Büyük yolculuklar büyük kopmaları göze alan yalnızlar içindi

Sizlerden ayrıldıktan sonra biz de yorgun halimizle noktaya geldik. Kısa ama oldukça yoğun bir zamanı yaşadık. Noktaya ulaştıktan sonra ilk başta banyodaki hortumun altına kendimi attım. Bedenim suyun okşayıcı, rahatlatıcı gerçekten hayat veren etkisi ile yeniden dirilmeye başladı.

Biraz televizyona baktım ardından çadırıma geçtim. Mektubunu çıkarıp okudum, yarım kalan mektubunu umarım tamamlarsın.  Bende hemen cevabını yazmaya başladım.

Yaşadığımız sorunları tartışırken daha geniş açılardan bakmak insana her zaman çözüm arayışı ve çabasında derinleştirdiği gibi, daha başarılı sonuçlara da ulaştırır.  Hareket olarak geldiğimiz aşama, yaşananların yarattığı sıkışmalar ve her şeyden önemli zihniyet açısından yaşadığımız sorunlar.

Bunu belki yaşamımızın her anında değerlendiriyoruz. Sorun bunun sıkça dile gelmesi değil. Önemli olan ne kadar bilince dönüştüğü yani bir anlama kavuştuğudur.

Genelde kavramların, bilincin yüzeyinde yüzüp duruyoruz. Derinliğine dalamıyoruz. Bu konuda ne kadar istemli, kararlı, iddialı ya da cesaretli olduğumuzda tartışma konusudur. Yüzeysellik, sığlıklar dünyasından habire kendimizi tekrarlayıp duruyoruz. Aslında bu bildiğin gibi beş bin yıllık bir hikâyenin sonucudur.

Sümer tapınaklarında zehir – şerbeti içtiğimizden bu yana düşünsel anlamda yaşadığımız parçalanma duygularımızda bir parçalanmaya neden olmuş.

Ne hayatı ne insanı bütün düşünemiyoruz, bütün duyumsayamıyoruz.  Parçalayan, bölen zihniyet insanın da, hayatın da ve evrenin de hakikatini görünmez kılıyor. Kendini tek hakikat olarak lanse ediyor. Oysa kos koca evren ve onun çocuğu olan insanın hakikati kendinde neleri barındırmıyor ki.

Her birimizde evren bir başka biçimde açığa çıkıyor. Evren kendi zenginliğini her birimizde farklı dillendiriyor. Biz bunun ne kadar farkındayız? Günlük bir yaşam tarzı hâkim olduğunda ne geçmiş bir anlam ve tanıma kavuşur ne de güncel. Böyle olunca gelecek de belirsizleşiyor ve gittikçe anlamsızlaşıyor. Asıl sıkan, daraltan ve her geçen gün bizi bize biraz daha yabancılaştıran bu olmaktadır.

 

İnsan hayatında gaye ve amaçları ile kendini yürütme gücü oluşturur. Yani hayatı nasıl karşıladığımız önemli olmaktadır. Unutma hayatı nasıl karşılaşacağını bilmeyenler önlerine çıkan küçük ya da büyük sorunları da çözemezler.

Yani yoldaşım ben hayatı her zaman bilmenin gücü ile sarmamız gerektiğine inanıyorum. Bilme acı verse de ancak nasıl yaşamamız gerektiği konusunda bizi aydınlatır. Yaşıyorsak yani hayatta kalıyorsak bunu bilmeye dayandırmalıyız.

Bilmeyi bir sanat haline getirenler yaşamdan büyük bir haz alırlar.  Öğrenme bir tutku halinde bizde yaşam bulmazsa kendimizi tamamlayamayız. Bunu çevremizden, yaşadığımız birçok insandan biliyoruz. Niye böyleler çünkü yarım kalmışlar. Çünkü tamamlanmaktan korkuyorlar, kaçıyorlar.

Bu tür insanlar hayatta sadece zaman öldürürler, acaba sadece zamanı mı öldürürler, tabi değil, aynı zaman da anlamı da öldürürler. Buna yol açanlardan var olmayı, anlamı güçlü beklemekte zor. Ama biz var olmanın yani yaşamın anlamını daha fazla çoğaltabiliriz. Hayatımızda küçük ve büyük değişiklikler yapmak bizi her zaman güçlü kılacağı gibi anlamı da çoğaltır.

Kendimden biliyorum, var olan sorunlara hep aynı tarzda yaklaşım çözüm getirmiyor. Bazen de sorunun daha farklı bir biçim almasına yol açıyor. Ne yapıyorum, durup kendime dönüyorum. Kendi sığlıklarıma, sınırlarıma dokunuyorum. Dokundukça daha yaratıcı olabildiğimi fark ediyorum. Yeni bir şeyler üretiyorum. Ürettikçe hayatıma anlam damlaları yağmaya başlıyor. Ve ben öylesi anları çoğaltmak istiyorum.

Her insanın hikâyesini anlamaya, varlığına bir anlam katmaya çalışmak önemli. Birileri bunu yapar ya da yapmaz. Yukarı da değindiğim gibi yarım insanların yaklaşımlarıdır bunlar. Ne olursa olsun insanın kendi yaşamı, var olmasını geliştireceği yeni değerler ile büyütmesi önemlidir. Bir toplumuz, etkiliyoruz, etkileniyoruz. İnsan olarak en güçlü aynı zamanda en zayıf yanımız bu olmaktadır.  Ama şunu da biliyoruz ki kendi farkını koymakta büyük bedeller istiyor. M. Mungan ne diyor;”   Güç, güzellik ve akıl sanılanın aksine insanı yalnızlaştırır.”

Yani böylesi bir yalnızlığı da kabullenmek, sevmek gerekiyor. Ardından hemen onun şu sözünü de yazıyorum.” Büyük yolculuklar, büyük kopmaları göze alan yalnızlar içindir.”    İşte asıl sorun biz güçlü kopmaları yaşayamıyoruz. Beynimizin, yüreğimizin karelerinde halende bizi anlamdan, asıl olan kopartan anlayışlara, duygulara yer veriyoruz. Eğer kendimizi yenilemezsek çevremizi nasıl yenileyeceğiz?

Açıkçası Ş…can ben o bildik eski nakaratı kendi şahsımda tekrarlayıp durmak istemiyorum. Yani olmuyor, buyuz ya da bu kadar oluyor. Yine kendimden biliyorum, yoğunlaştıkça gerçekten enerjimi asıl olana odaklandırdıkça beynimin, yüreğimin ne kadar büyüdüğünü biliyorum, hissedebiliyorum.

Bunu süreklileştiremiyorsak yine de dönüp kendimize bakalım.  Sorunları hafife almak ya da tek yönlü yaklaşım içine girmek istemiyorum. Ama bazen var olan sorunların aşırı abartıldığını düşünüyorum. Bir şeyi ne kadar büyütürsen onun çözümünü de o kadar zorlaştırırsın.

Hayatı bazen çok ciddiye alıyoruz. Şunun şurasından bu hayattaki zamanımız ne kadar kaldı ki? Zaten yaşımız kırkına ulaştı, bizim içinde bir de ölüm nerede, ne zaman geleceği de belirsiz. Açıkçası artık incir çekirdeğini doldurmayan sorunlar uğraşmak, canımı sıkmak istemiyorum.  Açıkçası zamanımı da salt zaman öldürmek üzerinden geçirmek istemiyorum. Eğer zaman bir oluşum an’ı ise, bunu kendi kişiliğimde geliştirmek istiyorum. Zamanı fazlasıyla boşa harcadığımızı düşünüyorum.

Anlamlı zamanı süreklileştirmek gerekiyor. Biz bu akışı yakalayamazsak hayatımızın bir anlamı da kalmaz. Genel tabloya bak, bu daha net anlaşılacaktır. Hayatımda şuna izin vermiyorum, başkaları beni değersizleştiremez, anlamsızlaştıramaz. Bunu yapmaya çalışanlar oluyor ama kendimce tavır alıyorum. Yeni tavrım da sürekli üretmek oluyor. Sen ürettikçe bu tür çabaların sahibi olanlar bile farklı bir yöntem denemek zorunda kalıyorlar. Tabi bazıları bilinçli yapıyor bazılar da alışkanlıkların kurbanı oldukları içindir. Bunu da ayırt etmek önemli.

Nasıl kendimi bir değer olarak yani görünür kılmak istiyorsam, çevremdeki insanların da bu temelde görünür kılınmasını isterim. Bu temelde çabalıyorum. Çünkü hakikat en nihayetinde görünür kılmak ister. Bu benim için olduğu kadar çevremdeki insanlar içinde geçerlidir. Tabi herkes aynı anlayış ya da çaba ile ilerlemiyor. Küçük, yarım insanların hakikati bir başka biçimde yansıyor ya da yansımak istiyor. Bu temel çatışma noktası oluyor.

Ama gel gör ki işin özüne odaklanan insan sayı çok az. Kendi küçük hesaplarına, yaşamlarına senin de ortak etmek istiyorlar. Ortak olmayınca uyumsuzluklar başlıyor. Kulaklarımı tüm pıtpıtlara, şikâyetlere, sızlamalara kapatmış durumdayım. Bunun zayıf insanların işi olduğunu biliyorum.

Bu zayıflıklar beni öfkelendiriyor ama kendime daha fazla dönmeme yol açıyor. Bu küçük mekânımda yani çadırımda anlamı çoğaltmanın çabalarını yükseltmeme yol açıyor. Okuyorum, yazıyor ve düşünüyor. Hayatı bu eylemlilikler ile sarmaya çalışıyorum. Bilinçte bir olgunlaşmayı fark ettikçe kendimi daha çok seviyorum, hayatı ve evreni daha çok duyumsuyorum. Bu olgunlaşma ile birlikte acı da artıyor. Ancak seni güçlendiren bu acıyı da seviyorsun.

Bu duygularla seni çok seviyorum, özlemle kucaklıyorum.