Derin Yoksulluk Ağı: Yoksulluk Bir İnsan Hakkı İhlalidir

Her geçen gün daha derinleşen ekonomik kriz hayatımızı bir deprem gibi sarsarken kadın ve çocuk yoksulluğu da önlenemez biçimde artıyor. Derin Yoksulluk Ağı’ndan Selen Yüksel, yakıcı biçimde hissedilen derin yoksulluğu, özellikle de kadın ve çocukların yaşadıklarını, temel ihtiyaçlarını ve gidişatı Ekmek ve Gül’den Elif Ekin Saltık’a anlattı.

Her geçen gün daha derinleşen ekonomik kriz hayatımızı bir deprem gibi sarsarken kadın ve çocuk yoksulluğu da önlenemez biçimde artıyor.

Derin Yoksulluk Ağı’ndan Selen Yüksel, yakıcı biçimde hissedilen derin yoksulluğu, özellikle de kadın ve çocukların yaşadıklarını, temel ihtiyaçlarını ve gidişatı Ekmek ve Gül’den Elif Ekin Saltık’a anlattı. Yüksel, bu dönemde kadınların ve çocukların temel gıda maddelerine dahi erişemediğini söylerken tahminlerinden çok daha fazla çocuğun okulu bırakıp çocuk işçiliğe yöneldiğine dikkat çekiyor.

“Kadınlar çocuk bakarken günlük işlerde çalışıyorlar” 

Uzun bir süredir vatandaşların en önemli sıkıntısı ekonomik kriz ve zamlar. Öncelikle Türkiye neden yoksullaştı? Bu yoksulluk hayatın içinde insanları özellikle de kadın ve çocukları nasıl etkiliyor?

Türkiye’de son iki senede gelir eşitsizliğinin büyüdüğünü, yoksulluk koşullarında yaşayan kişilerin sayısının arttığını ve yoksulluk yaşayan kişilerin hayat koşullarının ağırlaştığını söyleyebiliriz. DİSK-BİSAM araştırmasına göre yoksulluk sınırı ilk defa 2021 ekim ayında 10 bin TL seviyesinin üzerine çıktı. TÜİK’in Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırmasına göre en yüksek gelire sahip yüzde 20’lik grubun toplam gelirden aldığı pay 2019’dan 2020’ye yüzde 46,3’ten yüzde 47,5’e yükselirken en düşük gelire sahip yüzde 20’lik grubun altığı pay yüzde 6,2’den yüzde 5,9’a düştü. Bu veriler bize eşitsizliğin büyüdüğünü ve yoksulluğun derinleştiğini söylüyor. Tekrar ettiğimiz bir nokta var; sosyoekonomik eşitsizlik ve yoksulluk, ekonomik ve sosyal politikaların bir sonucudur. Yoksulluk kader değil, çok boyutlu fırsat eşitsizliklerinin bir sonucu ve bir insan hakkı ihlali.

Var olan toplumsal eşitsizlikler, yoksulluk koşullarıyla birleştiğinde katmanlanıyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin getirdiği koşulların yoksulluğun yükünü kadınların daha fazla taşımasına sebep olduğunu gözlemliyoruz. Derin Yoksulluk Ağı’nda desteklediğimiz kadınlar bir yandan ev içinde çocukların bakımını üstlenirken bir yandan da kâğıt toplayıcılığı, çiçekçilik, seyyar satıcılık, tekstil işçiliği gibi günlük ve güvencesiz işlerde çalışıyorlar. Şiddete maruz kaldıklarında hukuki ve psikolojik desteğe ulaşmakta da yine eşitsizlikle karşılaşıyorlar, ekonomik bir güvenceleri olmadığında şiddetten uzaklaşmaları da güçleşiyor.

“Yoksulluk çocuğun tüm gelişim sürecini etkiliyor”

Çocuklar konusunda şunu söyleyebilirim: Yoksulluğun en yıkıcı etkisi çocuklar üzerinde oluyor. Doğduklarında güvenli ve sağlıklı bir çevreye, sağlıklı gıdaya, temiz suya, bebek bezine ulaşamayarak başlayan yoksunluklar, gelişim döneminde oyuna, kitaba ve okul döneminde eğitime ulaşamamayla birlikte katmanlanarak ilerliyor ve çocukların tüm gelişim sürecini etkiliyor. Yoksulluk çocukların ihmal veya istismara maruz kalmalarına, güvenlikleri için tehlikeli olabilecek işlerde çalışmaya başlamalarına, erken yaşta evlenmelerine, kurum bakımına girmelerine sebep olabiliyor.

“Kadınlar evini kaybetme riski ile yüz yüze kaldı” 

Pandemi öncesi ve sonrası diye bir sınıflandırma yaparsak siz bu iki dönemde ne gibi farklılıklar görüyorsunuz kadınlar ve çocuklar açısından?

Derin Yoksulluk Ağı’nın parçası olan, pandemi öncesinde de yoksulluk koşullarında yaşayan, çoğunlukla günlük ve güvencesiz işlerde çalışan kişiler günlük işlerini, dolayısıyla günlük kazançlarını kaybettiler. Herhangi bir birikimi, sosyal güvencesi olmayan günlük çalışanlar temel gıdalarını alamayacak, evlerinin kirasını veya faturalarını ödeyemeyecek duruma geldi, açlık ve evsizlik riskiyle karşı karşıya kaldı. Bu süreçte verilen sosyal destekler çoğunlukla devletin 1000 liralık nakdi desteği, kaymakamlık ve belediyelerin sağladığı gıda kolileri, STK’ların ve dayanışma ağlarının süreli destekleri ile kısıtlı kaldı. Bu durumda birçok kişi evlerini kaybetmemek, çocuklarına bez ve mama alabilmek, evlerinin temel gıda ihtiyacını karşılayabilmek amacıyla bankaların herhangi bir gelir güvencesi beklemeden verdikleri 5 bin liralık krediyi çekmek, borca girmek durumunda kaldı. Pandeminin üzerine gelen ekonomik kriz ve zamlarla birlikte kişilerin kendilerini toparlama sürecine girmelerine fırsat kalmadı, yoksulluğun derinleşmesi ivme kazandı.

“Çocuklarını hastaneye götüremeyen aileler var”

Mamalara hatta başka ürünlere kilit vurulan bir dönemdeyiz. Bebek bezlerinin fiyatları uçtu, kadınlar eczanelerden geri dönüyor. Sağlığa erişim de çok önemli bir mesele aslında. Kadınlar tüm bunlar için ne anlatıyor, nasıl örnekler var, çocuğu hasta olan ve ilaç alamayan bir kadın bu durumla nasıl başa çıkıyor?

Ağımızın parçası olan, yoksulluk koşullarında yaşayan kadınların en büyük endişesi çocuklarının ihtiyaçlarını karşılayamamak. Bu süreçte aldığımız telefonların çoğunda kadınlar bez ve mamaya ulaşmanın zorluğunu, çocuklarına yedirecek yemek bulamamanın endişesini anlatıyorlar. Beze ve mamaya erişemezken kendi buldukları çözümlerden de bahsediyorlar: bakkaldan veresiye tek parça bebek bezi almak, kendileri musluk suyu çerken bebeklerine temiz suyla mama hazırlayabilmek için küçük pet şişeyle su almak, çocuklarını pirinç lapası, şekerli su, hazır çorba ve nişastalı suyla beslemek.

Sağlık konusunu da şöyle anlatabilirim; Çocuk Hakları Sözleşmesi 18 yaş altı her bireyin sağlık hizmetlerine erişme hakkını tanır ve “Taraf devletler, hiçbir çocuğun tıbbi bakım hizmetlerinden yararlanma hakkından yoksun bırakılmamasını güvence altına almak için çaba gösterirler” der. Türkiye’de 18 yaş altındaki her çocuğun sağlık sigortası var evet. Hastaneye gittiğinde muayene olabiliyor ama bu yeterli sağlık hizmetine ulaştığı anlamına gelmiyor. Hastaneye ulaşmak için gerekli ulaşım masrafını karşılayamadıkları için çocuklarını hastaneye götüremeyen aileler var. Geçtiğimiz aylarda bir aile yoğun bakımda kalan bebeklerinin yanına gitmek için nakit desteğine ihtiyacı olduğunu söyleyerek aramıştı. Bir yandan da sağlık sigortası, gerekli ilaçların yalnızca bir kısmını karşılıyor. Mesela deri hastalıklarıyla çok fazla karşılaşıyoruz çocuklarda, sağlıklı çevrenin olmamasından, çadır ve barakalardan haşerelerden kaynaklanan. Antibiyotikli kremin büyük bir kısmını devlet karşılıyor ama kaşıntı ilacını karşılamıyor, nemlendiriciyi karşılamıyor. Geçtiğimiz haftalarda trafik kazası geçiren bir çocuğun ailesi ağrı kesici alamadığı için kazadan sonraki ilk günü ağrı kesici içemeden geçirdi, biz ancak ertesi gün destek olabildik.

Söyleşinin devamına buradan ulaşabilirsiniz.