Diyarbakır Kadın Kapalı Cezaevi’ndeki Sevil Rojbin Çetin ile söyleşi

Söz konusu Kürt Kadın Hareketi ve öznesi olan aktivist kadın siyasetçiler olunca bu baskı ve sindirme politikaları daha fazla şiddetlenmektedir. AKP iktidarı döneminde kırım politikaları daha da artmıştır. Kürt Kadın Hareketini illegalleştirme ve kriminalize etme çabası içinde olmuştur…

Rojbin’i cezaevine girmeden önce kadın mücadelesinden tanıyoruz. Gözaltına alınırken polisin köpekli ve fiziki işkencesine maruz kalan HDP Demokratik Yerel Yönetimler Kurulu üyesi Sevil Rojbin Çetin, kadın dayanışmasının zaman ve mekâna sığdırılamayacağına ve duvarlar örülse de sınırlandırılamayacağına vesile olduğumuz için Çatlak Zemin’e teşekkür etmiş. Henüz geçen gün Rojbin Çetin’e köpekle işkence eden 11 polisin 10’u hakkında takipsizlik kararı verilmiş ve biri hakkında sadece “basit yaralamadan” dava açılmışken aramıza örülen duvarların kalkacağına olan inanç ve büyük umutla sözü Rojbin’e bırakıyoruz:

2020 yılında İşkenceyle Mücadele ve İşkence Mağdurlarıyla Dayanışma Günü olan 26 Haziran’da gözaltına alındığında köpekli işkenceye maruz kaldığını ve gözaltı süresinin üç kez uzatılarak 11 gün sonra tutuklandığını biliyoruz. Dava süreci hakkında bilgi verebilir misin?

İki yıldır tutuklu olarak yargılanmaktayım. Tutuklanmama gerekçe gösterilen dosya sadece gizli tanıkların soyut beyanlarına dayanmakta. Tabii son birkaç yıldır özellikle bu tarz dosyalarla (kes-kopyala-yapıştır) yüzlerce aktivist, siyasetçi tutuklanmakta ve yargılanmaktadır. Oysaki AYM, bu dosyalarla ilgili hak ihlali kararları vermiş ve bozmuştur. Lakin mevzu Kürt, en önemlisi de aktivist siyasetçi bir kadın olduğunda yıllarca tutuklu kalır, yargılanır ve ceza da verilir. Yani yüzlerce kişinin içinden biri olarak, dava süreci ile ilgili bir gelişme kat edilmemekte; üç ayda bir “tutukluluk halinin devam etmesine” denilerek duruşmalar ertelenmektedir.

İşkenceye yönelik yaptığım suç duyurusuna gelince, iki yılın dolmasına bir hafta kala 12 polis içinden köpek idarecisi olarak geçen bir polis hakkında soruşturma başlatılıp iddianame hazırlanmıştır. Şimdilik davanın takipçisiyim. Duruşma gününü, bir daha hiç kimse işkence yaşamasın diye bekliyorum.

20 yaşında siyasete atılan bir kadın olarak, kadın siyasetçi olmak sence ne anlama geliyor?

Aslında kadın siyasetçi olmak “neden siyaset?” sorusuna verdiğim cevapla anlam bulmakta diyebilirim. Derin bir tarihselliği bağrında taşıyan Kürt toplumunun yaşadığı kırım politikalarına karşı bir Kürt kadını olarak söz ve eylem sahibi olmak amacıyla siyasete adımımı attım.

Siyaset, kadın mücadelesinin en dinamik alanlarından biridir. Kürt siyasal hareketi içinde kadınların, özgün ve özerk olarak örgütlenmesi genel siyasi tarih açısından önemli bir safhaydı. Kadın mücadelesi itibarıyla siyasi alandan gerçekleşen kadın politikaları, her dönem yeni bir ivme kazanmıştır. Büyük ve yelpazesi geniş Kürt kadın mücadelesinin bir parçası da kadın siyasetçi olmaktır. İşte bu parçada olmak benim için eril zihniyete karşı çok yönlü mücadelenin adıdır. Kadın iradesiyle, demokratik siyaseti inşa etmenin çabasını göstermek ve emeğini vermektir, diye özetleyebilirim.

Kürt Kadın Hareketine, Kürt kadın siyasetçilere saldırıların arkası kesilmiyor. Hatta Kadın siyasetçilere daha fazla baskı yapıldığını söylemek de abartı olmaz. Sana da evini bastıklarında yaptıkları işkence tesadüf değil. Bu konuda neler söylemek istersin?

Kadına yönelik gerçekleşen baskı, şiddet, işkence, katliamların hiçbiri tesadüf değildir. Bunun karşısında mücadele eden her kadın veya kadın yapısı, sistematik bir şekilde baskılanmaktadır.

Yalnız söz konusu Kürt Kadın Hareketi ve öznesi olan aktivist kadın siyasetçiler olunca bu baskı ve sindirme politikaları daha fazla şiddetlenmektedir. AKP iktidarı döneminde kırım politikaları daha da artmıştır. Kürt Kadın Hareketini illegalleştirme ve kriminalize etme çabası içinde olmuştur. Politikleşen ve politikayı toplumsallaştıran kadın varlığını kabul etmemektedir. Saldırı, baskı ve tutuklamaları devrede tutmanın bir tek izahı vardır. O da Kürt Kadın Hareketinin varlık mücadelesini inkar etme ve yok saymaktır. Bunun yanı sıra uzun yıllardır toplumsal, siyasal mücadele veren Kürt Kadın Hareketi ile Türkiye’deki kadın hareketleri arasındaki köprüleri yıkmak, dayanışmayı kırmak, algılar oluşturma çabasıyla erkek egemen zihniyetle mücadele eden her kadını uzaklaştırma ve birlikteliğini koparmaktır.

Yaşanan durum sanırım şu cümle ile izah edilebilir:

“Vardık, varız, var olacağız ile donanmış kadın zihni ile ya biat edeceksin ya da yok olacaksın diyen erkek egemen zihnin mücadelesidir.”

Seni Sığınaklar Kurultayı’nda yaptığın bir konuşma dolayısıyla tanıyoruz. Sığınaklar Kurultayı erkek şiddetine karşı mücadelede farklı illerden, farklı eğilimlerdeki kadınlar arasında köprü kurmak için önemli bir zemin. Sen nasıl değerlendiriyorsun ve Türkiye’de farklı yerlerde ve eğilimlerdeki kadın grupları arasındaki ilişkileri, birlikte mücadele zeminlerini güçlendirmek için neler yapılabilir?

Sığınaklar Kurultayını, kadın cephesinden doğru farklılıkların birlikteliğinin en somut yaşandığı; rengiyle, sesiyle, gücüyle bu birlikteliğe anlam katan zemin olarak görüyorum. Konuşmacı olarak da olsa o atmosferi solumak ve bir parçası olmak, benim için anlamını korumaktadır.

Türkiye’de kadın birlikteliğini güçlendirmek, dayanışmayı büyütmek için sebebimiz var. Farklılıklarımızı ve eğilimlerimizi gerekçelendiren, bizleri ayrıştırıp koparan eril zihniyete karşı birbirimize kenetlenmeye, birbirimizden vazgeçmediğimizi, farklılıkların zenginliğiyle dayanışma içinde olduğumuz platformları çoğaltmak gerektiğini düşünüyorum. Kolektif ağlar geliştirilebilir. Aramızdaki köprüleri güçlendirecek konferans, çalıştay veya programlar gerçekleştirilebilir. Kırım politikalarına karşı büyük ve geniş çaplı bölgesel eylem-etkinlik-ziyaret organizasyonları planlanabilir. Ulusal-uluslararası kampanyalar örülebilir.

Belirttiklerim pekala var olup, dönemlere damgasını vuran tarzla da gelişmiştir. Kimi dönemler buna ket vurmak isteyen zihniyetin karşısında güçlü ve birlikte olduğumuzu daha fazla hissettirmek gerektiğini düşünüyorum.

Edremit Belediyesi Eşbaşkanı iken de gözaltına alınmıştın ve Belediyeye kayyum atanmıştı. O dönemde de cezaevinde kalmıştın. Van Edremit Belediyesi DBP’nin kayyum atanan 96 belediyesinden biri. Eşbaşkanlık sistemine tahammülsüzlük ve kayyumlar konusunda ne söylemek istersin?

AKP iktidarının kayyum atamasını, özelde Kürt Kadın Hareketi olmak üzere Kürt siyasetinin, yerel yönetim alanından gelişen toplumsallığa, yaratım ve kazanımlarına yönelik müdahalesinin olduğu, politik bir süreç olarak ele alıyorum. Kanaatimce bu müdahaleyi salt tahammülsüzlük olarak düşünmek masumane kalır. Planlanmış, derin hesapları içinde barındıran bir algı operasyonuyla o dönem başlatıldı. Yani sistemli ve planlı bir hamleydi. Bir taraftan Kürtlerin iradesini tanımadığını kayyum siyaseti ile beyan etti. Öte taraftan beş dönemdir yaratılan değer ve kazanımları yok ederek toplumu hafızasızlaştırmayı amaçladı. Aslında köklü bir tarihselliğe sahip gasp kültürünün devamı niteliğindedir. Bir de kayyum siyasetini kendi rejimini kalıcılaştırma aracı olarak ele aldı.

Şöyle ki Kürt kadın hareketi yerel siyasete, yeni ve model olacak bir ivme kazandırdı. Eşit temsiliyete dayalı yönetim anlayışı ile yerel yönetim alanında Eşbaşkanlık Sistemi ile politika geliştirdi. Bürokratik erkin olmadığı, yetki devri veya katı hiyerarşinin varlık bulmadığı demokratik bir inşa gerçekleşiyordu. Felsefesi ve politikasıyla toplumcu belediyeciliğin dayanakları güçleniyordu. Bu da merkezi idare anlayışının yerine yerel demokrasinin geliştiği manasına geliyordu. Bu yüzden kayyum siyaseti devreye kondu. AKP-MHP iktidarı, kayyuma neden ihtiyaç gördüğünü pratikleri ile de gözler önüne sermiştir.

Kayyum atanan belediyelerin bu dönem yeniden kazanılması, AKP-MHP iktidarının amaç ve hedefleriyle, beyhude bir çabanın içinde olduğunun tezahürü olmuştur.

Diyarbakır Kadın Cezaevi koşulları hakkında bilgi verebilir misin? Hem karşı karşıya kaldığınız insanlık dışı davranışlardan hem de dört duvar arasında yaşattığınız güzelliklerden bahsedebilir misin?

Cezaevlerindeki tecrit koşulları, temel hakların gasp edilmesi, haksız-hukuksuz uygulamalar kamuoyuna yansımaktadır. Diyarbakır Kadın Kapalı Cezaevi de farksız değil.

Belli başlı kimi durumları sıralayacak olursam şöyle:

* Pandemi gerekçesiyle kısıtlanan ve kaldırılan sosyal, sportif etkinlikler, ortak sohbet haklarımızı hâlâ kullanamadık. Tüm girişimlerimize rağmen bu haklarımızdan yararlandırılmamaktayız.

* İstediğimiz dergi, gazete, TV kanalları yasak denilerek verilmemekte.

* Hastane sevkleri çift kelepçe uygulaması ile yapılmakta.

* Yeni tutuklulara çıplak arama yapılmakta veya dayatılmakta.

* Açık görüşlerde ayakkabı araması dayatılmakta.

* En önemlisi de infazı dolan kadın arkadaşlarımızın infazı yakılarak tahliye edilmemektedir.

* Hak ihlallerine karşı demokratik hakkımızı kullandığımızda ise disiplin soruşturmaları açılarak aylarca cezalar verilmektedir.

Hasta mahpuslarla ilgili de devletin bir önlem almadığını biliyoruz. Senin de sağlık sorunların var. Cezaevi koşullarında hastalıkla nasıl başa çıkıyorsun/çıkıyorsunuz?

Bu sorunuza daha çok genel cevap vermek istiyorum. Belirttiğiniz üzere şu an dahil tahliye olması gereken yüzlerce ağır hasta tutsak var. Maalesef ki ölüme terk edilmekte ve cezaevlerinden tabutlar çıkmaktadır. Bazen bu durumun kanıksandığını da düşünüyorum. Cezaevleri bırakın hasta tutsakları, hiç kimse için sağlıklı koşullara sahip değil. Sorunlara çözüm geliştirmekten öte cezaevleri sayısı artmakta, çıkarılan paketlerle sorunlar daha da ağırlaştırılmaktadır.

İçeriden dışarıya neler söylemek istersin?

İçinden geçtiğimiz ağır süreçler, içeri ve dışarı arasında pek fark bırakmamaktadır. Yani zihnen özgür olmadığımız her an, mekân fark etmeksizin tutsağızdır. Bizi sıkıştırmaya çalıştıkları, aramıza örülen bu fiziki duvarlar geçicidir. Asıl olan, zihnen özgür olacağımız yaşamı yaratma mücadele azmi, inanç, direnç ve umudumuzun soluksuz ve sürekli olmasıdır.

Değerli olan kadın dayanışmasının, her daim güçlenerek soluksuz süreceğine olan inancımızı hep koruyalım. Büyük umudumuz asla tükenmeyecektir.

Koğuşta birlikte kaldığımız kadın arkadaşların selamını iletiyorum.

Özgür yarınlarda buluşma inanç ve umuduyla hepinizi tüm içtenliğimle selamlıyorum.

Rojbin

/www.catlakzemin.com/