Bir kase toprak, bir testi su ve bir beyaz tülbent

Ben ne yazsam, ne desem içimden, o kadar şey geçiyor ki  yazmak için…seni anlatmak için…Kah bocalıyorum, kah eziliyorum, kah kalk dik dur, yıkılma, bacına içinden ne geçiyorsa yaz diyorum.  

Canımın ta içi, güzeller güzeli narin bacım, her gün her sabah kalktığımızda biz sana geliyoruz… Gün boyu seninle soluk alıp veriyor, her şeyi seninle yapıyor, akşam olunca da dönüp başımızı senin yattığın toprağa uzatıyor, öyle uykuya dalıyoruz…

Aylardır sana gelmek, baş ucunda durmak için çırpınıp duruyoruz. Yollar kapalı olduğundan, yollar güvenli bulunmadığından çok zor olsa da bekliyor da bekliyoruz.

Biliyor musun sana geldiğimiz, kavuştuğumuz o gün başucunda yan yana dizileceğiz. Sana o güne değin demediğimiz, diyemediğimiz, demeye fırsat bulamadığımız ne varsa orada söylemek istiyoruz.

Canımın ta içi bacım; bir nevi yüzleşme bu çünkü, gönül koymuş ve bize kırılmış olabilirsin. Ben böyle hissediyorum ve senden af dilemek istiyorum. Bunca yıl çektiklerine derman olamadığımız, seni yaşatacak bir yol bulamadığımız için af dilemek istiyorum.

Başucunda senin ilk ben konuşmak istiyorum. Ne de olsa benim keşkelerim herkesten daha fazla. Bu yüzden ilk ben konuşayım istiyorum.

Sana doğduğun topraklardan; Edremit’ten, Tamara’nın yurdundan bir kase toprak, bir testi Şamran suyu ve bir de bir kutu Van’ın kızıla çalan kurutulmuş pembe güllerinden getirmek, toprağı toprağına serpmek, suyu dökmek ve gülleri sermek istiyorum.   

Sen bana kızardın, ben senin gelin olmanı çok istediğim için. Hep, ‘’vazgeç cane  ben evlenmeyecem’’ derdin.  Benim de içimde sana dair hep bir gelinliğin özlemi vardı. Sana bir de gelinlik getirmek isterdim ama Günay abi, ‘’Leyla’nın gelinliğini dağları sevmiş kadınlar dikecek’’ dedi.

Ben de duvağın yerine sana çok yakıştığı için, iğne oyalı bir beyaz tülbent getireceğim. Tülbent hep başında kalsın çünkü, senin saflığını, bilgeliğini, merhametini simgeliyor. 

İğne oyalı beyaz tülbent seninle özdeşleşiyor ben narin bacım….

Sana ayrıca bir demet de beyaz gül getireceğim. Çünkü bu kahrolası 23 hazirandan bir hafta sonra, şimdiye kadar hiç rüyama gelmeyen amcam rüyama geldi ve ‘’ bu güller solmasın, onları ters çevir ve kara göm, yaprakları kara gömülü kalırsa hiç solmazlar’’ dedi.

Rüya tabirine baktım can bacım; beyaz güller saflığı, güzelliği ve karanlık günlerden sonra gelen aydınlığı simgeliyormuş. Karanlık günlerden aydınlığa açılan kapıdan en kısa sürede geçileceğine delalet ediyormuş. 

Bu kapıdan geçtikten sonra tertemiz bembeyaz bir sayfanın açılacağına işaret ediyor.

Ve ben bu güllerden sana 11 tane getireceğim çünkü, biz 11 kardeşiz ve her birimiz bir tane sana vereceğiz ve seni ne kadar çok sevdiğimizi, ve sana ne kadar geç kalmışlığımızı ifade edeceğiz.

Beyaz güllerle birlikte sana dair keşkelerimizi de başucuna bırakacağız.

Filo’m; biliyor musun seni bu toprağın altında görmeye dayanamıyorum. Ellerimle o toprağı kazmak, seni çıkarmak  ve senin yerinde yatmak istiyorum.

Sana doyamadık, sana doyamadık, sana doyamadık can bacım…Bir hayalimiz vardı, ömrümüzün son demlerinde bir araya gelecek birlikte birkaç yıl yaşayacaktık. 

Olmadı, hayalimiz o uğursuz 23 Haziran akşamı kırıldı ve bize acıyla yanmak kaldı… 

Bitmiyor diyeceklerim ve ayrıca diyeceklerimi yarına bırakmak da istemiyorum. Sensiz yarına kalan bir hayalimiz kalmadığı için her şeyi söylemek istiyorum ama yine de ne söz ne zaman yetiyor.

Ayrıca herkesin, bütün kardeşlerinin sana söyleyecekleri var. Başımızda abi duruyor ve o da bu kahredici acı nedeniyle ayakta durmakta ve konuşmakta zorlanıyor.

Fakat yine de senden aldığımız güçle seninle yaşamak, konuşmak, hayatın bundan sonrasını da seninle paylaşmak istiyoruz.  Abilerin, ablaların, küçük kardeşlerin olarak senin zamansız gidişinin bizde açtığı yaraları yine seninle sarmaya çalışacağız.

Ve bunun adına sana geldiğimiz o gün kardeşlerin olarak hep birlikte başucuna bir de gül ağacı dikeceğiz. 

Biliyorum sen ilahi adalete çok inanmazdın ama ben yine diyecem; kırdıkları yerden kırılacaklar, bize bu acıyı yaşatanlar. Aynısını yaşamadan can vermeyecekler. 

Sen buna inan benim narin, güzel can bacım…

Ben davacı olacağım onlardan; hem de mahşerde mahkeme-i Kübra’da. 

SEN RAHAT UYU BACIM, HUZURLA UYU… Asla seni huzursuz edecek, seni incitecek sözlerde, davranışlarda isyanlarda bulunmayacağız. 

Bunu da bilesin…

Yıldızlar gece sana aydınlık veriyor, bakıyorum hep canlı, parlak yıldızlar var üstünde ve biz hep yanındayız…

Özlemimiz, sevgimiz, keşkelerimiz hiç bitmeyecek ve bir yanımız eksik kalacak.

Yaralı ruhumuz sana kavuştuğumuz gün huzur bulacak.

Mekanın cennet, yerin aydınlık olsun, Allahım seni Rahmetiyle sarsın.

Hoşça kal gül yüzlü bacım, hoşça kal….

Ablan…