Almanya: Mağdur kadınlar suçlanıyor

Milletvekili Cansu Özdemir, Almanya’da kadın katliamlarının toplumsal cinsiyet temelli ele alınmadığını, mülkiyetçi ataerkil yaklaşım sonucunda mağdur edilen kadının da suça ortak edildiğini söyledi. 

Almanya’da erkekler her gün bir kadını öldürmeye teşebbüs ediyor, 3 günde bir kadın katlediyor. Federal Polis Suç İstatistikleri’ne (PSK) göre, 2012-2017 yılları arasında erkekler toplam 849 kadını katletti, bin 212 kadını ise öldürmeye teşebbüs etti. Federal Emniyet Dairesi’nin (BKA) şiddet verilerine göre de 2019 yılında mevcut veya eski partner kaynaklı şiddet vakalarında bir önceki yıla kıyasla yüzde 0,7’lik bir artış meydana geldi. Toplam 141 bin 792 şiddet vakası kayda geçti.

Almanya’nın Hamburg kentinde 1 Mayıs 2020’de eski eşi Meryem Şahin’i çocuklarının gözü önünde öldürme girişiminde bulunan Kalender Erdoğan’ın yargılandığı duruşmaları yakından takip eden ve uzun süreden beri Almanya’da kadın kırımına karşı çalışmalar yürüten Hamburg Sol Parti Milletvekili ve Fraksiyon Eşbaşkanı Cansu Özdemir, Almanya’da kadın katliamlarını, yargıda toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti ve buna yönelik mücadeleyi değerlendirdi.

Kayıtlarda ‘kadın kırımı’ yok

Yukarıdaki verileri hatırlatarak Almanya’da kadın kırımına ilişkin kayda değer istatistiksel bir bulgunun yer almadığına dikkat çeken Cansu Özdemir, “PKS kayıtlarında yalnızca erkek ve kadın arasında bir ayrım var. Yani cinse bağlı olarak gerçekleştirilen katliamlara dair dair herhangi bir bulgu kaydedilmiyor. Kadın kırımı resmi kayıtlarda yok. Ancak  Almanya toplumunda ataerkil şiddete dayalı ciddi sorunlarımız var” dedi.
Cinayetlerin daha çok ‘kader’, ‘aile trajedisi’ veya ‘namus cinayeti’ şeklinde yetersiz ele alışlarla değerlendirildiğine işaret eden Özdemir, bu tür kavramların kadınları suç ortağı durumuna getirdiğini ve böylece ataerkil şiddeti göreceleştirdiğini söyledi.

‘Femicide Watch’ kurulsun

Buna karşı kadın kırımını takip eden bir kuruluş talep ettiklerini aktaran Özdemir, “Kadın kırımı” kavramını tanımak, daha doğrusu cinsiyete dayalı katliamı kabul etmek doğru yolda atılan ilk adım olacaktır. Örneğin çok sayıda vaka olmasına rağmen Almanya’da buna dair herhangi bir kayıt yok. Dolayısıyla kadın cinayetlerini, şüpheli intihar vakalarını günlük olarak kaydeden, yıllık bir rapor hazırlayan, özcesi kadın cinayetleri üzerine kapsamlı araştırmalar yapan bağımsız bir ‘Femicide Watch’ organizasyonunun kurulmasını talep ediyoruz. Aynı şekilde risk faktörlerinin nedenlerini ve katliamın kaynağını işlemesi gerekir. Sivil toplum örgütleri yıllardır kadın kırımına ilişkin istatistik talep ediyor. Ancak bugüne kadar mağdur ile fail arasındaki ilişkinin geçmişini kesin olarak kaydeden ülke çapında hiçbir istatistik bulunmuyor” diye konuştu.

Sözleşme tam uygulanmıyor

Özellikle bağımlı olan kadın ve destek sistemine erişemeyen kadınların ataerkil şiddete maruz kaldığını ifade eden Özdemir, toplumsal cinsiyete dayalı şiddete karşı birçok düzenleme ve uygulamaya rağmen Almanya’nın da  İstanbul Sözleşmesi’ni uygulamakta yetersiz kaldığını söyledi. Özdemir, bu konuda “12(5), 42(1) ve 46(a) maddelerinin uygulanmasını talep ettiklerini söyledi.

Sosyal baskıya ihtiyaç var

Mağdurları desteklemek ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddet konusunda farkındalık yaratmak için güçlü örgütlenme ve seferberlik ihtiyacına vurgu yapan Özdemir, “Talepler doğrultusunda siyasete ve devlet kurumlarına yönelik sosyal baskıya ihtiyaç var. Parlamento dışı politik çalışmalarla, eylemlerle baskı uygulayan güçlü feminist ittifaklara sahip olmak önemli” dedi.

  • Kadın katliamları davalarında yargılama süreçlerindeki sorunlara temas eden Hamburg Milletvekili Cansu Özdemir, mülkiyetçi, ataerkil ele alışlar sonucu ‘düşük nitelikli cinayet’ kapsamında cezalar verildiğine işaret etti. 

Mülkiyetçi, ataerkil ele alış var

Eşbaşkan, kadın cinayeti davalarında yargılama süreçlerindeki sorunlara da işaret etti. Boşanma gerekçesiyle meydana gelen kadın cinayetlerinin ‘kasıtsız öldürme’ olarak sınıflandırıldığını belirten Özdemir, “Federal Adalet Divanı’nın 2008 yılına ait bir kararı var. Buna göre, eğer mağdur edilen kişi boşanmak istemişse, sanık ‘kaybetmek istemediği için işlenen cinayet niteliği düşük’ olarak sınıflandırılır. Bu karar, mülkiyetçi ataerkil kalıpların yansımasıdır. Bir şeyi kaybetmek istemiyorsan ona sahip olmalısın anlayışıdır” diyerek tepki gösterdi.

Polis eğitilmeli

Bu konuda Özdemir, Alman Avukatlar Derneği’nin (djb), diğer alanların yanı sıra adalet alanında da toplumsal cinsiyet konusundaki eğitim talebini desteklediğini belirtti, devamla ise “Genellikle mağdurla temasa geçen ilk kurum olduğu için polisi eğitmeyi öngörüyor bu talep. Polis teşkilatında daha fazla kadın olması bir çözüm olarak görülüyor, ancak bu bir gereklilik değildir. Rol modeller, otomatik olarak yansıtılmaz” diye konuştu.

/Yeni Özgür Politika/