Erzincan: Kadınlar kendi kendisini yönetmeli

KJK Koordinasyon Üyesi Besê Erzincan, Toplumsal Sözleşme’nin önemini vurgulayarak, “Devlet özünde kadın düşmanıdır. Demokrasi karşıtıdır. Önce kendi sistemimizi oluşturmalı, giderek devleti küçültmeliyiz” dedi.

KJK Koordinasyon Üyesi Besê Erzincan, neden toplumsal sözleşmeye ihtiyaç olduğunu ve devlet sistemleri içerisinde bunun yaşamsallaşmasının koşullarını, bu sözleşmenin nasıl korunması gerektiğini JIN TV’de yayımlanan Arjin Baysal’ın sunduğu Xwebun programında değerlendirdi.

Erzincan, “Devlet özünde kadın düşmanıdır. Demokrasi karşıtıdır” diyerek, şunları belirtti: “Her inanç, her toplum kesimi, kadınlar, gençler kendi kendilerini yönetmelidir. Dışarıdan birilerini gelip onarı idare etmesine gerek yoktur. Kendi sistemimizi oluşturacak çalışma ve örgütlenmeleri geliştirerek giderek devleti küçültüp gereksiz hale getirmeliyiz. (…) Eğer ki sen ben devleti değiştireyim, bazı temel hakları alayım dersen sonra tekrar aynı şeylerle karşı karşıya kalırsın. Çünkü bunun örnekleri çoktur. Devlet birçok konuda hak tanıyor ama daha sonra o hakları alıyor. Onun için mutlaka kendi sistemimizi oluşturmamız gerekiyor.”

Toplumsal Sözleşme nedir ve neden gündeminize girdi?
Toplumsal sözleşme 2001 yılında gündemimize girdi.  Neden toplumsal sözleşme gündemimize girdi, bunları ele almamız gerekiyor.  Çünkü biz beş bin yıllık erkek egemen sistemden bahsediyoruz. Bu beş bin yıldır sistem kendisini daha çok devlet ve iktidar üzerinden örgütlemiş. Kapitalist sistemde tüm devletler erkek egemen anlayışa göre yapılandırılmıştır. Toplumsallık erkek aklına göre inşa edilmiştir. Eğitim, ekonomi ve yaşamın tümü erkek aklına ve sistemine göre yapılandırılmıştır.  Burada kadının rengini, sesin, anlayışını göremeyiz. Çünkü buna izin verilmiyor. Halbuki ilk toplumsallık kadın eliyle inşa edildi. Kadının olmadığı bir yaşam olabilir mi? Kadınında erkeğinde toplumsallığın oluşumunda rolleri vardır. Ama kadını rolü ortadan kaldırılmış ve kadınlar evlere hapsedilmiştir. Devletlerin birçok anayasası, hukuku, felsefesi, dini ve teorisi var. Ama bunların hepsi de erkekler içindir.

ALTERNATİF YAŞAM MODELİ

Bir özgürlük hareketi olarak toplumsal inşada kadın ve erkeğin ortak yaşamı inşasında nasıl davranılmalı, ne yapmalı ve nasıl yaşamalı sorularına karşın bir perspektifimiz olmalıdır. Biz de bunun için somut bir alternatif yaşam modeli oluşturmak adına toplumsal sözleşmeyi yazdık. Oluşturduğumuz bu sözleşmede kadınların, çocukların, yaşlıların, doğanın hep beraber nasıl uyumlu bir şekilde yaşayacağına dikkat çekiyoruz.

Yaşamın yaratıcısı olan biz kadınlar kendi varlığımızı korumak için elbette ki her alanda kendisini örgütlemelidir. Biz de bu anlayışla 2001 yılında toplumsal sözleşmeyi gündeme getirdik. Hala da bu durum farklı biçimlerde gündemimizdedir. Bizim dağlarda oluşturduğumuz bu sistem ve perspektif Bakurê Kurdistanê ve Rojava’da hayat buldu. Aslında oluşturduğumuz bu sözleşme özgür toplumun nasıl inşa edilebileceğinin perspektifini sunmaktadır.

‘ULUS DEVLETLERİN KANUNLARI CİNSİYETÇİ TEMELDE OLUŞTURULDU’

Ulus devletlerin kanunları neden kadınların sorunlarına çözüm olamıyor?
Ulus-devletlerin kanunları cinsiyetçi bir temelde oluşturulmuştur. Çok uzun bir tarihçesi vardır. Ulus devlet yasalarında kadın her zaman ikinci plandadır. Ya da bazı kanunlara göre ise yok sayılmaktadır.  Bu her açıdan öyledir. Bugün Türkiye’de yaşanan duruma bakalım; kadın erkekten gördüğü şiddetten kaynaklı mahkemeye başvuruyor ama mahkemeler kadınlar yerine erkekleri savunuyor. Neden? Çünkü devletlerin yasaları erkek erkini korumakla mükelleftir. Sistemin sürdürülebilmesi için bu şarttır. Kadın ne kadar haklı olsa da haksız sayılır. Cinsiyet ayrımı vardır. Ama bu ayrım doğal yapısına göre değildir. Cinsiyetçi anlayışa göre yapılıyor. Kanunlarda kadın ve erkek eşit ücret almalı, deniyor ama pratikte bu asla böyle olmuyor. Hatta bazı devletlerde kadınlar bu kanunların oluşması için çok ciddi mücadeleler verdi. Ama yasalarda olmasına rağmen yasaların icrasından sorumlu olan devlet bunun pratikleşmesi için hiçbir şey yapmıyor. Birçok yasa göstermelik kalıyor. Ulus devlet yasaları tamamen devletin çıkarları doğrultusunda oluşturulmuştur. Hiçbir toplumsal çıkar gözetilmez. Eski toplumlarda yasalar yerine ahlak geçerliydi. Toplumsal ahlak önemli bir yere sahipti. Şimdi ahlaki politik toplum anlayışı ortadan kaldırılarak yerine kanunlar getirildi. Bu da toplumda ayrımcılığı ve haksızlığı doğurdu. Bizim de bu duruma karşı özgür yaşamın inşası için toplumsal sözleşmeyi oluşturmamız bir zorunluluk arz ediyordu. Bunun için de toplumsal sözleşme oluşturuldu.

‘DEVLET ÖZÜNDE KADIN DÜŞMANIDIR, KADINLAR KENDİLERİNİ YÖNETMELİ’

Toplumsal sözleşme tümden devlet kanunlarını reddediyor. Neden kanunları değiştirmek yerine direkt reddediyorsunuz?
Devlet özünde kadın düşmanıdır. Demokrasi karşıtıdır. Tabii bazı devletler kendisini sosyal ve hukuk devletleri olarak tanımlayarak bu yüzlerini örtmeye çalışsalar da bu gerçeği gizleyemezler. Örneğin bizler toplumsal sözleşmede devlet sistemine alternatif olarak demokratik konfederalizmi öneriyoruz. Yönetim biçimleri içinde merkezi ve otoriter yönetim biçimleri yerine özgün ve özerk yönetim biçimlerini geliştiriyoruz. Her inanç, her toplum kesimi, kadınlar, gençler kendi kendilerini yönetmelidir. Dışarıdan birilerinin gelip onları idare etmesine gerek yoktur. Öngördüğümüz bu sistem devleti reddeden bir sistemdir. Fakat şunu da biliyoruz ki devlet bugünden yarına hemen ortadan kaldırılacak bir sistem değildir. Bunun için devlet içerisinde kendi sistemimizi oluşturacak çalışma ve örgütlenmeleri geliştirerek giderek devleti küçültüp gereksiz hale getirmeliyiz. Çünkü devletin beş bin yıllık bir geleneği var. Bunu bir günde ortadan kaldırmak mümkün değildir. Bunun için de bir yandan devletin içinde çalışarak sistemi değişme uğratmak gerekiyor. Diğer yandan da alternatif bir sistem geliştirmeliyiz ki devlet sönümlediğinde ortada bir sistem olsun. Bu konuda da çalışmalarımız var. Çünkü bu tek taraflı olacak bir çalışma değil. Eğer ki sen ben devleti değiştireyim, bazı temel hakları alayım dersen sonra tekrar aynı şeylerle karşı karşıya kalırsın. Çünkü bunun örnekleri çoktur. Devlet birçok konuda hak tanıyor ama daha sonra o hakları alıyor. Onun için mutlaka kendi sistemimizi oluşturmamız gerekiyor.

TOPLUMSAL SÖZLEŞME VE İSTANBUL SÖZLEŞMESİ

Bunu somut olarak İstanbul Sözleşmesinde gördük. Devletler sözleşmelerini ortadan kaldırırken siz toplumsal sözleşme yapıyorsunuz. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?
İstanbul Sözleşmesinin kadınları açısından önemi var. Ama onda da gördük ki istenildiğinde geri çekilebiliniyor. İstanbul Sözleşmesi kadına yönelik şiddetin önlenmesine dönüktü. Bunun için de kadınlar bu sözleşmenin ortadan kaldırılmaması için mücadele veriyorlar. Bu doğrudur da, bu mücadele sürmelidir. Fakat bizim bahsettiğimiz başka bir şeydir.  Biz her anlamda yeni ve özgür bir yaşamdan bahsediyoruz. Toplumsal Sözleşme İstanbul Sözleşmesi’nin katbekat üstündedir. Toplumsal Sözleşme her alanda gerçekleştiğinde ortada kadına yönelik bir şiddete olmaz, haksızlık ve adaletsizlik de olmaz.

TOPLUM BU SÖZLEŞMEYE NASIL KATILACAK?

Siz bu sözleşmenin demokratik toplum sözleşmesi olduğunu söylüyorsunuz. Peki, toplumun her kesimi; kadın, çocuk, yaşlılar buna nasıl katılacak?  
Biz ilk olarak 2001 yılında bunu bir taslak olarak hazırladık. Daha sonra bunun üzerine çalışmalar yapıldı. Kadın meclislerinin önerileri, dünya kadın hareketlerinden görüşler, gençlerden ve toplumun farklı kesimlerinden görüşler alınarak sözleşme oluşturuldu. İlk yazılırken böyle hazırlandı. Şimdi Rojava’da görüyoruz. Orada da bir toplumsal sözleşme hazırlanıyor. Toplumun her kesiminden görüşler alınıyor, toplantılar düzenleniyor, yıllardır tartışılıyor ve bunun sonucunda bir karara gidilmeye çalışılıyor. Sözleşme hazırlanırken demokratik bir şekilde olmalı ki herkes kendisini görebilsin.

Kadınlar hangi ilkeler doğrultusunda toplumsal sözleşme yapacak?

Kadınlar tarihten beri demokratik toplumun öncüleri olmuştur. Bu toplumsal sözleşme ile biz kadınlar nasıl bir toplumda yaşamak istediğimizi belirlemiş oluyoruz. Nasıl yaşanmalı sorusuna bir cevap verilmiş oluyor. Bizler Önder Apo’nun demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü toplum paradigmasına göre bir toplumsal sözleşme yapıyoruz. Bu temel üç ilke üzerinden toplumsal sözleşmeyi gerçekleştirmek istiyoruz.

Biz daha önce özgür eş yaşamı da tartışmıştık. Bu konuda toplumsal sözleşmede yer alan esas konulardan biridir. Eğer özgür bir gelecek istiyorsak özgür ilişkiler kurulmalıdır. Günümüzde her şeyden önce zihniyetlerin değişmesi gerekiyor. Var olan geri, geleneksel zihniyetlerle yeni yaşam inşa edilemez. Kadınların bu konuda yaşadıkları çok ciddi sorunlar var. Fakat yaşanan sorunlar sadece kadınların değil, aynı zamanda tüm toplumu ilgilendiren sorunlarıdır. Örneğin; Rojava’da kadın kurumları var. Bu kurumlar kadınların yaşadıkları sorunları ele alarak çözüyorlar. Burada toplumsal sözleşme de etkili oluyor. Toplum bu konuda eğitilip bilinçli hale getiriliyor. Örneğin; kadının eğitim hakkı, çocuk yaşta evlendirilmesi, ekonomik özgürlük, vb. konularda kadına tanınan haklar var. Kadın bu toplumsal sözleşme ile yaşamın her alanında özne haline getiriliyor. Toplumda kadın ve erkek iki ana unsurdur. Ama mevcut durumda kadın yok sayılıyor. Tekli sistem yani erkeklik esas alınıyor. Biz de bu tekli sistemi değiştirip ortak yaşamı oluşturmaya çalışıyoruz.

NASIL UYGULANACAK?

Ekonomi, sağlık, eğitim, vb. boyutların tümünde bu Toplumsal Sözleşme nasıl uygulanacak?

Bunun somut örneğini bugün Rojava’da görmek mümkün. Sağlık, ekonomi, eğitim ve diğer alanlarda bu yavaş yavaş hayat buluyor. Demokratik ulus boyutlarının yaşamsallaşması için kadınların buna öncülük etmesi gerekiyor. Tüm boyutlar kadınları birebir ilgilendiriyor. Kadınların öncelikli olarak kendi bulundukları alanlarda bunu uygulayıp geliştirmesi lazım ki tüm alanlarda yansımasını bulabilsin. Kadın karakter olarak demokratik bir yapıya sahiptir. Bunun için toplumun demokratikleşmesine öncülük etmede zorlanmaz. Tabii ki her çalışmada olduğu gibi burada da önemli olan çalışmanın perspektifini doğru belirlemektir. Doğru belirlenen perspektif ile yürütülecek olan mücadele muhakkak ki sonuç alıcı da olur. Toplumsal Sözleşmenin sonuç alması içinde her şeyden önce kadınların bu konuda öncülük yapmaları ve toplumsal zihniyetin değişmesi için mücadelede aktif rol almaları gerekiyor. Özellikle eğitim alanının kadınlar tarafından ele alınması gerekiyor. Eğitim çok önemli bir boyut. Toplumsal eğitim, toplumsal değişime yol açar. Kadınların verecekleri eğitimle toplum inşası da daha kolay sağlanabilir.

Günümüzde kadın açısından önemli olan diğer bir boyut da ekonomidir. Kadının elinden gasp edilerek alınan ekonomi bir öze dönüşü yaşamalıdır. Günümüzde ekonomi erkekle özdeşleştirilmiştir. Sermaye olarak tanımlanan ekonominin doğru anlaşılması ve geliştirilmesi kadının bu alana yapacağı müdahale ile olur. Erkekler kapitalist sisteme göre proje geliştiriyor. Bu her açıdan doğaya ve topluma zarar veriyor. Ama kadınların geliştireceği ekonomi ise toplumsal yarara dayalı olarak komünal ve ekolojik olur. Doğaya zarar veren ekonomi, toplumsal olmayan ekonomi, kapitalist sistemin çarkını döndürmekten öteye gitmez.  Kadının geliştireceği ekonomi ihtiyaç ekonomisi olmalıdır. Yani tüketici değil, üretkenliğini ihtiyaçlar üzerinden belirleyerek yararlı ekonomiyi geliştirmelidir.

Tüm bu boyutların gelişmesi için Rojava ideal bir model midir?  

Evet, aslında öyledir. Rojava bu konuda çok önemli ve ideal bir örnektir. Rojava’da geliştirilen sistem birçok anlamda örnek teşkil ediyor. Kadına verilen önemli bir misyon var. Örneğin sağlık alanında, eğitim alanında, savunma alanında, ekonomi alanında kadınlara çok önemli görevler verilmiş. Kadınların katılımı ile yaşanan değişim tüm toplum kesimlerini etkilemektedir. Rojava bunun en somut ve güzel örneği olmuştur.

‘ÖZ SAVUNMA HAYATİ ÖNEMDE’

Toplumsal Sözleşme nasıl geliştirilip korunabilir? Burada öz savunmanın önemi nedir?  
Biz devlet dışı yaşadığımız için bize dönük saldırılar da elbette ki her zaman olacaktır. Devlet bana göre yaşa, sana karışmam, diyor. Ama biz bu devlet sistemine karşı bir başkaldırı içerisindeyiz. Dolayısıyla da devlet bizleri kendi sistemine karşı büyük bir tehlike olarak görüyor. Bunun için de sürekli bir saldırı ve imha konsepti halindedir. Burada yapılması gereken özgün özerk olarak kurmak istediğin sistemi sonuna kadar korumayı bilmektir. Bu özellikle de kadın için geçerlidir. Çünkü yapılan saldırı özünde kadına yöneliktir. İnşa edilen ve geliştirilmek istenen sistem kadın özgürlükçü bir sistemdir. Erkek-devlet sistemi de bunu hedef alarak saldırmaktadır. Bunun için kadınların tarihe bakarak çok iyi ders çıkarmaları gerekmektedir. Çünkü kadınlar kendilerini savunamadıkları takdirde erkeğin, devleti, sistemin kölesi, esiri durumuna gelecektir. Bu tarihten günümüze kadar böyle olmuştur. Rojava’da YPJ’nin kurulması aslında sadece bir yurtseverlik duygusu ile ülkesini korumak üzerinden değildir. İnşa etmek istediği sistem değerlerinin tümünü korumak için var olmuştur. En doğrusu da budur. Dünya devrimlerine baktığımızda da kadının devrimden sonra tekrar eve kapatıldığını görüyoruz. Kürt kadınları olarak yaşanan tüm bu tarihsel gerçeklikten büyük dersler çıkardığımızı söyleyebiliriz.

Kadınların birliği, örgütlülüğü varsa yaşanacak her türlü saldırıya karşı da durabilecek gücü ve yaklaşımı olur. Yaşanan yanlışlara müdahale eder. Kendisini ve toplumunu savunur. Bunun için kadınlar açısından öz savunma boyutu oldukça hayati öneme sahiptir.

 

/ANF/