Başaran: Süreci Emek ve Özgürlük İttifakı belirleyecek

HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, “Sürecin öncülüğünü HDP ile beraberindeki Emek ve Özgürlük İttifakı belirleyecek” dedi.

HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, genel merkez binasında yaptığı basın toplantısıyla gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Başaran’ın konuşmasının öne çıkan bölümleri şöyle:

“Sevgili gazeteci Hrant Dink bundan tam 16 yıl önce, kurucusu olduğu Agos gazetesi önünde katledildi. Yine tıpkı tüm siyasi katliamlarda olduğu gibi bir tetikçi yakalandı; ancak bunun arkasındaki derin güçler yine yargılanmadı. Aslında Hrant Dink cinayetinde tıpkı diğer siyasi cinayetlerde olduğu gibi adalet sağlanmadı. Hrant Dink bir yazısında “Birlikte yaşamak öyle yukarılardan birilerinin bahşedeceği bir lütuf değil, birlikte yaşayan halkların birlikte üretmeleri gereken bir uygarlıktı” demişti. Biz de buradan kendisine sözümüzü tekrarlamak istiyoruz, bu uygarlığı hep beraber bizler kuracağız, bunun kurulmasına da az kaldı. Dink ailesi başta olmak üzere bütün halklarımıza başsağlığı ve sabır diliyorum. Adalet mücadelemizin her alanda devam edeceğini bir kez daha  ifade ediyorum.

‘MİR PERWER’İN ANNESİ DAYANAMAYIP YAŞAMINI YİTİRDİ’

23 Aralık’ta Paris’te 3 Kürt katledilmişti. Bunların arasında Mir Perwer de vardı ve maalesef geçmiş günlerde Mir Perwer’in annesi Filiz Aydın yaşamını yitirdi. Bu da Türkiye tarihine kara bir leke olarak geçmiş oldu. Çünkü yıllarca annesi Mir Perwer’i görememişti. Buna dayanamayıp yaşamını yitirdi, bu da bir ayıp, günah, utanç olarak Türkiye tarihine geçmiş oldu.

KADIN MÜCADELESİ

Biliyorsunuz ki dünyanın ve Türkiye’nin dört bir yanında kadın mücadelemiz, erkek egemen zihniyetlere karşı durmaksızın, kararlılık ve inatla devam ediyor. Dünyada erkek egemen rejimlere karşı verilen bu mücadelelerin karşısında bu rejimler de maalesef kadınları hedef almaya devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde Afganistan’da Taliban öncesi görev yapan milletvekili Mürsel Nebizade’nin evinde kimliği belirsiz kişilerce katledildiğini üzülerek öğrendik. Ve yine İran’da Jina Amini’nin katledilmesinden sonra Rojhilat ve İran’ın tümüne yayılan eylemlerde buna karşı Molla Rejimi saldırılarına devam ediyor. Bu süreç içerisinde birçok kişi protestolara katıldıkları ve özgürlük talep ettikleri için bu rejim tarafından idam edildi. Ama buradan bir kez daha ifade ediyoruz ki Afganistan’daki rejime karşı da Molla Rejimine karşı da Türkiye’deki AKP-MHP erkek egemen faşist rejimine karşı da kadınlar her alanda mücadele etmeye devam edecek.

2022 yılında katledilen kadınların 334’ten 209’u ev içinde katledildi.
İktidarın kadın bakış açısı ailenin içerisine hapsolmuş!
Bir taraftan da yine genç kadınlar, özellikle yurtlarda benzer yönelim ve yaklaşımlarla yüz yüze kalıyorlar. 8 Ocak’ta -bu sadece bir örnek, bunun gibi onlarca örneğin olduğunu maalesef tekraren söylüyorum- Balıkesir Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi öğrencisi Nuray Kayar, Balıkesir Erdek’te ölü olarak bulundu. Ablasıyla aynı yurtta kalıyordu Nuray. Bandırma Fatma Ana Kız KYK Yurduna 7 Ocak gecesi dönmedi. Yurt yetkilileri arkadaşlarının arama taleplerini reddetti, gülerek ve normalleştirerek bunun “dışarı çıkmak için bahane olduğunu” söyledi. Belki zamanında belirli girişimler olsa Nuray Kayar katledilmemiş ya da sağ salim dönmüş olacaktı; ama maalesef “gece vakti gece vakti dışarıya çıkamazsınız”, “bunu giyemezsiniz”, “burada gezemezsiniz” söylemleri sonucunda bir genç kadın daha katledildi. Bu yapılırken özellikle KYK yurtlarında yürütülen politikaların da buna destek olduğunu, KYK yurtlarında özellikle genç kadınları “hizaya çekme, kendilerine göre bir kadın yaratma” yaklaşımlarının bir sonucu olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Bu politikalarla genç kadınları özellikle yaşamdan soyutlayarak bu kadınların güçlü adımlar atmasına engel olmaya çalışıyorlar. Onları alabildiğince erkeğe ve devlete biat eden, edilgen, nesneleşmiş hale getirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Ama buradan bir kez daha ifade ediyoruz: Özellikle genç kadınlar, 8 Martlarda 25 Kasımlarda yaşamın bütün alanlarında olacaklarını en net biçimde ifade etmeye ve seslerini yükseltmeye devam ediyorlar.

ANAYASA DÜZENLEMESİ

Türkiye’de bu tabloyla karşı karşıyayken iktidar seçim yatırımı olarak anayasa düzenlemesiyle karşımıza geldi. Anayasa teklifine dair AKP’nin görüşme talebini reddettiğimizi kamuoyuyla paylaşmıştık. Yine, Anayasa Komisyonu’nda yapılacak görüşmelere katılmayacağımızı da kamuoyuna deklare etmiştik. Buradan bir kez daha altını çizmek istiyoruz: Çünkü bu ülkede kadına yönelik katliamlar artarken, tecrit, yoksulluk, baskı almış  başını giderken ve bunun müsebbibi olan AKP-MHP iktidarının yapacağı bir anayasa düzenlemesinde biz yokuz. Çünkü biliyoruz ki bu iktidarın derdi, kadınlara özgürlük alanı açmak değil, toplumda demokratik değişim değil, demokratik bir anayasa oluşturmak değil; iktidarın tek derdi var; seçim sürecinde nefret söylemini körükleme, tüm bu süreci de kadınların üzerinden yürütmedir.
Her gün anayasayı ayaklar altına alan iktidarla anayasa yapılmaz.

EKONOMİK ÇÖKÜŞ VE ŞİDDET

Kadına yönelik şiddet sadece fiziki değil, kadınlar sadece bu ülkede katliamlarla yüz yüze kalmıyor. Kadınlar, bu ülkede en derin yoksulluğu yaşayan kesimlerdir. Bugün iktidarın yürüttüğü savaş politikalarının faturaları topluma, yoksul halka, işçiye, emekçiye çıkartılıyor ama en fazla kadınlara çıkartılıyor. Bakın şu an ülkede DİSK-AR’ın işsizlik ve istihdam raporlarına göre Kasım ayında işsizlik türlerine göre en yüksek olduğu kategori yüzde 27.5 ile kadın işsizliğidir. İkinci en yüksek işsizlik kategorisi ise yüzde 23.9 ile genç kadın işsizliği oldu. Yani bu ülkede en fazla kadınlar yoksul; ama genç kadınlar bu yoksulluğu ve işsizliği en derinden yaşıyorlar. Biz, “Kadın yoksulluğuna hayır” kampanyası yaparak birebir kadınlara tema edip taleplerini, yaşadıkları zorlanmaları beraber tespit ettik. Teker teker her defasında anlattık. İstihdama katılmayan, ekonomik anlamda erkeğe bağımlı hale getirilen birçok kadın tam da bu politikalar nedeniyle şiddetle yüzyüze kalıyor. Yani; işsizlik, yoksulluk kadına yönelik şiddeti artırıyor. Kadınlar, aşsız kaldığı süre içinde şiddet gördü, ama iktidar kalkmış bize anayasadan söz ediyor. Kadınlar barınamadığı için eğitimden uzaklaştı, evin tüm yükünü omuzladı. İktidar bunları çözeceğine İstanbul Sözleşmesinden bir gece yarısı geri çekildi. Tüm mekanizmaları darbe girişiminden sonra lağvetti, hala her gün her alanda örgütlü kadın mücadelesine, kadınların kazanımlarını hedef alıyor. Bir de kalkıp anayasa düzenlemelerle bize hak ve özgürlükleri getireceğini söylüyor. Bu söylemlere kadınların karnı tok. Kadınlar kendi yaşamlarını örme iddiasından vazgeçmeyecek. Biz bu düzenlemenin ne anlama geldiğini çok iyi biliyoruz, iktidar da çok iyi biliyor. Biz kadınların yaşamını erkeklerin koyduğu düzenlemelerle değil, kadınların tam da kendilerinin bir irade olarak yaratacağı bir yaşamı öreceğimizi buradan bir kez daha ifade etmek istiyoruz.

TJA Dönem Sözcüsü Ayşe Gökkan yargılanmış ve 30 yıl ceza verilmişti. Gökkan bu ülkede kadın mücadelesinin öncülerinden, Kürt kadın hareketinin öncülerindendir. Türkiye’nin yüz aklarındandır. Kendisine verilen ceza bozuldu. Gökkan ısrarla mahkeme salonuna gelmek istemesine rağmen SEGBİS ile bağlanma ısrarı devam etti. Kürtçe savunma yapma talebi karşılanmadı. Bu, Gökkan’ın kendi mücadelesini, tavrını kamuoyu ile paylaşmasının engelleme yöntemlerinden biriydi. Hepimiz Ayşe Gökkan’ız; onun sesi, mücadelesi, Türkiye ve Kurdistan’ın dört bir yanında yankılanmaya devam ediyor.

KÜRT KATLİAMI

Bir yandan kadın mücadelesi yargılanırken, Kürtler ve muhalifler söz konusu olunca ne oluyor? Geçen hafta bunun örneklerinden birini gördük. Kemal Kurkut davası. Gazeteci Abdurrahman Gök’ün çektiği fotoğraflar yaşananları net bir şekilde göstermişti. Orada bir canlı bomba olma ihtimalinden söz ediyorlardı. Bunun yalan olduğu Gök’ün çektiği fotoğraflarda kamuoyuyla paylaşılmıştı. Ne yaptı mahkeme? Önce beraat verdi. İstinas beraat ettirmedi, bir suç var ama ceza verilmesine yer olmadığı kararını verdi. Yani bu ülkede Kürtler, muhalifler, kadınlar öldürüldüğünde “ceza verilmesine yer olmadığına” karar veriliyor. “Bir suç var ama bu suçun cezası yok” diyor. Cezasızlık politikalarıyla kadınlar, Kürtler hergün hedef alınmaya devam ediyor. Cezasızlık politikasından, indirimlerden besleniyorlar çünkü. Bu kararı kabul etmiyoruz. Bu, Kürt düşmanı politikalarının en net göstergelerinden biridir. Kürt sorunu çözülmedikçe, sorun kendini yeniden üretmeye devam ediyor. Cezasızlık politikalarıyla bu süreci yürütülebileceğini düşünenler yanıldıklarını buradan bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Kürt sorunu, cezasızlık politikalarından bağımsız ele alınamaz.

İMRALI TECRİDİ

Türkiye’de tecrit uzun bir süredir daha da katılıştırılarak devam ediyor. Türkiye’de askıya alınmış bir hukuk düzeni, ulusal ve uluslararası bütün yasal normların işlemediği bir sistem inşa edildi İmralı’da. Dalga dalga bütün ülkeye yayılan bu tecrit politikasıyla siyasi rehineler aracılığıyla demokratik toplumu baskı altına alma, etkisiz kılma operasyonu ile devam ediyor. Çok uzun süredir İmralı’da bütün hakların askıya alınmasına benzer bir şekilde, Bekir Bozdağ sosyal medya ile ilgili bir açıklama yaptı. Cezaevlerindekilerin sosyal medya paylaşımlarına sınırlama getireceklerini söyledi. Bu, tecritin bütün cezaevlerine topluma yansıdığının göstergesidir. 2015 yılından beri bütün demokratik normlardan vazgeçilerek, Kürt sorununun demokratik yöntemlerle çözümünden vazgeçilerek, tecridin derinleştirilmesi ile temel hakları ihlal eden saray iktidarı İmralı Cezaevi sistemini ülkenin her karışına en başta kadınların yaşamına uygulamaya devam ediyor. Sayın Öcalan’a yönelik hukukun tamamen askıya alınması, hiçbir haber alınmaması halkta ve bizlerde ciddi bir endişeye neden olmaktadır. Sayın Öcalan’ın sesi, sözü sağlığı milyonların gündeminde. Milyonların gözü kulağı İmralı adasından, Sayın Öcalan’dan gelecek haberde.
Sayın Öcalan üzerinde hukukun tamamen askıya alınmaması, hiçbir haber alınmaması ciddi endişeleri beraberinde getiriyor. Geçen haftalarda 2 Kürt yurttaş tecridi protesto etmek için bedenini ateşe verdi. Mardin Nusaybin’de 65 yaşındaki Veysi Ateş, Diyarbakır’da ise 25 yaşındaki Mehmet Akar bedenini yakarak tecride karşı protesto eylemi gerçekleştirdi. Öncelikle ailelerine sabır ve güç diliyoruz. Halkımızın başı sağolsun. Ölümleri bizi ve bütün toplumu derin üzüntüye boğdu. Sayın Öcalan ölüm siyasetine karşı yaşamı savunan bir aktördür ancak bu iki yurttaşımız tecride karşı yaşamlarına son verdiler. Biz bu eylem tarzını kabul etmediğimizi buradan bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Buna sebep olan tecride de bir an önce son verilmesi gerektiğini ifade etmek istiyoruz. Tecrit politikası adım adım bütün cezaevlerinde uygulanırken, çıplak arama, işkence, hasta tutsaklara yönelik uygulamalarda benzer bir biçimde devam ediyor. Sincan Kadın Kapalı Cezaevine götürülen gazeteci arkadaşlarımız Diren Yurtsever, Habibe Eren,  Berivan Altan, Öznur Değer ve Ceylan Şahinli cezaevi girişinde çıplak aramaya maruz kalmışlardır.

ÇIPLAK ARAMA İŞKENCESİ

Çıplak aramayı gündemleştirdiğimizde böyle bir uygulama olmadığını söyleyen iktidara bir kez daha seslenmek istiyoruz. Elazığ’da 60 yaşındaki Kıymet Yeşilgöz bir mektup gönderdi, mektubunu Grup Başkanvekilimiz meclis kürsüsünde de okudu. ‘Bir aydır kabus görüyorum’ diyor. ‘Bu şekilde onur kırıcı muameleye maruz bırakılmamalı hiçbir insan’ diye isyan ediyor. Cezaevlerindeki bu insanlık dışı uygulamasına, işkenceye karşı artık bütün demokratik kamuoyunun net bir tutum sergilemesi gerekiyor. ‘Mevzuata uygun’ diyorlar, ‘yasalar uygun’ diyorlar. Önerge veriyoruz delil istiyorlar, ‘Nedir delil?’ diye sorduğumuzda cevap vermiyorlar. Bu insanlık dışı uygulamaya bir an önce son verilmelidir. Yine bir hasta tutsağın durumunu sizinle paylaşmak istiyoruz. Maalesef Muhlise Karagüzel -daha önce defalarca gündeme getirmiştik yine, cezaevinde kalamayacağını defalarca anlattık- dün rahatsızlandı. Hastaneye kaldırıldı, kendi beyanına göre kendisine bakan doktor tarafından ayrımcılığa uğrayarak doğru dürüst müdahale dahi edilmeden hızlıca cezaevine geri götürüldü. Adalet Bakanlığı daha öncesinde hasta tutsaklarla ilgili düzenleme yapacağını söylemişti; ancak henüz kamuoyunun vicdanını yaralayan hasta tutsaklar meselesini çözecek bir adım atılmadı. Biz buradan Muhlise Karagüzel gibi binlerce hasta tutsağın cezaevinde yaşamını yitirmemesi için iktidara seslenmeyeceğiz, çünkü iktidarın bu konudaki tavrı cezaevlerinin ölüm evlerine dönüşmesidir. Bütün demokratik kamuoyunu duyarlı olmaya ve bu konuda ses yükseltmeye çağırıyoruz. Başta tecrit olmak üzere bütün bu antidemokratik uygulamalara karşı ortak mücadeleyi büyütmek hepimizin görevidir.

‘BELİRLEYİCİ OLAN HDP VE EMEK VE ÖZGÜRLÜK İTTİFAKI’DIR’

İktidar ve küçük ortağı her gün yeni yeni hamleler yapıyor ama halklarla beraber, kadınlarla beraber bu sürecin öncülüğünü HDP ve beraberindeki Emek ve Özgürlük İttifakı belirleyecek. Daha öncesinde kendi adayımızla bu süreci yürüteceğimizi ifade etmiştik. Ama sadece kendi cumhurbaşkanı adayımızla değil, Meclisteki en güçlü kadın temsiliyeti ile, bütün toplumun sesini ve sözünü, başta kadınların sesini ve sözünü Meclise taşıyacak en güçlü Meclis ve milletvekili çoğunluğuyla da parlamentoda olmanın mücadelesini vereceğiz. Mecliste kadınlar kendi sözünü kuracak, sesini daha fazla büyütecek. Tam da bu nedenle bütün kadınları HDP etrafında, Emek ve Özgürlük İttifakı etrafında bir araya gelmeye, bu birlikteliğe güç vermeye, bu gücü büyütmeye çağırıyorum.”

 

/ANF/