55’inci Ölüm Yıldönümünde Füruğ Ferruhzad:

Çağdaş İran şiirinin sıra dışı ve unutulmaz ismi Füruğ Ferruhzad, 13 Şubat 1967’de arabasıyla stüdyoya giderken, önüne çıkan bir okul aracına çarpmamak için yaptığı kaza sonucunda yaşamını yitirdi.

*

Hangi yaşta ölürsek ölelim,

tamamlanmamış

cümlelerimiz olacak…

Kabul eden toprak huzurun bir işaretidir

“Benim bu dünyada başka bir arzum yok, bütün arzularımı elde ettiğime inanıyorum. Ancak biliyorum -ya da sadece düşünüyorum- insanın eğer bir arzusu yoksa ölür, bu aslında korkunç, çok korkunç bir şey. Oğlumu göremem diye korkuyorum, bu çok daha korkunç bir şey.”

“Bazen bu dünyayı terk etmenin benim için bir saniyelik iş olduğunu çünkü hiçbir şeye bağlı olmadığımı düşünüyorum.”

Ve daha önceden söylemişti: “Düşündüğümden daha erken ölüp bütün işlerimin yarım kalacağından korkuyorum.”

Sonunda, Furuğ’un hayatının son günü çıkar gelir: 13 Şubat 1967 Pazartesi.

“Son gün birlikte öğlen yemeği yemiştik saat öğleden sonra üç idi. Ben işime geri dönmek için kalktım. Onu da bırakmak istedim. Bana ‘Siz o kadar yavaş sürüyorsunuz ki insanın canı sıkılır,’ dedi sonra stüdyodan ona yollanan arabayla gitti…”

Füruğ, bir sürat âşığıydı.

“Benim için söz konusu olan şey sadece sürat meselesidir. Bu sürat sanki içimin sükûnetine ve kalbimin çarpıntısına cevap veriyor gibi ve benim için adeta bir sakinleştirici. Süratle gittiğim zaman hiçbir şey düşünmüyorum ve bunu seviyorum. Ağır sorumluluk yükünün omuzlarımdan kalktığını hissediyorum. Beni aceleye zorlayan etkilerden kendimi kurtarıyorum ve bu şekilde alınan yollar bana taze bir soluk veriyor.”

13 Şubat 1967 Pazartesi günü öğleden sonra saat üçte, süratle…

Stüdyoya gidiyordu. Furuğ çocukları ve kuşları severdi. ‘Onlar tertemizler,’ derdi. Sonunda da canını sevdiği çocukların yolunda verdi. O, çocukların kadim dostuydu, okul aracının önüne kıvrıldığını görünce kaza yapmamak için sağa sürdü ve ana caddeden saptı. Dudaklarında sadece küçük bir tebessüm vardı, bu onun için yeterliydi. Arabasının arka aynasından, korkuyla bakan çocukları görüyordu. Araba caddeden savruldu, ancak yine de çocukların arabasına çarpmaktan kurtulamadı, kaportasına çarptı, çok da şiddetli bir kaza değildi. Buna rağmen şiddetli bir şekilde frene bastığı için Furuğ’un başı cipin ön camına çarptı ve burnunu ortadan parçaladı, öyle şiddetli bir darbeydi ki otomobilin kapısı hemen açıldı ve Furuğ ile arabanın arkasında oturmakta olan Gülistan Stüdyosu’nun çalışanı dışarı fırladı. 

O anda Furuğ’un başı arabanın kapısına vurdu ve sol kulağı ayrılacakmış gibi feci şekilde zarar gördü. Sonra başı kaldırıma çarptı ve kafası yarıldı. Onu hastaneye götürdüler, ama ne yazık ki artık iş işten geçmişti.

15 Şubat 1967 Çarşamba günü öğleden sonra -huzurun bir işareti olan- toprak, -mezar şekline bürünen- soğuk ağzıyla emerek onu yuttu. Çiçeklerle donatılmış beyaz bir ambulans yavaşça Zahiruddevle Mezarlığı’nın yolunda yaklaşıyordu. Uğultular, gözyaşları akıyordu. Cansız bedenini ambulanstan çıkardılar. O şiir güzelliğiyle şalın altında uyuyordu. Ahmet Şamlu, Siyavuş Kesrai, Mehdi Ahavan Salis, Huşeng İbtihaç (Saye), Saidi ve diğer birkaç kişi tabutunu omuzlarına aldılar. Yağmur ve gözyaşları yeniden başladı. Ama salâvat feryatları bu ikisini bastırıyordu. Birkaç kişinin omuzlarında olan cenaze mezara taşındı sonra mezarın ucunda yere koydular.

hangi zirve hangi doruk?

yoksa o soğuk ağızda emilmekte olan

bu kıvrım kıvrım yolların hiçbirisi

buluşma noktasına varmıyor mu?

Mezarcı işini bitirmişti, orada bulunan tuğla ve kireci mezarın içine koydu. Furuğ henüz kaşmir şalının altında mezarı beklemekteydi. Elleri şalın altında fark edilebiliyordu… mezarcıların sesleri yükseldi, sonra da salavat sesleriyle cesedi mezara taşındı. Yağmur birkaç saniye kesildi şalı cesedin üstünden aldılar, ondan sonra gökyüzünden kefenden daha beyaz, tertemiz bembeyaz bir kar yağmaya başladı. 

Mezarda sessizce beyazlara bürünmüş olan Furuğ’u örtüyordu. Zemini ve onun mezarını kar beyazı bir renk örttü.

belki de gerçek

kar yağışı altında defnedilen o iki genç eldi

inanalım

soğuk mevsimin başlangıcına inanalım

hayal bahçelerinin yıkıntılarına inanalım

bir kenara atılmış işsiz oraklara

ve tutsak tanelere

bak nasıl kar yağıyor

***

/Kaynak: Sonsuz Gün Batımında, Furuğ Ferruhzad, Haz. Behruz Celali, Çev. Kenan Karabulut. Telos Yayınları./