Berlin’de İstanbul Sözleşmesi için uluslararası konferans düzenledi

Almanya’daki göçmen kadın örgütü DaMigra, Almanya Kadın Hukukçular Derneği ve Avrupa Komisyonu Almanya Temsilciliği iş birliğiyle “Kadın Cinayetlerinin Önlenmesinde İstanbul Sözleşmesi: Sembolik siyaset mi yoksa koruma kalkanı mı?” başlıklı uluslararası online konferans düzenledi.

İstanbul Sözleşmesi’nin ilk imzacısı olan Türkiye, 20 Mart’ta Cumhurbaşkanı kararnamesiyle sözleşmeyi feshetmiş, 1 Temmuz itibariyle de resmi olarak sözleşmeden ilk çekilen ülke olmuştu. Geçen zaman zarfında, Türkiye’de birçok ilde sokaklarda ve aynı şekilde sosyal medyada bu karar yoğun olarak protesto edildi. Türkiye’deki feminist ve LGBTQAI+ hareketinin mücadelesine yurt dışından da destek mesajları gelirken uluslararası feminist dayanışmanın önemi ve etkisi de yeniden önem kazandı. Buradan yola çıkarak, konferansın ana temaları arasında: Türkiye´nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinin cinsiyet temelli şiddet eylemleri için ne anlama geldiğini sorgulamak, Almanya, Macaristan, Yunanistan ve Slovenya’dan kadın örgütleri temsilcileri, aktivistler ve uzmanlarla sözleşmenin Avrupa’daki uygulamalarını tartışmaktı.

Konferansın açılış konuşmasını DaMigra’nın kurucusu Dr. Delal Atmaca yaptı. Atmaca, konuşmasında toplumsal cinsiyetçi ve ataerkil yapıların sürdüğü müddetçe kadınların cinsiyete dayalı şiddete maruz kalacaklarına dikkat çekti ve bu yapılarla mücadele edilmesi, güç birliğinin altını çizdi. Özellikle de göçmen ve mültecilerin haklarına dikkat çekerek, “kimseyi geride bırakmamalıyız” diye sözlerine ekledi.

İKAMET VEYA GÖÇMENLİK STATÜSÜ TEMELİNDE AYRIMCILIK

Alman Kadın Hukukçular Derneği Başkanı Maria Wersig ise Almanya’nın, İstanbul Sözleşmesi müzakerelerinde önemli bir rol oynadığına, sözleşmeyi ilk imzalayan devletler arasında yer almasına rağmen tüm hükümlerinin uygulanmamasına dikkat çekti. Alman yasama organı, İstanbul Sözleşmesi’nin onaylanmasını sağlayan yasayı Temmuz 2017’de onaylamış ve onay belgesini 12 Ekim 2017’de tevdi etmiştir fakat bazı çekinceler belirtmiştir. İkamet statüsüyle ilgili 59. maddenin 2. ve 3. Paragrafları “şiddet mağdurlarının eşe veya partnere bağlı olan ikamet durumuna ilişkin başlatılan sınır dışı işlemlerinin askıya alınması” aynı şekilde “evlilik amacıyla taraf ülkeye getirilen ve ikamet ettikleri yerdeki ikamet durumunu kaybeden, zorla evlilik mağdurlarının haklarını korumakla yükümlüdür” diyor. Bu maddelerin, mağdurlara yönelik hizmetlerin ve desteğin ikamet veya göçmenlik statüsü temelinde ayrımcılık yapmamasını talep ettiğini belirten Wersig, bu maddelerin “inceleniyor” olarak işaretlenmiş oluşunun İstanbul Sözleşmesi’nin Almanya’daki uygulamasının kapsayıcılığını azalttığını söyledi.

“KADIN HAREKETİ ÇOK GÜÇLÜ”

Bir sonraki konuşmacı olan Mor Çatı Derneği Başkanı Avukat Canan Arın ise AKP dönemindeki hak kayıplarına dikkat çekerek “İstanbul Sözleşmesi gerçek bir kalkandır” dedi ve sözleşmeden çekilmenin kadına yönelik şiddeti önleme noktasında önemli bir kayıp olduğunun altını çizdi. Sözleşmenin tam olarak uygulanmasa bile iç hukukla çatışarak bir talep yarattığını, aynı şekilde veri toplama yükümlükleri gibi önemli baskılarla daha sağlıklı bilgilere ulaşılmasına yardımcı olduğunu söyledi. Ancak artık mahkemelerin İstanbul Sözleşmesi geçerli olmadığı için faillere daha az ceza verdiklerini vurguladı. Acımasızca katledilen Pınar Gültekin’in katilinin çekinmeden dile getirdiği “İstanbul sözleşmesinden çekilmek çok iyi oldu” sözlerine dikkat çeken Arın, 4. yargı paketiyle gelen istismarda somut delil aranması maddesini de hatırlatarak suçluların önünün açıldığını belirtti. Kadınları cinsel şiddetle, nafaka şiddetiyle, fiziksel şiddetle korkutmanın patriyarkayı korumak amacında olduğunu ve bu nedenle de “kadına şiddetin politik” olduğunun bir kez daha altını çizdi. Sözlerini “Kadın hareketi çok güçlü. Neden güçlü? Çünkü kadınlar sokakta, sosyal medyada, yılmıyorlar” diyerek tamamladı.

ORTAK, KAPSAYICI BİR HAREKET

Osnabrück Üniversitesi, Göç Araştırmaları ve Kültürlerarası Çalışmalar Bölümü’nden akademisyen Dr. Cavidan Soykan ise Türkiye’deki göçmen ve mültecilerin İstanbul Sözleşmesi’yle gelen kazanımlarına ve sözleşmeden çıkıldığında üzerlerindeki etkilerine dikkat çekti. Türkiye’deki mültecilerin yarısının kadın olduğuna dikkat çeken Soykan, sözleşme yürürlükteyken kadınlara ve kız çocuklarına Cenevre Sözleşmesi’nin sağladığı haklar verildiğini belirtti. Bir sonraki konuşmacı olan Mülteci Komisyonu Üyesi, Hevi LGBTI+ Derneği üyesi Müzeyyen Araç ise “Sözleşmeden geri çekilmenin bir gecede gerçekleşti ama bizim için sürpriz olmadı” diyerek LGBTQIA+ topluluğunun sistematik olarak hedef alındığını sözlerine ekledi. Cinsiyet, toplumsal cinsiyet, cinsel yönelim, ırk ayrımcılığı yapmaksızın sözleşmenin uygulanması gerektiği ifadesinin, sözleşmeden çıkmak için bahane olarak kullanıldığını söyleyen Araç, toplumsal cinsiyete dayalı şiddet davalarında sözleşmeye atıfta bulunarak hak koruması sağlamaya çalışırken şimdi artık mümkün olmadığını belirtti. 2015 yılından beri Onur Yürüyüşü’nün yasaklanmasının, 2019’dan beri LGBTQIA+ derneklerinin ve aktivistlerinin hedef alınmasının bir demokrasi kıskacı yarattığını vurguladı. Bu noktada İstanbul Sözleşmesi ile ilgili konuşurken ve hareket ederken kapsayıcı olunması gerektiğine dikkat çeken Araç, “sadece kadın cinayetleri artmadı, LGBTQIA+ düşmanlığı da arttı, mülteci düşmanlığı da arttı” diye sözlerine ekledi. Hakların alındığı her alan birbiriyle ilişkili diyerek ortak hareket etmenin önemine dikkat çekti.

Konferansın son bölümünde ise Macaristan PATENT (Kadınlar için yasal destek) derneğinden Dr. Noa W. Nogradi, Macar hükümetinin İstanbul Sözleşmesi’ni reddeden tutumuna dikkat çekerek, Sözleşme’nin teşvik ettiği bütüncül yaklaşımı ve toplumsal cinsiyet ve cinsel yönelim bağlamlarından da tamamen çıkardığını söyledi. Açık Toplum Vakıflarının (OSF) Berlin Ofisi’nde Kurumsal İlişkiler Direktörü olan Selmin Çalışkan ise Almanya’daki vakıfların sadece yüzde 18’inde çeşitlilik ve kadın hakları çalışılabilen fonlar alınabildiğini özellikle de Roma halklarının, LGBTQAI+’ların haklarını savunan kişi ve kurumların besin zincirinin hep sonunda yer aldığına dikkat çekti.

/Seçil Kalanderoğlu- BirGün/