Fidan Ataselim: Kadınlar Özgür Yaşayacak

2010 yılından itibaren bilgi edinme hakkımızla dilekçe yazmamıza rağmen bize geri dönüş yapılmadı ya da öyle bir veri yok dendi. Bizler 2010 yılından itibaren her ay kadın cinayeti verileri yayınlıyoruz ve sadece kamuoyuna yansıdığı kadarıyla bu verilere ulaşabiliyoruz. Bazen ise basına yansımasa da öldürülen kadınların yakınlarının bize ulaşıp ilgilenmemizi istediği de oluyor….

O açıdan daha başlarken paylaştığımız verilerin gerçek olmaması mümkün değil. İçişleri Bakanlığı’nın verileri hangi kritere göre tuttuğunu anlamak mümkün değil. Son iki yıldır dönem dönem ve çok sınırlı bir bilgiyle paylaştıkları verilerde her seferinde bu kriter değişti. Neye kadın cinayeti diyorlar önce bu konuda bir tanım getirmeleri gerek. O açıdan kadın cinayetleri azalıyor türünden beyanlar ile ne kastedildiği anlaşılmıyor. Kendi raporlarımıza göre bir yorum yapacak olursak; aslında kadın cinayetleri belirli bir seyirde devam etmekte. Hatta bazı aylar – diğer aylara göre – azalıyor gibi görünüyor.  Fakat esas çarpıcı yön, şüpheli kadın ölümlerinin çok artmış olması. Yani erkekler   kadınları öldürüp intihar ya da kaza süsü veriyor, delilleri karartıyor. Bu açıdan kadın cinayetleri azaldı demek için çok erken, hele de şüpheli ölümler artarken. Şüpheli kadın ölümlerinde gerçekleri açığa çıkartacak ve kadın cinayetlerini şüpheli bırakmayacak olan şey etkin soruşturma ve kovuşturma süreçlerinin işletilmesidir. Bu yüzden bütünsel bir çözüm getiren İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması önemliydi. Kadınların şiddetten uzak eşit ve özgür yaşaması için İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması gerekirken bir gece yarısı Cumhurbaşkanı kararıyla Türkiye’nin imzasının hukuksuzca çekildiğini gördük.

“Yasalara dokunma, uygula”

İstanbul Sözleşmesi’nden imzanın geri çekilmesiyle erkek egemen sistemin güç kazandığı açık. Çeşitli mercilerdeki kamu görevlilerinin bu karardan sonra sanki 6284’ü de etkiliyormuş gibi kadınları geri gönderdikleri oldu. Kadınlar bizi arayarak tutuklu şiddet faillerinin sanılıp salınmayacağını sormaya başladı. Sözleşmeden imzanın geri çekilmesi kadınlar üzerinde derin endişe ve korkuya sebep oldu. Toplumsal meşruiyeti olmayan bu kararın etkileri hemen olmayacaktır. Mücadelemiz ve kazanımlarımıza güvenelim. İstanbul Sözleşmesi ile ilgili karar, elbette yarın veya öbür gün yine -bir gecede – bir kişinin kararıyla tüm kazanımlarımıza dönük saldırıların gelebileceğinin işaretiydi. O açıdan 6284 sayılı koruma kanununa dönük çeşitli saldırılar söz konusu olabilir. 5. Yargı Paketi ile nafaka hakkımıza göz dikebilirler. İstismarcılara af getirmek için tetikte beklediklerini biliyoruz.  Ve daha birçok saldırı ile karşılaşabiliriz. Biz Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Kadın Meclisleri olarak örgütlü politik mücadelemizi her gündemde örgütlü ve diri tutacağız. Ayrıca Eşitlik İçin Kadın Platformu içerisinde diğer kadın ve LGBTİQ+ örgütleriyle birlikte de gelebilecek tüm saldırılara karşı “Yasalara dokunma, uygula” kampanyası yapacağız.

Toplumsal ve politik bir sorun

Kadın cinayetleri toplumsal ve politik bir sorun. Siyasi iktidar çoğu kez konuyu aile içi bir mesele ve kolay çözülebilir diyerek hem hafife alıyor hem de kadını ikincilleştiriyor. Böyle yaparak sorumluluğunu da üzerinden atmış oluyor. Kadın cinayeti ne subjektif  ne de münferit bir olgu değildir. Sistematik olarak kendi hayatlarına karar vermek istedikleri için kadınlar, kadın oldukları için erkekler tarafından şiddete uğruyor ve öldürülüyor. İşte o şiddet başladığında onu durduracak ve kadını koruyacak olan, bütün kadınlar için geçerli olacak olan kamusal düzenlemeler ve yasalardır. Hatta İstanbul Sözleşmesi’nin de işaret ettiği gibi şiddetin ortaya çıkmayacağı bir toplumu yaratmak için toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak gerekir. Bu iki kişinin arasında olabilecek bir şey değildir. Yürütülen politikalar ve atılan adımlarla ilgilidir. Hayata dairdir yani siyasete içkindir. Bu yüzden mücadelesi de politiktir, sorunun çözümü de politik olabilir ancak.

Şiddete karşı sorumluluğu üstlenmek

Kadın cinayetleri ve siyasi iktidarın tutumu arasında doğrudan bir bağ var elbet. Kadın cinayetlerinin sadece 2011 yılında azalmış olması tesadüf değil. İstanbul Sözleşmesi’nin imzalandığı yıldaki atmosferin bile doğrudan kadınların hayatına yansıdığını görüyoruz. Yetkililerin kadınlarla ilgili söylediği her söz doğrudan hayatta bir karşılık buluyor. Bir erkeğin kadına şiddet uygularkenki cümlesinde, bir mahkeme salonunda katilin savunmasında, otobüste şöförün bakışında, okulda hocanın hareketinde görüyorsunuz. İstanbul Sözleşmesi’ni imzalamak demek bir devletin kadına yönelik şiddetle ilgili çok önemli bir sorumluluğu üzerime alıyorum demesiydi,  şimdi imzanın çekilmesi bu siyasi iradeyi sakatladığı gibi toplumda ise eşitliğin çok da önemli olmadığı izlenimini yaratabilir. Biz Kadın Meclisleri olarak kadınların bu dönemde her şeye rağmen önemli karşı koyuşları ve kararlarına sahip çıktıklarını düşünüyoruz. Afganistan’da yaşananlar bize çok uzak değildi. Ya da son aylarda Teksas ve şimdi ise ABD’de kadınların kürtaj hakkı için verdiği mücadele, İran’da kadınların kameralarını bir silaha döndürmeye çalışmaları özgürlüklerine dair direnişler. Türkiye’de de aynı şekilde kadınların özgürlüklerinin kısıtlanmaya çalışıldığını düşünüyoruz. Olimpiyatlardaki kadınların başarısından bile rahatsız oldular hatırlayınız. Bu yüzden 25 Kasım Uluslararası Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele ve Dayanışma günü için “Türkiye’de ve Dünya’da Kadınlar Özgür Yaşayacak” diyerek eylemler yapacağız. İl Meclislerimiz, alan Meclislerimiz örgütlenerek özgür yarınlar için mücadele çağrıları yapacak.

*Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Kadın Meclisleri Genel Sekreteri

/Kaynak: Newayajin/