Barones Goudie ile Uluslararası Kadın Dayanışması Üzerine

 Begüm Zorlu, Birleşik Krallık Lordlar Kamarası üyelerinden Mary Goudie ile siyasi yolculuğu ve uluslararası kadın dayanışması üzerine bir röportaj gerçekleştirdi.
Eşitlik-Kadın-Adalet’te yayınlanan röportaj şöyle:

1998 yılından beri Lordlar Kamarası üyesi olan Barones Mary Goudie, kadın ve çocuk hakları üzerine uluslararası alanda birçok kurumda aktif olarak yer alıyor. Çalışmaları toplumsal cinsiyet eşitliği, kadın haklarını ve dünya çapında barış inşasını teşvik etmeye odaklanıyor. Daha fazla kadını şirket yönetim ve işletme kurullarına getirmeyi amaçlayan % 30 Kulübü’nün (the 30% Club) kurucu üyesi olan Barones Goudie, ayrıca London School of Economics (LSE) bünyesindeki Kadın, Barış ve Güvenlik Merkezi ve Georgetown Kadın, Barış ve Güvenlik Enstitüsü’nde danışmanlık rolünü üstleniyor.

Dünya çapında kadın hakları aktivizminin zorluklarına karşı daha fazla dayanışma inşa etmeye ihtiyaç duyulan bir anda, Lady Gouldie’nin bizimle olmasından mutluluk duyuyoruz.

Mülakata siyasete nasıl girdiğinizi, deneyimlerinizi ve yerel yönetimdeki rolünüzü sorarak başlamak istedik. Biyografinizde, 1971’de Brent Belediye Meclis’ine seçilen en genç kadın olduğunuz belirtiliyor. O yıllarda Kuzey Londra’nın Brent belediyesinde çalışan bir kadın olmak nasıldı? Aktivizminiz, Konut Yardım Merkezi ve Hukuk Merkezi Kampanyalarını içeriyor. Bize o zamanın ana gündem noktalarını toplumsal cinsiyet bakış açısıyla anlatabilir misiniz?

1970’lerde genç bir sosyalist olarak Brent Belediye Meclis’i için aday olmaya karar verdim.  Ailem İrlandalı; İrlanda’nın Güneyinden.  Onlardan öğrendiğim değerler eşitlik ve kapsayıcılık oldu.  İlçenin bazı bölgelerinde konutların kötülüğü karşısında dehşete kapılmıştım.  O dönemde Londra’da aileler kötü koşullarda;  çoğu tek odalı konutlarda yaşıyordu.  Belediyeye katıldığımda hemen barınma konusunda çalışmaya başladım;  benim ana çalışma alanım haline geldi.  İlçemizde ayrıca çok sayıda ani bebek ölümü oluyordu. Devam eden birçok yan sorun vardı.  Nothing Hill’de siyah ayaklanmaları, Yahudilere karşı ayrımcılık vardı.  Londra’nın bu bölgesi asla sessiz olmadı.

Bu sorunlar bugün de devam ediyor. Kovid veya finansal krizler gibi kritik anlar yaşadığımızda, bazı sorunları çözdüğümüzü düşünsek de, elde edilen bazı ilerlemeleri geri aldığını görüyoruz.  Belediyede yaptığım şeylerden bazıları konut yapmak, bölgede yeni bir okulun açılmasına yardımcı olmaktı.  Evlerin yenilenebilmesi için bölge sakinlerinin belediye konutlarından başka konutlara nakledilmesinde rol aldım.  Bunlar tartışmalı konulardı, çünkü bazı insanlar o bölgelerde aileleri olduğu için geri dönmek istiyorlardı.  Meslektaşlarımdan bu konuda çok destek aldım. Belediyeye katıldığımda Doğu Avrupa ve Orta Avrupa’dan gelenler vardı.  Bir çok kişi Brent, Willesden, Harrow’a, Kuzey Londra’ya yerleşti.  Londra o zamanlar da oldukça çokkültürlüydü.  Sadece “beyaz erkeklerden” oluşan bir bölgede olmamanın hayatı keyifli hale getirdiği söylenebilir.

Muhtemelen tam olarak görünürde olmayan bir ayrımcılığa maruz kaldım, fakat bunu her zaman anlamak mümkün olmuyor. Bu bağlamda Londra’da bir çok kadın olduğunu hatırlamak önemli. Bölgem tarafından ve o zaman ağırlıkla erkeklerin baskın olduğu bir sendika olan Postacılar Sendikası tarafından seçildim. Onların desteğini aldım ve çok hoş bir şekilde korumacı davrandılar. Deneyimler üzerine düşünürsem, bazılarının ‘ah, toplantıda ne yapacağını biliyor musun’ gibi şeyler söylediği durumlar yaşanmış olabilir. Ne yaptığımı bildiğimi belirterek cevap verirdim. Kibirli davranış örnekleri tecrübe etmiş olabilirim, ancak bu alışkanlık değildi. Tahammül etmek zorunda kaldığım seylerden biri inandığım şey yüzünden saldırıya uğramaktı. Meclisteyken çocuk sahibi oldum. Ebeveynlerim ve kocam da çok destek oldular. Siyasete katılmam için evde kapılar açıktı, çok çalışmak zorundaydın ama ‘kadınlar bunu yapar ya da yapmaz’ ya da ‘evlenmek zorundasın’ demediler. Açık bir aileden gelince bir şeyleri iyileştirmek için mücadele etmenin yollarını bulabilirsin.

İkinci olarak, Lordlar Kamarasındaki çalışmalarınızın kadın gündemini desteklemede nasıl etkili olduğuna dair geniş bir soru sormak isterim. Ulusötesi kurumlarda ve All-Party Parliamentary Equality Group (tüm siyasi partileri içeren Parlamento Eşitlik Grubu) başkan yardımcısı olarak rolünüz nasıl bir etki yarattı?

Lordlar Kamarası’ndaki konumumu küresel bir rol olarak kullanıyorum. 90’ların sonunda Beyaz Saray’dan çıkan Vital Voices’a katılma ayrıcalığına sahiptim. Bu, Lordlar Kamarası’nda çalışmaya  başladığım zamana denk geliyor. Ben de ayrıca gönüllü olarak Kuzey İrlanda’da çalışıyordum. Yerelde Vital Voices’dan ve Monica McWilliams gibi insanlarla tanıştım. Lordlar Kamarası atanmasının ve ayrıcalığının değişim yaratma imkanını yarattığını gördüm. Yerel yönetimde çalıştım, İşçi Partisi’ni seçilebilir kılmak için çok çalıştım, saygıya, insan ve kadın haklarına odaklandım. Lordlar Kamarası’na geldiğimde, bana verilen yetkiyi değişim için kullanmayı hedefledim.

Hem iç siyasette hem de küresel olarak cinsiyet ayrımı hakkında çalışmamız gerektiğini düşünüyorum; yönetim kurullarında daha fazla kadın bulunmalı. Küresel alanda kadınlara saygı duymalıyız, buna hala ulaşamadık. Kazanımlardan bahsedersek Birleşik Krallık’ta Eşit Ücret Yasasından bahsedebiliriz ve bunun için Made in Dagenham (Dagenham’da Yapıldı) filmini tavsiye ederim. Her şey mükemmel değildi, ancak sendikalardaki kadınlar gibi örnek alınacak rol modelleriniz vardı. Ayrıca kadın sorunlarıyla uğraşmak istemeyen kadınlar da vardı. Bu beni deli edeceği için görmezden gelmeye karar verdim. Tabii ki, kendi partinizden ya da diğer partilerden meslektaşlarınızın bu tavrı sizi incitebiliyor. Fakat bundan kurtulmanın bir yolunu bulmalı ve konuya devam etmelisiniz. Bazıları bana ‘neden bu tartışmada kalıyorsun’ gibi sorular sordu, ancak benim için kalmak önemliydi. Bazı insanlar başardığımızı düşünüyor, fakat hayır daha başaramadık. Diğerleri olmadan başaramayız ve gelecek nesiller için kazanımlarımızı koruyamayız.

Sözleşmeler de bu sürecin önemli bir parçasıydı. İnsan Ticaretine Karşı Eylem Sözleşmesi, İrlanda’daki sözleşmeler ve cezaevinde insanlara nasıl davranıldığı, ele alınması gereken konulardan bazılarıydı. Sadece sözleşmeleri onaylar ve maddelerini kabul etmezsek de olmaz. Hem Birleşmiş Milletler Sözleşmesi hem de Avrupa Konseyi Sözleşmesi olan İnsan Ticaretine Karşı Eylem Sözleşmesi’nin gerçekleşmesi çok güçlü  bir adımdı. Ayrıca, bu hükümetler arası bir konuydu, bu yüzden bu değişiklikleri yapmak için bakanlık düzeyinde ve kabine düzeyinde destek almak şarttı. Aksi takdirde bunlar olmayacaktı.

Kuzey İrlanda deneyimlerinizden biraz daha bahseder misiniz? Hayırlı Cuma Anlaşması, İşçi Partisi önderliğinde mümkün oldu. Barış sürecine veya sonrasında yer aldınız mı?

Önceleri dahil oldum ve sonra Kuzey İrlanda Toplum Vakfı’nın (Community Foundation for Northern Ireland) destekçisi oldum. O zamanlar, vakfın sahadaki gruplarla çalışmanın dışında Avrupa Komisyonu’nun fonunun sorumluluğu vardı. Vakfın temel amaçlarından biri, paranın doğru şekilde harcanmasını sağlamaktı. Kuzey İrlanda’da ortalık sakinleşinceye kadar, 15 yıl boyunca onlarla çalıştım. Orada çalışarak hükümeti, Kuzey İrlanda bakanını, alt düzey bakanları, memurları, öğrencileri sahaya getirebildik ve onlarla düzenli olarak toplantı yaptık. İşçi Partisi hükümeti ve devam eden Amerikan müdahalesi, önemli konularda çalışmayı mümkün kıldı. İnsanları masaya getirebildik ve bu önemliydi çünkü herkes masanın etrafında değilse barış gerçekleşmez. Konuşmaya devam etmezsek hiçbir değişiklik olmaz.

Kurucumuz üyesi olduğu için size Vital Voices hakkında bir soru sormak istiyoruz. Göreviniz gereği, dünyanın her yerindeki sosyal ve politik konularda toplum, iş dünyası liderleri ve parlamenterlerin eğitiminde yer aldınız. Bize Vital Voices’ın neler yaptığını ve ulusötesi dayanışmayı nasıl inşa ettiğini anlatır mısınız?

Global Vital Voices’a katılmaya davet edildiğimde, Beyaz Saray’dan daha yeni çıkmıştı. Beyaz Saray’dan çıkan örgütlerden farklı yönetimler esnasında hayatta kalan az sayıdaki örgütten biridir Vital Voices. Kuruluşundan bu yana önemli bir liderliğe sahipti. Hillary Clinton her zaman arka planda oldu. Yöneticisi ve kurucusu Alice Nelson, başından beri bizimleydi. En başından beri harika bir liderlikle, şahane bir kurulları vardı. Kadınları eğitme fikri yaptıkları en iyi şeylerden biriydi. Güney Afrika’ya, Doğu Avrupa’ya, Ürdün’e, Türkiye’ye seyahat ettim. Polonya ve dünyanın başka yerlerinde Vital Voices şubesinin kurulmasını sağladım.

Eğitim çok önemliydi ve bu çalışma diğer organizasyonlara öncülük etti. Organizasyonun bölümleri birbirini destekleyen nitelikte. Kurulan ağlar bu anlamda bir anahtar. Ağ her zaman orada. Her zaman Vital Voices’a gidebilirsiniz. Bu yüzden ağın etkisini bir metrikle ölçmek çok zor.

Son olarak, bildiğiniz gibi, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesine ve dünyanın diğer sağcı hükümetlerine karşı yükselen bir mücadele var. Bu son gelişmeler ışığında uluslararası toplumun kadın hareketlerini nasıl destekleyebileceğini düşündüğünüzü sormak istedik. Bu sorunları ele almaya çalışan ulusötesi savunuculuk nasıl daha güçlü ve daha başarılı olabilir?

Hükümetimiz Türkiye hükümetine baskı yaptı. Diğer dünya liderleri de G-7 ve D-10’da baskı yapabilir. İktidardaki kadınlardan neden bu kadar korktuklarını anlayamıyorum. Nüfusun yüzde 50’si olduğumuzu ve hak sahibi olduğumuzu neden anlamıyorlar? Bunun bir güvensizlik ölçüsü olduğuna inanıyorum. Bunun gibi gelişmelerin kadınlara zarar verdiğini ve hayatlarını sonsuza kadar mahvedebileceğini biliyoruz.

Kadın hareketi küresel G-20, G-7 ve D-10 ile daha yakın bağlantılar kurabilir ve biz de bu nedenle %30 Kulübü ile oluşturduğumuz bölümlerde bu bağlantıları kullanmaya karar verdik. Paris merkezli Ekonomik İstikrar için Kadın Forumu’nun gerçekleştirdiği toplantılar gibi alanlarda bu devletlere baskı yapabileceğimizi düşündük. Obama, G-7’nin başkanıyken, kadınların finansmana erişiminin gerçekleşmesi için mücadele etti. Bu çalışma ondan önce bir süre yürütüldü, ancak bu onun liderliğinde gerçekleşti. William Hague’in Clinton’la birlikte barış masasında kadınları, çatışmada cinsel şiddeti öne çıkarması ve BM’de imzalatması gibi bu gündemleri ortaya koymak cesaret ister. Arka planda çalışmanın yanı sıra, onu ileriye götürecek kıdemli insanlara sahip olmak da çok önemli.