Asıl sorun payımıza düşen acılardır

Merhaba D… Arkadaş, 5 Ocak 2010 tarihli mektubun yeni ulaştı. Ben de geciktirmeden cevap yazıyorum. Sağlık durumuna sevinsek de, değişen yeni koşulların ve yaşadığın zorluklar bizleri incitmedi değil. Mektubuna yazdığın genel durumları ilgili arkadaşlar ile paylaştım. Arkadaşlar öncesinden senin ve bazı arkadaşlara dönük gündem oluşturduklarını belirttiler. Orada anlaşılan ciddi bir örgütlülük yok. Kapalı mekânlardan ulaşanların da ciddi eleştiri ve değerlendirmeleri vardı. Yani anlayacağın kimse memnun değil. Gerçi sen de mektubunda yazmıştın, yaklaşık on yıllık bir süreç- elbette öncesi de var- değişen zindan koşullarını ve doğuracağı sonuçları güçlü değerlendiremedik.

Zindan algımız eskiye dönük olduğu için değişen yeni koşul ve durumları idrak etmekte zorlandık, zorlanıyoruz. Bu nedenle zindanlara dönük halen de sağlıklı bir politikamız yok. Bu değişik platformlarda tartışma konusu olmaktadır, diyebilirim ki yetersiz bir anlama durumu gelişiyor. Oradan gelen kimi arkadaş şahsında bizler biraz daha iyi anlam veriyoruz. İlk süreçler gibi değil, gelmeler oluyor. Bazılarıyla eğitim zemininde kaldım. Sistem bazılarını gerçekten kendi kadrosu haline getirmiş. Ruhsal, düşünsel ve davranışsal olarak bunları insan çok rahat görebiliyor.

Yaşam kültürümüzden büyük bir uzaklaşma var. Anlatıyorlar işte, eskisi gibi eğitsel çalışmalarımız yok, zaten örgütsel mekanizma da kimi yerlerde ya kaldırılmış, ya da bireylerin inisiyatifine bırakılmış. Aslında geliştirilen F tipleri öncelikle içerideki sistemimizi lağv etmeye dönüktü. Ve bu konuda önemli sonuçlara da ulaşıldı. Örgütlü zeminimiz dağıtılmaya çalışıldı. Bunları sana tek tek yazamam çünkü sen benden daha iyi biliyorsun, yaşıyorsun.

Bizleri eleştirmişsin, önceleri soyut yaklaşıyorduk, ama biraz daha çözümleyerek anlamaya çalışıyoruz, halen de tam anladığımız söylenemez. Mektuplarınla  aydınlatılıyoruz.  Mektubunda kimi eleştirilerime de cevap vermişsin. Birincisi, zaman ve koşullara dikkat etmeden yazdığım için gerçekten üzgünüm. Onları iş olsun diye yazmadım. Ancak daha uygun ve koşullarda daha da temellendirerek ele almak daha iyi olurdu. Benim sana ya da zindanda bulunan yoldaşlara mektup yazmamın bir amacıda sizlerin acı ve yalnızlıklarınıza ortak olmak içindir.

Yoksa acılarınıza küçük ya da büyük bir şey katmak için değil. O kapalı ve yaralı zamanlarınıza bir güzellik katıyorsam ne mutlu bana. Sorun bir şeyler tartışıp, tartışmama da değil, tartışmakta-çatışmakta olur, ama dediğim gibi koşul ve süre önemli.

D… yoldaş şimdi buralarda bahar kendisini hissettirdi. Gerçi bu yıl bahar gibi bir kış geçirdik. Karla barışık olmayan biri olarak yine de doğanın bu dengesizliğine üzüldüm. Kimileri küresel ısınma, kimileri küresel soğuma diyorlar, nedeni ne olursa olsun olan bu güzel, görkemli doğa dengesine oluyor. Eril zihniyet ve ona dayalı yapılanmalar doğayı da hayatı kıyımlardan geçirmeye devam ediyorlar… Ben bile karı arar oldum. Bilirsin karlı bir memleketin çocuğuyum. Ve ilk görev yaptığım yer de kışın çetin geçen yerlerden biriydi.

Karın beyazlığı bana hep sınırsızlığı anımsatırdı. Oldum olası uçsuz, bucaksız şeyleri seviyorum. Noktalarla aram iyi değil, virgüllerle geçiriyorum. Karın beyaz yumuşaklığı farklı bir huzur ekerdi yüreğime, beni kendine çekerdi. Tabi karın bir de diğer yüzü vardı: Aldatıcı güzelliğine kapılınca yumuşak bir ölüm oluyordu ve alıyordu tek tek sevdiklerimi benden. Yine sevdiğim bedenlerden parçalar alıyordu. Bu nedenle fazla sevmez oldum, hatta artık huzur yerine yüreğime ürkeklik hâkim oldu.

Sonradan anladım ki sorun doğanın dengesinde değil, doğa o muhteşem akışkanlığını devam ettiyordu. Her mevsim kendi anlamında ve güzelliğinde hayata bir başka anlam katıyordu. Asıl sorun bu dünyanın dengesizliğinde ve bu dengesizlikte payımıza düşen zorluk ve acılardandı. Bunları anladıkça doğa anamızla aramızda daha güçlü bağlar oluştu. Son yıllarımı onunla daha uyumlu olma çabası ile geçirdim. Yılanların dışında diğer korku ve ürkeklikleri aşabildim. Korku zaten tanrıların bir icadı değil mi? Doğa korkunçtur, tehlikelidir vb. söylemler tanrıların kanla insanlık hanesine yazdıkları düzmeceler, yalanlardı.

Bu çirkin sistem halen de yalanlar, riyakârlıklar ve ihanetler üretmeye devam ediyor. Her şeye güç getirme sekte gelişen ekoloji bilincimizle bizler de eski alışkanlıklarımızı aşıyoruz. Yaşamda daha komünal bir ruh ve yaklaşım gelişiyor. Av kültürünü yasakladık, hem cinslerin büyük bir tepki gösterse de kararı resmileştirdik. Gerçi ara sıra yasağı delenler oluyor, bir de mecburiyetten diyerek gerekçe gösteriyorlar. Bazı alanlar açısından bu gerekçe geçerli olabilir ama bunu genelleştiren yaklaşımlar var ve biz de artık hukuku devreye koyuyoruz!

Yaş ağaçlara kimse dokunmuyor. Bu kuralımız şimdiye kadar ciddi bir ihlale ulaşmadı. Her yıl başta 4 Nisan olmak üzere uygun alanlara fidan dikiyoruz. Bir de palamutlar. Erkek arkadaşlar kedi, köpek, güvercin beslemeyi çok seviyorlar. Tabi işi büyütüp, nerdeyse bir çiftlik kuranlar da vardı. Değişen koşullarımızla birlikte fazla derinleşemedik. Oldum olası bu hayvan evcilleştirmelerine de karşıyım. Bazen bizimkilere de söylüyorum, bir empati yapın siz tek başınıza köpekgiller, ya da kedigiller ailesinin içinde yaşasaydınız ne yapardınız, kimi suskun kalmayı tercih ediyor, kimisi kaçamak cevaplar veriyor. Kimi de ihtiyaç var diyor…

İnsanların hayvan sevmesine bir şey demiyorum, ama onu kendi doğallığında kabullenerek, sevebilmeli. Yoksa kendine benzeştirmenin doğru bir sevgi ve yaklaşımla ilişkisi yok. İnsan merkezli bir yaklaşımda her türlü tahakküme neden olur. Neyse ekolojik durumuz bu kadar yeter…

Sana baharı anlatacaktım. Şimdi her taraf yem yeşil. İlkbahar yağmurlarıyla ıslanan toprak adeta hayat benim dercesine ciğerlerimize doluyor. Yeşilin güzelliğine tutuluyoruz, siyah ya da gri yanlarımızı onunla boyuyoruz. Bir birinden güzel kır çiçeklerimiz açmaya başlıyorlar. Bizim bulunduğumuz mekânın tam karşısında bir badem ağacı var, pembemsi çiçekleriyle bir başka güzellik katmış doğaya.

Altına gidip oturuyorum ve Arkadaşım Badem Ağacı şiirini dinliyorum ve güzel arkadaşlarımı anıyorum. Bu yıl mantar da çok, otlarımızda. Revaslarımız da yeni yeni çıkmaya başlıyor. Lolan hırçın taşıyor. Kış boşunca ulaşan özgürlük öğretileri temelinde eğitim gördük. Bilincimiz ve inancımız daha da güçleniyor. Bu baharı daha güzel duygular ve umutlarla karşılıyoruz, umarım kursağımızda kalmaz. 8 Mart etkinliklerimiz çok güzel geçti. Cadılık kültüründe daha çok gelişiyoruz! Umarım tüm bu güzellikleri sizlerle de yaşama durumumuz olur.

D… arkadaş biz R ile aynı mekânlarda değiliz, yalnız arada bir görüşüyoruz. Durumu iyi. Ben bu mektubu kendisine göndereceğim, artık o da kendi mektubu ile birlikte gönderir. Bu süre içinde Pir ile iki defa görüştük. Durumu iyi, yalnız biraz şişmanlamış. O da bana niye saçların beyazlamış diyor, ben de sizler sağolun diyorum. Tabi gülüyor. Seni konuştuk, halen de sana yazma konusunda kararı sancılı. Ama yazma sözü verdi, bakalım. Ben uzun bir süredir Güneş ve Aryen yoldaştan haber almıyorum. Güneş’in sağlık durumunun iyi olmadığını söylediler. Eğer yazışıyorsanız her ikisini durumu hakkında bilgilendirirsen sevinirim. Onlara, yine Fato’ya, herkese sevgilerimi iletebilirsin. Ayrıca yanımda Jiyan yoldaş var, kendisin tanıyorsun, sana çok selamları var…

Kendine iyi bak, sağlığına dikkat et. Sağlık ve mutluluk seninle olsun.

Sevgilerimle

Leyla Agiri

15 Mart 2010