Beyaz milliyetçi ve aşırı sağ hareketlerde kadınların rolü

Yazar Seyward Darby, geçtiğimiz hafta Kongre Binası baskını sırasında öldürülen Trump destekçisi Ashli Babbitt ve etrafında gelişen olaylar ışığında, ABD’de beyaz milliyetçi ve aşırı sağ hareketlerde kadınların rolünü anlatıyor.

Babbitt, 6 Ocak 2021’de Washington, D.C.’de gerçekleşen 2021 Amerika Birleşik Devletleri Kongre Binası baskınında parlamento binasının kapısı üzerindeki kırık camdan içeri girmeye çalıştığı esnada güvenlik güçleri tarafından boynundan silahla vurularak öldürüldü.

Başkan Trump’ın destekçisi olan Babbitt, birkaç saat içinde aşırı sağ ve beyaz milliyetçi hareketler için ‘şehit’ olarak görülen bir figür haline geldi.

İnternette, Babbitt’in adı sosyal medya platformlarında geçmeye başladı ve aşırı sağcılar onu, kendilerine haksızlık edildiğinin bir kanıtı olarak göstermeye başladı.

Kaliforniya’dan Cumhuriyetçi bir kongre adayı olan Buzz Patterson, Twitter’dan “Kongre Binası’ndaki silahsız genç kadını kimin vurup öldürdüğünü neden henüz bilmiyoruz?” diye sordu. Geçen yaz Black Lives Matter hareketi sırasında ırksal eşitsizliğe karşı kullanılan bir sloganı benimseyerek, “(Kadının) Adını söyle,” diye devam etti.

Aşırı sağ gruplar tarafından kullanılan bir sosyal medya sitesi olan Parler’da ve diğer Trump yanlısı forumlarda “Justice For Ashli” etiketi ve ilgili mimleri dolanmaya başladı.

“Sisters in Hate: American Women on the Front Lines of White Nationalism” kitabının yazarı Seyward Darby, Babbitt’in federal mülke izinsiz girmesinden hiç bahsedilmeden övülmesinin şaşırtıcı olmadığını söyledi.

Darby, The Times için yazdığı makalesinde, beyaz bir kadın – özellikle yaralı veya ölmüş beyaz bir kadın – beyaz milliyetçilerin ve aşırı sağın yaptıklarını meşrulaştırmak için geçmişte sıklıkla güvendikleri bir sembol olduğunu yazdı.

Darby, New York Times’a verdiği söyleşisinde ise, kadınların aşırı sağ ve beyaz milliyetçi hareketlerde oynadıkları rolü ve Babbitt’in hikayesinin yıllarca aşırı sağ gruplar içinden nasıl tekrar tekrar gündeme getirileceğini anlatıyor.

Beyaz milliyetçi ve aşırı sağ hareketlerde kadınların geleneksel olarak oynadığı rol nedir?

Seyward Darby: Ku Klux Klan ile başlayalım. 1910’lu yılların sonlarında – 1915 civarında – Gürcistan’da bir halkla ilişkiler ajansı işleten bir erkek ve bir kadın da dahil olmak üzere birkaç kişi Klan’ın yeniden canlandırılmasına yardımcı oldu. O kadın Elizabeth Tyler, o dönemim en etkili propagandacılarından biriydi ve kadınlardan oluşan bir K.K.K. başlatma fikrinin yayılmasına yardımcı oldu. 1920’lerin ortalarında W.K.K.K. Arkansas’ta bulunan ve ülkenin dört bir yanında şubeleri bulunan kendi başına çok güçlü bir kurumdu. Çok sayıda asker topladılar, seçmen kaydettiler, oy kullanmaları için birbirlerinin çocuklarının arkasını kolladılar. Ama en önemlisi, örgütün daha ‘onurlu’ görünmesi için “bizler sadece endişeli vatandaşlarız” kartını kullandılar.

Bugün, aşırı sağdaki kadınların rolleri aşağı yukarı aynıdır. İletişimcileri ve topluluk liderleri olarak hareketi daha ılımlı göstermek için varlık gösteriyorlar.

Aşırı sağın, kadın düşmanı bir alan olduğunu hatırlamakta fayda var. Ama kadınları hiç umursamadıkları için değil. Kadınları – hem pratik hem de sembolik anlamda önemsiyorlar. Ve hareketteki pek çok kadın, kadın düşmanlığını benimsiyor, onlara sağladığı koruma, ayrıcalık ve değer nedeniyle bunu kendi kişisel çıkarları için yapıyorlar.

The Times için kaleme aldığınız yakın tarihli bir makalede, “Ölü veya yaralı bir beyaz kadın… her zaman aşırı sağda güçlü bir sembol olmuştur” diye yazdınız. Bunu biraz açabilir misiniz?

İç Savaş’tan sonra K.K.K.’nın ilk versiyonuna bakacak olursak, Klan’ın “kahraman” olduğu fikri hakimdi. Kadınlarının onurunu ve saflığını korumak ve korumak için oradaydılar. Beyaz kadınlara yönelik cinsel şiddet raporları nedeniyle – çoğu yanlış – bir çok linç olayı meşrulaştırıldı. Bunun bir tezahürünü “Birth of a Nation” filminde gördük ve sonra da zamanla çeşitli grupların dilinde ve ikonografisinde tekrar etti.

Bunun birkaç farklı nedeni var. Birincisi, beyaz erkeklik söylemi. İkincisi de bir kadının ulusun vücut bulmuş hali gibi olduğu fikri. Buna göre, bir kadın yuvanın ve tarihin koruyucusudur, ama aynı zamanda kelimenin tam anlamıyla mücadelenin geleceği için de bir araçtır. Böylece kadın bu alanda son derece siyasallaşmış ve cinselleştirilmiş bir sembol haline gelir.

Hareketin ön saflarında yer alan mücadele eden kadınlar konusunda ne düşünüyorsunuz? Onları nasıl değerlendirmeliyiz?

İşler bu noktada biraz daha karmaşık hale geliyor. Bu hareketteki genel düşünce, ideal bir durumda kadınların hiçbir şeyin ön saflarında yer almasının gerekmeyeceği yönündeydi. Ama ‘sözde kıyamet’i yaşadığımız için – aşırı sağ ideolojiye inanan bir kişiyseniz, her şey her zaman kıyamet gibidir – her ‘görevinin başında’ olmalıdır. Her şey tehlikede olduğu için, insanlar risk almalı, kadınlar sesini yükseltmeli ve bir bir asker gibi olmalıdır.

Ve sonra bir kadın öldürülüyor- burada [Ashli Babbitt] ‘in öldürülmemesi gerektiğini yinelemek zorundayım, ama bu bir yana – ve bu onu hareket için ‘şehit’ konumuna getiriyor.

Söyleşinin devamına buradan ulaşabilirsiniz.

Kaynak: New York Times