Filiz Kerestecioğlu: Semra mı kaybetti! Hayır!

Azmini, çalışkanlığını tek geçeceğim, yanı başımdaki gencecik arkadaşımı, Semra Güzel’i aldınız yanımdan!

Daha önce de almıştınız! Sadece “Padişah bozuntusu” sözünden Ahmet Yıldırım’ı, Burcu Çelik’i, Sibel Yiğitalp’i… Güzelim belediye eşbaşkanlarımız Bedia Özgökçe’yi, Gültan Kışanak’ı… Bilgeliğiyle yoğrulduğum İbrahim Ayhan’ı, İdris Baluken’i… Dostluğu ve sıcaklığıyla ısındığım Çağlar Demirel’i.

Saymakla bitmez nicelerini…

Hepsinin ortak özelliği ne biliyor musunuz; Kürt olmaları.

Semra genç, başarılı bir doktor oldu. Dünyanın neresinde olursa olsun çalışabilirdi. O Diyarbakır’da yaşadı. Tıpkı bir başka rehin alınan arkadaşımız sevgili Selçuk Mızraklı gibi.

Sonra KHK’yla işinden ettiniz Semra’yı. Kim kaybetti Semra mı? Tabii ki hayır. O çalışkan hekimin hastaları eksik kaldı. Türkiye eksik kaldı!

Milletvekili oldu, kısacık zamanda kimsenin erişemediği sayıda önerge, kanun teklifleri verdi, komisyonlarda çalıştı; İstanbul Sözleşmesi için, kadına yönelik şiddete karşı, sağlık sistemindeki sorunlara karşı çabaladı. Hem de hayranlıkla izlediğim büyük bir titizlikle çalıştı ama dokunulmazlığını kaldırdınız!

Neden? Sevdiğiyle fotoğrafı var diye! Ne zaman; herkesin çözüm süreci, çözüm süreci diye alkış tuttuğu zamanlarda…

Devlet ve iktidar yurttaşına tuzak kurdu.

Kendi düzeneğini yürütmek için o günleri yok saydı ve yıllar sonra genç, çalışkan bu kadını hedef seçti. Neden? Yeniden HDP’yi hedef gösterebilmek ve kapatma davasına altlık yapmak için!

Tıpkı yıllar sonra açtırdığı bir başka kumpas davasında, Kobanî davasında yaptığı gibi.

Hoca efendileriyle fotoğraf çektirenler bakan olur, vekilliğe devam ederken, onların boy boy fotoğrafları davalara konu olmazken (ki olmasından yana değilim); çözüm sürecini yürütenlerden iktidar tarafı elini kolunu sallayarak dolaşırken (ki dolaşmalarından yanayım) oldu bütün bunlar.

İki yüzlülük! İsyan ettiren bir ikiyüzlülük!

Hani “bölmek” “bölücü” filan diyorlar ya temcit pilavı gibi! Asıl bölenler; bu ülkede seçilmiş Kürtlerin ve onların yanı başında duranların demokratik siyaset yapmasına engel olanlar…

“Savaşa Hayır” mı diyorsunuz; o zaman Suriye’de, Irak’ta olanlara da hayır! Yoksa uzağınızdaki bir savaşa hayır demek; sadece uzaktan ve zahmetsiz el sallamaktır o kadar!

Bugün sadece dokunulmazlığın kaldırılmasına evet diyen iktidar cenahı değil, “ama ama biz, bizim seçmenimiz…” diyen muhalefet cenahı, siz de bu ülkenin yıllardır sağ, muhafazakar, özgürlük karşıtı, askeri veya sivil darbeci politikalarla yönetilmesinden sorumlusunuz.

Bu ülke yaşanabilir bir yer olacaksa eğer; her türlü baskıya, dil engeline, panzerlerin ezdiği çocuklara; Musa Anter, Tahir Elçi ve daha nice derin kayıplarına; boşaltılan, talan edilen şehirlerine, köylerine; cezaevlerindeki siyasetçilerine rağmen bu ülkede demokratik siyasette ısrar eden, kadın özgürlük ve eşit temsil mücadelesinde büyük adımlar atan Kürtlerle eşit yurttaşlar olduğumuz zaman olacak.

Yani eşit olmak için uğraş vermesi gerekenler Kürtler değil, aslında bu ayrımcılığı yürütenler!

Yani siyaset bu köhne siyasetçilerden arındığı, eşit yurttaşlık ve demokratik bir ülke anlayışına erişebildiğimiz zaman belki eşitleneceğiz.

İnanıyorum; bu ülkenin de dipten gelen bir dalgası var. Bu dalga her şeyi görüyor, biliyor ve bu köhne siyasete sonunda son verecek.

Bu sözde anayasal düzende haksızlığa uğrayan tüm arkadaşlarımızı selamlıyorum…

*

HDP Ankara Milletvekili

**

/Yeni Yaşam/