Avrupa terör ihraç eden Türkiye’yi mahkum edecek mi?

Tecrübeler, ‘devlet sırrı’ ile emri verenlerin korunması ve cezasızlıktaki ısrarın genellikle bir suç ortaklığına işaret ettiğini gösteriyor.

Maxime Azadî/ ANF

Paris’te 9 Ocak 2013’ün gece yarısı olmuştu. Hiçbir aramaya cevap verilmiyordu. Atılan mesajlara geri dönüş yoktu. Biri kadın üç yoldaşları, La Fayette Sokağı 147 numaralı kapı önünde bekliyordu. Giriş kapısını açmak için şifreyi biliyorlardı. Ancak ikinci kapıdan geçemiyorlardı. Kapı ziline yanıt veren yoktu. Binadan tesadüfen çıkan da yoktu. Aralarından biri, ikinci kapıyı zorlamayı denedi. Kapı direnmeden açıldı. Saat 01.00’i biraz geçiyordu. Üç genç, hızlı bir şekilde merdivenleri çıktı. Kurdistan Enformasyon Bürosu’nun kapısına geldiklerinde, genç kadın Rojbîn’in daha önce kendisine verdiği yedek anahtarla kapıyı açtı. Kapı açılır açılmaz, bir kişinin ayaklarını gördüler. Sara’nın ayaklarıydı.

Korkunç bir sahneyle karşı karşıyaydılar. Derin bir şok. Kan dondurucu bir görüntüydü. Rojbîn, Sara’nın yanında omzunun üzerine düşmüştü. Dizleri bükülü, gözleri kapalıydı. Yer kanla kaplıydı. Sara’nın sırtı televizyona dönük, gözü şişmişti. Yanlarında küçük bir valiz vardı. Sara ve Ronahî, Almanya’ya girmek için hazırlanmıştı, çoktan çıkmış olmaları gerekiyordu. Ronahî, kanepe ile alçak masa arasında yüz üstü düşmüştü. Saçları yüzünü örtüyordu. Büronun içi halen temiz ve düzenliydi. Her şey yerli yerindeydi. Tam bu sırada bir çığlık koptu. Gördükleri manzara karşısında şok geçiren gençlerden birinin acılı çığlıklarıydı. Her üç genç, kanlar içindeki yoldaşlarına daha fazla bakmaya dayanamadılar ve kendilerini dışarı attılar. Çıktıklarında hem polisi hem de Kürt yetkilileri aradılar.

İlk haber, 10 Ocak günü saat 02.30’da Firat Haber Ajansı’nda düştü. Kürtler, Paris’teki Kürt Kültür Merkezi ve “147 rue La Fayette” adresinde toplanmaya başlamıştı. Artık hiçbir şüpheye yer kalmamıştı. Kanlar içindeki üç kadın; Sara, Rojbîn ve Ronahî’ydi. Sara (Sakine Cansız), PKK kurucularındandı, Rojbîn (Fidan Doğan) Kurdistan Ulusal Kongresi (KNK) Paris Temsilcisi’ydi, Ronahî (Leyla Şaylemez) ise Kürt Gençlik Hareketi üyesiydi.

ADALET SÖZÜ VERİLMİŞTİ

Türk istihbarat servislerini doğrudan zan altında bırakan çok sayıda kanıta rağmen 10 yıldır adalet yerini bulmadı. Oysa, katliamdan hemen ertesinde dönemin İçişleri Bakanı suikastın tüm yönleriyle aydınlatılacağı sözünü vermişti. Katliamın yaşandığı günlerde hem Türk devletinden hem de Fransa’da bazı siyasetçilerden gelen manipülatif açıklamalara rağmen suikast, hızlı bir şekilde devlet meselesi haline geldi. Cumhuriyet Savcısı’nın hazırladığı iddianame de bu durumun ciddiyetini teyit ediyordu: “Prosedürdeki çok sayıda unsur, suikastların azmettirilmesi ve hazırlanmasında MİT’in parmağı olduğundan şüphelenmeyi mümkün kılıyor.”

Resmi olarak tek şüpheli Türk vatandaşı Ömer Güney’di. Suikastlerden birkaç gün sonra gözaltına alınarak tutuklanan tetikçi, 2016 sonunda, davanın başlamasına sadece birkaç gün kala şüpheli bir şekilde cezaevinde öldü.

‘DEVLET SIRRI’NI KALDIRIN

Katliamın 10. yıl dönümü dolayısıyla bir açıklama yapan Fransa Demokratik Kürt Konseyi (CDK-F), “Katil zanlısı Ömer Güney’in ölümü hiçbir şeyi değiştirmez, çünkü emri verenler halan hayatta” dedi. Kürtler, Fransız makamlarından özellikle katliama ilişkin ‘devlet sırrı’nın kaldırılmasını talep ediyor. CDK-F, “Bu davayla ilgili olarak çeşitli Fransız istihbarat teşkilatları tarafından tutulan bilgilerin gizliliğinin kaldırılması için soruşturma hakimleri birkaç kez talepte bulundu, ancak zaman içerisinde değişen Fransız hükümetleri devlet sırrının kaldırılmasına her zaman karşı çıktı. Fransa, savunma sırrını kaldırmayı reddederek adaleti reddetmiş olurken, bir siyasi ve terör suçunun cezasız kalmasını sürdürüyor” diyor.

Fransız hükümet yetkilileri, geçen 10 yıl içerisine katliamda hayatını kaybedenlerin aileleri ile de resmi görüşmelerde bulunmadı. Oysa, bu türden saldırılar olduğunda yetkililerin ailelerle görüşmesi beklenen bir durum olarak önem kazanıyor.

EN BAŞA DÖNERSEK…

Üç Kürt kadının katledilmesinden bir yıl sonra “Kaynak” kod adı verilen Ömer Güney’in Türk istihbarat servisleri ile karanlık ilişkilerini ortaya çıkarak inkar edilemez kanıtlar basına sızdı. Diğer çok sayıda siyasi cinayetin aksine, birçok MİT yetkilisinin imzasını taşıyan Ocak 2014’teki yazılı suikast talimatı ve sanal ağlarda paylaşılan bir ses kaydı, bunun bir “devlet işi” olduğunu gözler önüne serdi.

Bir talimat olarak değerlendirilen “arz notu”, 18 Kasım 2012 tarihliydi. Bu belgede “Kaynak”, aralarında Sara’nın da olduğu önceden belirlenmiş hedeflere karşı suikast hazırlıkları yapmakla görevlendiriliyordu.

Medyaya, 14 Ocak 2014’te sızan gizli belge, Ekim 2012’nin başında Ömer Güney ile 2 MİT görevlisi arasındaki görüşmeden yaklaşık iki ay önce yazılmıştı. Bu belgenin ortaya çıkmasından iki gün önce, 12 Ocak 2014’te Kaynak’ın MİT görevlileri ile suikast planlarını konuştuğu ses kaydı ortaya çıktı. Kaynak’ın gerçek kimliği konusunda artık hiçbir şüphe kalmamıştı. Kürt diasporasına sızmak ve cinayetler gerçekleştirmek için Türk istihbarat servisleri tarafından görevlendirilen bir katildi.

CEZAEVİNDEN KAÇIRILACAKTI

Gizli belge ve ses kaydının sızdığı sıralarda, Ömer Güney’in Paris’te tutuklu olduğu cezaevinden kaçma planları da ortaya çıktı. 4 Ocak 2014’te Ömer Güney, Almanya’dan iki ziyaretçi bekliyordu. Biri Ruhi Su, diğeri Ümit S idi. İddianameye göre, katil zanlısı arkadaşlarından MİT ile görüşmesini ve kaçış planı için silah temin etmesini istiyordu.

DAVADAN HEMEN ÖNCE ÖLDÜĞÜ AÇIKLANDI

Katliamdan dört yıl sonra, Ömer Güney 17 Aralık 2016’da 34 yaşındayken ani bir şekilde, sırlarıyla birlikte ‘öldü’. Davasının başlamasına bir ay kalmıştı. Davanın Aralık ayı içerisinde başlaması gerekiyordu, ancak kamuoyunun bilmediği nedenlerle duruşmaların başlangıcı 23 Ocak 2017’ye ertelendi. Yargılama, Paris Özel Ceza Mahkemesi’nde yapılacaktı. Ömer Güney’in ölümü fiili olarak davaya da son verdi.

YENİ SORGU YARGICI TALEBİ

Zaman içerisinde Türk istihbarat servislerinin üç Kürt kadın devrimcinin katledilmesindeki rolünü kanıtlayan yeni belgeler ortaya çıktı. Fransa’da ilk kez, adli bir organ böyle bir olayda resmi olarak yabancı bir istihbarat servisini zan altına aldı. Tetikçi ölmüştü, ancak dosya o kadar kolay kapatılamayacaktı. Üç devrimcinin aileleri ve Kürt halkı, katliam emrini verenlerin tespit edilmesi ve Türk istihbarat servislerinin suç ortaklığının ortaya çıkarılması için yeni bir sorgu yargıcı talep etti.

Aileler, 2017’nin başında soruşturmanın devam ettirilmesi yönünde talepte bulundu. İlk başvuru yeni belgelerle birlikte Paris Savcılığına yapıldı. Böylece aynı yıl baharda “terörist cinayetler ve terörist örgütlenme” çerçevesinde bir ön soruşturma başlatıldı. Bir yıl sonra 12 Mart 2018’de, aileler yeni bir şikayette bulundu ve bir sorgu yargıcının soruşturma için tayin edilmesini talep etti. “Türk gizli servisinin titizlikle planladığı bir operasyon” tezini güçlendiren yeni unsurlar Paris Savcılığına iletildi.

OSLO’DAN OZAN’IN SESİ

Bu sırada yeni bir bilgi ortaya çıktı. Türk rejimi ile doğrudan bağlantılı katliam emri verenlerle ilgiliydi. 2011’de MİT şefi Hakan Fidan, Oslo’da PKK heyeti ile yaptığı görüşmede Fransa’daki Kürt faaliyetlerini izlediğini söylediğinde, başka bir MİT yetkilisi olan ‘Ozan’ da oradaydı. Kendini bu isimle tanıtıyordu. Ozan, 3 Temmuz 2008’de Cenevre’de yapılan ilk görüşmeden, Oslo müzakereleri çerçevesinde 5 Temmuz 2011’de düzenlenen son toplantıya kadar tüm toplantılara katılmıştı. Bu toplantılardan haberdar Kürt kaynakları, 12 Ocak 2014’te sızdırılan ses kaydında “Kaynak” ile suikast planlarını tartışanlardan birinin sesinin, Ozan’ın sesine benzediğini ifade ediyordu.

2 MİT YETKİLİSİNİN İTİRAFLARI

ANF, 10 Ocak 2018’de 2 MİT görevlisinin itiraflarını yayınladı. MİT görevlileri, katliamın planlayıcılarını, emri verenleri, Ömer Güney’in katliamdaki rolünü açıklıyordu. İtirafta bulunanlar, MİT’in en stratejik şubesi olan yurt dışı operasyonlarından sorumlu Erhan Pekçetin ve insan kaynakları başkanı Aydın Günel’di. MİT yetkilileri, PKK’ye karşı Güney Kurdistan’da yeni suikast planları yaparken, 4 Ağustos 2017’de PKK’lilerin düzenlediği özel operasyonda yakalanmıştı. 2 MİT yetkilisinin itirafları, özellikle MİT’in Ömer Güney’e yönelik “Arz notu” ile üç kişinin Avrupa’daki bazı Kürt yetkililere, özellikle Sakine Cansız’a yönelik suikast planlarından bahsettikleri ses kaydını doğruladı.

İSİMLERİ TEYİT EDİLDİ

14 Ocak 2014’te ortaya çıkan gizli belgede imzası bulunan MİT yetkililerinin de açık isimleri ve görevleri de bu itiraflarla açıklığa kavuştu:

Uğur Kaan Ayık: İtirafların yapıldığı sırada Özel Faaliyetler Başkanı’ydı. Günel’in itiraflarına göre infazların gerçekleştiği sırada Yurtdışı Etnik Bölücü Faaliyetler (DBF) Daire Başkanı’ydı.

Oğuz Yüret: 2018’de Van Bölge Daire Başkanı’ydı. 2013’te Operasyonlardan Sorumlu Şube Müdürü’ydü.

Sabahattin Asal: 2018’de Stratejik İstihbarat Müsteşar Yardımcısı’ydı. 2013’te Etnik Bölücü Faaliyetler’de Başkan Yardımcılığındaydı.

Ayhan Orhan: Operasyon Şubesi üyesi.

DEVLET HEYETİNDE YER ALIYORDU

Sebahattin Asal, üç Kürt kadın devrimcinin katledilmesinin planlayıcısı olarak değerlendiriliyordu. Bu kişi, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile devlet arasındaki müzakerelerde devlet heyetinde yer alıyordu. İtirafları yayınlayan ANF’nin haberine göre; Asal, Türk Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan’ın stratejik adamıydı. O aynı zamanda MİT’in şefi Hakan Fidan’ın sağ koluydu. Müzakerelere katılan Türk heyette kimin yere alacağını da Asal’ın belirlediği ifade edilirken, bazı kaynaklar Oslo görüşmelerindeki ‘Ozan’ın Sabahattin Asal olduğunu iddia ediyordu.

ERDOĞAN’IN ONAYIYLA YAPILDI

Erhan Pekçetin, 12 Ocak 2014’te ortaya çıkan ses kaydındaki kişileri tanıdığını belirtirken, bu görüşmenin Ankara’da bir otelde gerçekleştiğini, Ömer Güney’in uçak biletinin MİT’e bağlı Yenimahalle’deki bir acenteden karşılandığını söylüyordu. Pekçetin’e göre; böylesine hassas bir cinayet, Erdoğan’ın onayı olmadan gerçekleşemezdi. Arz belgesinin hiyerarşisi şöyle açıklanıyordu: “Arz notunun müsteşara kadar çıkması gerekir. Hatta müsteşar cumhurbaşkanına sorar, tek başına karar vereceğini düşünmüyorum. Çünkü uluslararası sıkıntı yaratabilecek konular. O üç kişi bir süre sonra terfi ettiler. Hızlı terfi ettiler.”

Bahsedilen üç kişi; Oğuz Yüret, Uğur Kaan Ayık ve Ayhan Orhan’dı.

KARANLIK BÜYÜKELÇİ

Üç Kürt aktivistin katledilmesinin organizatörü MİT olarak gösterildiği dönemde, eski bir MİT yetkilisi Türkiye’nin Paris Büyükelçisi olarak atandı. İsmail Hakkı Musa’nın Türk Büyükelçiliği için tercih edilmesini tesadüfi kılmayan sarsıcı emareler vardı. Avrupa adaleti, Almanya, Belçika, Fransa, Hollanda ve İsviçre’de geniş bir Türk casus ağından söz ederken, 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden bir ay önce ataması yapılmıştı. Çok sayıda cami ve dernek, bir kısmı Kürt dernekleri tarafından deşifre edilen yeni suikast hazırlığı içerisindeki Türk rejiminin hizmetindeydi.

Brüksel’de Türkiye’nin büyükelçisi, 1 Kasım 2011 ile 15 Ekim 2012 tarihleri arasında İsmail Hakkı Musa iken, Ömer Güney Fransa, Belçika ve Almanya arasında mekik dokuyor, suikast planları yapıyordu. Aynı zamanda MİT ajanlarıyla bir araya geldiği Türkiye’ye gizli ziyaretlerde bulunuyordu.

Tetikçi Güney, Kürt Hareketi’nin faaliyetlerine sızmak için geldiği Almanya’dan 18 Kasım 2011’de Ile-de-France’daki Kürt derneklerinden birine üye olmuştu. Bir yıl sonra, Ekim 2012’nin başlarında, suikast planlarını MİT ajanlarıyla görüşmek üzere Türkiye’yi ziyaret etmişti. Birkaç hafta sonra, 18 Kasım 2012’de İsmail Hakkı Musa, Belçika’daki Türk Büyükelçiliğindeki görevini tamamladıktan sonra MİT’in 2 numaralı ismi olunca, Güney’e de planını gerçekleştirmesi için görev emri verildi. Çarpıcı bir “tesadüf” daha; Ömer Güney’in şüpheli ölüm haberi, Musa’nın Türkiye’nin Paris Büyükelçisi olarak atanmasından yaklaşık 6 ay sonrasına denk geldi.

İsmail Hakkı Musa’nın Fransız liderlerle görüştüğü ve Fransa’da televizyon ekranlarında görünmeye başladığı sıralarda, Avrupalı soruşturmacılar bazı Kürt yöneticilerini tasfiye etmekle görevli “Türk gizli servislerinin gezici komandoları” hakkında endişelenmeye başladı.

Le Monde gazetesi, 15 Mart 2018’deki sayısında, 2017’de Paris’te aralarında eski bir polis memuru ve bir keskin nişancının da bulunduğu birkaç Türk ajanı arasında gerçekleştiği belirtilen bir görüşmeyi ifşa etti. Haberde, isim verilmeden “Belçika’nın Paris’teki Türk diplomasisinin üst düzey bir yetkilisine koordinasyon rolü oynadığından şüphe ettiğine” yer veriliyordu. “Bu ölüm komandolarını” kim koordine ediyordu. Cevap açıktı: Türk gizli servisi.

Nitekim Belçika’da görülen bir dava kapsamında Kürt tarafının mahkemeye sunduğu bir dosya, Avrupa’da geniş bir suikast ve casusluk ağının olduğunu ortaya koyuyor, Türkiye’nin Paris eski Büyükelçisi İsmail Hakkı Musa dahil birçok kişinin Paris Katliamı’ndaki rolüne ışık tutuyordu. Dosyada Brüksel’deki suikast girişiminde yer alanların, İsmail Hakkı Musa tarafından koordine edildiğine dair ciddi bulgular vardı. Bu dava, KONGRA GEL Eşbaşkanı Remzi Kartal ve KCK Yürütme Konseyi Üyesi Zübeyir Aydar’a yönelik 2017’deki bir suikast girişimiyle ilgiliydi. Bu davanın duruşması, 11 Mart 2022’de görüldü ve karar 13 Mayıs’ta verildi. Gıyabında yargılanan Türk suikast timi, çok ciddi belgelere rağmen beraat ettirildi. Suikast girişiminde yer alan Zekeriya Çelikbilek ve Yakup Koç gibi isimlerin Paris ve Ankara’da en tepe Türk yöneticileri ile görüştüklerine dair fotoğraflar dosyada yer aldı. Bu ekibin Ankara ve hatta Türk Cumhurbaşkanlığı Sarayı ile doğrudan bağlantıları tespit edildi. Özellikle Fransa’da yürütülen teknik takip, telefon görüşmeleri, fotoğraflar ve itiraflar, Paris Katliamı’ndan Brüksel’deki suikast girişimine kadar geniş bir suikast ağının Avrupa’da Ankara’nın emriyle kol gezdiğini doğruluyordu. Buna rağmen suikast ekibi cezasızlıktan yararlanmaya devam etti.

AVRUPA, TERÖR İHRAÇ EDEN TÜRKİYE’Yİ MAHKUM EDECEK Mİ?

Paris Savcılığı, Brüksel’den de gelen endişelerle birlikte Mayıs 2019’da dosyayı yeniden açmaya karar verdi. Ömer Güney’in suç ortaklarına ilişkin soruşturma yürütmek üzere yeni bir Anti-Terör Savcısı atandı. Artık özellikle Fransa, Belçika ve Almanya arasındaki geniş bir casus ve suikast ağı soruşturmanın hedefine girdi.

Paris Katliamı’nın 10. yıl dönümünde, halen puzzle’ın tüm parçaları birleştirilmedi. Her ne kadar soruşturmacılar, Paris Katliamı’nın daha geniş bir ağ ile bağlantısını görmeye başlasalar da soruşturmaların devamı konusunda ciddi endişe ve şüpheler hakim olmaya devam ediyor. İlgili devletlerin yetkilileri, Türkiye patentli terör ağlarını ortaya çıkarma ve yargılama cesareti göstermiyor, bu yönlü açık sinyaller vermiyor.

Fransa ve genel olarak Avrupa yargısının siyasi cinayetleri ve cinayet teşebbüslerini aydınlatmaması veya mahkum etmemesi, yeni suikast planlarını cesaretlendiriyor. Zira Avrupa coğrafyasının çok geniş bir siyasi cinayet yelpazesine sahip olduğu biliniyor. Özellikle Fransa’da onlarca siyasi cinayet aydınlatılmayı bekliyor. Türk devletinin, Kürtlere karşı benzeri görülmemiş bir şekilde tırmandırdığı işgal, yağma, savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve ırkçılık, Avrupa’da da büyük bir tehdit ve istikrarsızlık kaynağı haline gelmeye başladı. Türk yetkililer açık tehditlerde bulunurken, kendi terörünü Avrupa’ya ihraç etmesi karşısında Avrupa’da gerçek bir siyasi irade gösterilemiyor. Sonuç olarak siyasi cinayetlerin üzeri ne kadar örtülürse yeni suçların işlenme riski de o kadar artıyor. Nitekim, 9 Ocak Katliamı’nın 10. yıl dönümünden yaklaşık üç hafta önce, 23 Aralık 2022’de Paris’in aynı semtinde Fransa Demokratik Kürt Konseyi silahlı saldırının hedefi oldu ve üç Kürt katledildi. Tecrübeler, ‘devlet sırrı’ ile emri verenlerin korunması ve cezasızlıktaki ısrarın genellikle bir suç ortaklığına işaret etiğini gösteriyor.