4 Şehir 4 Kadın: Yerle bir olan kentlerdeki kadınların hikayeleri

The New York Times’a konuşan dört kadın, Ukrayna’nın Kiev, Mariupol, Bucha ve Irpin kentlerinde yaşadıkları zorlukları, kaçış yolunda başlarına gelenleri anlattı.

37 yaşındaki iki çocuk annesi Daria Peshkova, Rus ordusunun iki haftadır aralıksız saldırdığı Mariupol’de mahsur kalan genç kadın başından geçenler şöyle anlatıyor:

“Çatışmanın çabuk biteceğini düşündük”

“Bu çatışmanın çok çabuk biteceğini düşündüğümüz için evimizi toplamamıştık bile. Ama aniden başlayan bombardıman ve şiddetli çatışmalar sonrasında bu savaşın hiç de kısa sürmeyeceğini anlamış olduk. Mart ayının ilk günlerinde sularımız akmıyordu, elektrik, doğalgaz yoktu ve telefon bağlantıları kopmuştu. Kentten ayrılmamız gerektiğini anlamıştık ve yola çıkmak için çareler arıyorduk.”

İnsani koridorun açılacağı haberinin ardından arkadaşlarıyla bir araya gelerek yola çıkan Peshkova, yolculuğun ilk zamanlarını şu sözlerle anlatıyor:

“Çok sayıda arkadaşımı ve tanıdığım insanı orada görmüştüm. Bombardımandan parçalanan yollarda bir şekilde ilerlemeyi başardık ve yaklaşık altı kontrol noktasında durdurulduk. Bunların hepsi Rus güçleriydi. 40 kilometrenin ardından bir yedincisine gelmiştik ki, buranın Donetsk Halk Cumhuriyeti kontrol noktası olduğunu gördük. Orada bulunan silahlı güçler, insani koridor hakkında kendilerine bir bilgi verilmediğini ve bölgeyi terk edemeyeceğimizi söyledi.”

Bunun ardından 5 saat boyunca yol kenarında beklediklerini söyleyen Peshkova, konvoyda çok sayıda hamile kadının ve çocuğun olduğunu hatırlıyor.

“Öldürülen arkadaşlarım gözümün önünden gitmiyor”

Kiev’in kuzeybatısındaki Irpin kentinde yaşayan ve bir reklam ajansında muhasebecilik yapan 33 yaşındaki bir çocuk annesi Alyona Zub-Zolotarova, işgalin sekizinci gününde Rus birliklerinin komşu şehir Bucha’yı işgal etmesinin ardından hızlıca Irpin’i terk ettiklerini anlatıyor:

“Her şeyimizi toparlayıp bir an önce kenti terk etmemiz gerektiğini öğrendiğimiz anda şiddetli bir bombardıman başladı. “Hayatımda hiç böyle bir şey duymamış, görmemiştim. Hepimiz otomobillere atladık ve hareket ettik. Önümüzdeki aracı bir süre sonra kaybettik ama bombalama çok yoğun olduğu için onu arama fırsatımız yoktu. Bu anlarda kimse bir diğerini bekleyemiyor. Hayatınızı kurtarmak daha öncelikli bir hal alıyor.”

Geride bıraktıkları dostlarını ve arkadaşlarını sıklıkla düşündüğünü söyleyen Zolotarova, şehrin tahliyesinde ölen arkadaşlarının yasını hâlâ tutuyor.

“Benim için en korkunç an Irpin’den ayrıldığımız zamandı. Ruslar kente girmiş, 800 metre ilerideki anaokulundan alevler yükseliyordu. Tahliye işlemleri sırasında üç arkadaşım öldürüldü. Onlar hâlâ gözümün önünden gitmiyor.”

“Yaşadıklarımın ardından ve tanık olduğum şeylerden sonra bugün hiçbir şeyden şikâyet edemem. Harika bir Polonyalı aile tarafından karşılandık. Bu aile bize yiyecek ve yatacak bir yer verdi. Ama diğer taraftan, ülkemde kalan, yiyeceği olmayan, öldürülen insanlar için çok endişeliyim. Kocam ülkesinde yaşama hakkını savunmak için Kiev’de kalmayı tercih etti. Onun için güçlü olmak zorundayım. Her zaman ona dua ediyorum ve tüm yaşadığım şeylerin ardından ağlamaya hakkım olmadığını biliyorum.”

“Paralel bir gerçeklik gibiydi; sanki bir rüyadaydım”

Kiev’de yaşayan iki çocuk annesi 36 yaşındaki iç mimar Maria Nuzhna, savaşın başlamasıyla Kiev’in bir buçuk saat batısındaki küçük Andriyivka köyünde ailesinin evine sığınmış. Ancak Rus güçlerinin bölgeyi işgal etmesinin ardından, ailesiyle birlikte evlerini terk etmek zorunda kalmış.

“Ailemin evindeyken günlük tutmaya başladım. Bir noktadan sonra günleri karıştırmaya başladığım ve bütün zaman algım dağıldığı için günlük tutma fikri oldukça cazip gelmişti. Bugün hâlâ bunu yapmayı sürdürüyorum” diyen 36 yaşındaki genç kadın, Rus güçlerinin bölgeye geldiği gün yaşadıklarını şu sözlerle anlattı:

“Evimizin hemen yanındaki eski bir çiftliğe Grad roketatar sistemini kurdular. Çıkarttığı sesler o kadar korkutucu ki bunu size tarif etmem imkânsız. Ayrıca ilk geldiklerinde belgelerimizi kontrol ettiler. Eve girmek istediklerinde ise eşimin annesi tarafından durduruldular. Onlara evde çocuklar olduğu için eve giremeyeceklerini söyledi.”

Bir süre sonra Ukrayna’nın batısında bulunan ve Romanya sınırına yakın Ivano-Frankivsk şehrine ulaşan aile gördükleri karşısında büyük bir şok yaşamış. Hayatın neredeyse normal işleyişinde olduğunu söyleyen Nuzhna şunları söylüyor:

“Kente girdiğimizde, kıyafet almak için bir alışveriş merkezine girdik. Birbirinin doğum gününü kutlayan, çiçek veren neşeli insanları gördüğümde buna bir anlam veremedim. Paralel bir gerçeklik gibiydi; sanki bir rüyadaydım. Bu çok garip bir duyguydu.”

“Bizim çok canlı bir şehrimiz vardı”

Senaryo yazarı ve gazeteci üç çocuk annesi 46 yaşındaki Vika Kurilenko, Rus güçleri tarafından ele geçirilen Kiev’in kuzeybatısındaki Bucha kentinden çocuklarıyla birlikte kaçmış. Kurilenko yaşadıklarını şu sözlerle anlatıyor:

“Evden çıktığımızda korkunç sesler duymaya başladık. Gökyüzü gürlemeye başlamış, siyah dumanlar her yanı kaplamıştı. Çok tuhaf bir andı. Sanki bir kâbusun içinde gibiydim. Ardından savaş uçakları gökyüzünde belirmeye başladı ve o esnada, kenti terk etmek için yollara çıkan binlerce aracın oluşturduğu yoğun trafiğe takılıp kaldık. Ne yapmamız gerektiğini düşünürken binamıza isabet eden bir top mermisi ile sarsıldık. Bina yıkılmamıştı belki ama tüm altyapı hasar görmüştü. Su, elektrik ve ısınma sistemleri çalışmaz hale gelmişti. Dördüncü gün telefonlar da kesildi.”

“Gördüğüm manzara karşısında donup kaldım. Bizim çok canlı bir şehrimiz vardı. Bir sürü alışveriş mağazası, ışıl ışıl ve ağaçlarla çevrelenmiş sokaklar, nehir akıntısı ve sabaha kadar hareketli bir şehirden geriye koca bir düzlük kalmıştı. Dışarıya baktığımda sanki bir bozkırın ortasındaymışız gibi hissettim. Işık yoktu, karanlık bir gökyüzünün altında tek bir ışık dahi yanmıyordu. Bir tür kıyameti yaşıyorduk; güzel kasabamızdan geriye bir şey kalmamıştı.”

 

/eka/