Cinsiyete Dayalı Çevrimiçi Saldırılar Kadın Siyasetçilerin Önünü Kesiyor

Avrupa’da ve ABD’de, cinsiyete dayalı çevrimiçi nefret söylemi ve dezenformasyon saldırıları kadın siyasetçilerin önünde büyük bir engel teşkil ediyor.

“Politika yapıcıların hızlı bir şekilde harekete geçmeleri gerekiyor. Bu toplumsal cinsiyete dayalı saldırı tufanı tesadüfi değil, kasıtlı olarak gerçekleşiyor ve önümüzdeki seçimlerde de devam edecek.”

Alman Yeşiller Partisi Eş Başkanı Annalena Baerbock, Şansölye Angela Merkel’in yerine geçmek için adaylığını açıkladığında, partisi ülkenin kamuoyu yoklamalarında hızla yükselirken, medya onu ‘yükselen yıldız’ olarak nitelendirdi. Beş ay sonra ve seçimlerde yüzde 15 oranında kaldı.

Dezenformasyon çağında, bu hızlı düşüş, Baerbock ve Yeşiller’den ziyade kadınların siyasette karşılaştığı belirli zorluklara dair çok şey anlatıyor.

Adaylığının başlangıcından bu yana Baerbock, hem yabancı hem de yerli aktörler tarafından dijital platformlarda bir dizi çevrimiçi saldırıyla karşı karşıya kaldı. Stratejik Diyalog Enstitüsü tarafından yakın zamanda yapılan bir araştırmaya göre, Sosyal Demokrat aday Olaf Scholz ve Hıristiyan Demokrat aday Armin Laschet ile karşılaştırıldığında, Baerbock hakkında en çok paylaşılan Facebook gönderilerinin çoğu yanlış bilgi veya komplo teorilerine göndermeler içeriyordu. Aynı eğilim, Telegram’da da doğrulandı.

Uzmanlar, seçimler süresince cinsiyete dayalı nefret söylemi ve dezenformasyonun ne kadar hızlı ve yoğun bir şekilde yayıldığını görünce şaşkınlarını gizeleyemediler. Kar amacı gütmeyen HateAid’in hukuk başkanı Josephine Ballon’a göre, “Cinsiyete özgü nefretle karşı karşıyayız. Bu tür bir nefretin amacı rakibi itibarsızlaştırma ve susturmaya çalışmadır.” Unutmayalım ki, Baerbock’un kampanyası, onun seks işçisi olduğunu ima eden bir başlıkla birlikte fotoşoplu çıplak bir fotoğrafla başlamıştı.

Şu anda, Rusya yanlısı hesaplar, Baerbock’a yapılan bu saldırıların arkasındaki iki ana gruptan birini oluşturuyor ve Rus devlet destekli medyanın ona bu denli yüklenmesinin bir nedeni var. Cinsiyete dayalı çevrimiçi dezenformasyon saldırıları, siyasi muhaliflerin önünü kesmek için Rusya, Macaristan ve Brezilya dahil olmak üzere birçok ülkede liberal olmayan aktörler tarafından kullanılan bir taktik.

Bu içeriklerin çoğu, sosyal medya şirketlerinin bu tür gönderileri kaldırmasını gerektiren Alman nefret söylemi yasalarına göre yasa dışı. Yine de kaldırılmadılar.

Bu tür taktiklerin Batı’da kullanılmasıyla, kadın siyasilerin aleyhinde yanlış bilgi ve görüntüler yayıldığını, kadın düşmanlığı ve klişeleşmiş cinsiyet rollerine dayanan anlatıların yaygınlaştırıldığını görüyoruz. Kadın siyasetçileri hedef alan benzer taciz kampanyaları Fransa, İtalya, İspanya ve Amerika Birleşik Devletleri’nde de yaşandı.

Baerbock ve Yeşiller, eşgüdümlü bir dezenformasyon kampanyası olmasaydı bile başarısız olabilirdi. Sorun şu ki asla bilemeyeceğiz. Kadın adayların Baerbock’un hedef olduğu türden kampanyalardan kurtulmaları inanılmaz derecede zor.

Aslında, aynı eğilim, Merkel’in görevde olduğu yıllar boyunca maruz kaldığı pratiklerde de görülebilir. Hem çevrimiçi hem de çevrimdışı rutin olarak cinsiyetçi saldırıların hedefiydi. Ve Avrupa’nın en güçlü liderlerinden biri olarak medya, sürekli olarak politik pozisyonlarından ziyade görünüşü ve yetkinliği üzerinde durmuş, pantolon seçimi veya fiziksel özellikleri hakkında yorum yapmıştır.

Ve sadece Merkel ve Baerbock değil. Kadınlar, özellikle de beyaz olmayan kadınlar, hem Twitter hem de Facebook’ta orantısız bir şekilde istismarın hedefi oluyor. Yakın tarihli bir araştırma, Almanya’daki 10 kadın milletvekilinden neredeyse dokuzunun çevrimiçi nefret söylemi ve tehditlerin hedefi olduğunu gösterdi. Benzer şekilde, der Spiegel tarafından Şubat ayında yapılan başka bir araştırma, Almanya’daki kadın milletvekillerinin yüzde 69’unun ‘kadın düşmanı nefret’ söylemine maruz kaldığını yaşadığını ortaya koydu.

Almanya’nın siyasette kadın temsilinde yetersiz kalması şaşırtıcı değil. Merkel 2005’te ilk kadın başbakan olarak öne çıksa da, Alman siyasetindeki kadınların oranı küresel ortalama civarında ve meclisteki kadınların yüzdesi 2013’teki zirvesinden bu yana düşüş gösteriyor.

Politika yapıcıların hızlı bir şekilde harekete geçmeleri gerekiyor. Bu toplumsal cinsiyete dayalı saldırı tufanı tesadüfi değil, kasıtlı olarak gerçekleşiyor ve önümüzdeki seçimlerde de devam edecek.

Avrupa’da mevzuatı düzenleyenler, ‘Big Tech’ ile dijital politika reformu söz konusu olduğunda benzersiz bir liderlik rolüne sahip olacak. Ancak, yasal veya yasa dışı içeriğin ne olduğu sorusunun ötesine geçerek analizlerini hassaslaştırmalarını ve bunun yerine dijital medya şirketlerinden daha fazla şeffaflık ve hesap verebilirlik talep etmeleri gerekecek.

Sosyal medya platformları tarafsız bilgiyi yaygınlaştıran mecralar değildir. İçeriği ticari çıkarlarına hizmet edecek şekilde düzenlerler ve bu nedenle daha fazla sorumluluk üstlenmeleri gerekir. Demokratik söylemin geleceği ve kadın adayların adil bir şekilde rekabet edebilmeleri, bu temel gerçeği kabul etmeye bağlıdır.

Lucina Di Meco / Politico

Çeviren: Eda Doğançay