Herodot’un Tarih’inden Bir Bölüm

Bu kısa çeviriyi, Leyla Agiri’ye saygıyla ithaf ediyorum…

Hüseyin Kaytan

[1.201] Kiros Babil’i fethettikten sonra, Massagetae’leri hakimiyetine alma arzusu üzerinde kafa yordu. Şimdi bu Massagetae’lerin büyük ve savaşçı bir ulus olduğu söyleniyor, gündoğusuna doğru, Arsa nehrinin öte tarafında, Issedonian’ların karşısında Doğuda oturuyorlar. Birçoğu bunların İskit ırkından olduğunu değerlendiriyor.

[1.202] Aras nehrine gelince, kimi bahislere göre Ister’den (Danube) daha küçük, kimilerine göre ise daha büyük. Birçoğunun Lesbos adasına denk olduğu söylenen adalar varmış içinde. Buralarda yaşayanlar topraktan kazıp çıkardıkları kökleri yiyerek yaşıyor, bu arada uygun mevsimde ağaçlardan topladıkları meyveleri de depolayıp kış yiyeceği olarak değerlendiriyorlar. Bu amaçla meyve topladıkları ağaçlar dışında, en garip meyveler veren bir ağaçları daha varmış. Gruplar halinde toplanıp çevresinde oturdukları ateşe bunlardan atıyorlarmış, ve orada, meyve yanarken çıkan dumanı çekerek sarhoş oluyorlarmış, aynı Yunanlıların şarapla yaptıkları gibi. Ateşe daha çok meyve atılıyormuş giderek, ve sarhoşlukları arttıkça, bunlar ayağa fırlayıp dans ediyor ve şarkı söylüyorlarmış. Bu halk hakkında duyduklarım böyle.

Kiros’un üç yüz altmış kanala dağıttığı Gyndes ırmağı gibi, Aras ırmağı da Matienian’ların ülkesinden doğuyor. Biri dışında hepsi bataklıklarda ve çıkmazlarda biten kırk kolu var. Bu bataklık ve çıkmazlarda çiğ balıkla beslenen ve fok derisi giyinen bir ırkın meskun olduğu söylenir. Irmağın diğer kolu duru bir suyla Hazar denizine dökülür.

[1.203] Hazar kendi başına bir deniz ve başka hiç bir denizle bağlantısı yok. Yunanlılar tarafından sık sık gidilen, Herkül sütunlarının ardında olduğu farz edilen, hem Atlantik ve hem de Erytraean diye anılan hep aynı ve bu denizdir. Ancak Hazar özel bir denizdir, kürekli bir kayıkla gidildiğinde on beş gün uzunluğunda ve en geniş olduğu yerde genişliği sekiz gündür. Batı kıyılarında en geniş ve en yüksek dağları olan Kafkas zinciri uzanır.  Çok çeşitli kabileler yaşamaktadır burada, bunların çoğu da vahşi ormanlardaki meyvelerden beslenirler. Bu ormanlarda yetişen bir ağacın yapraklarını suda ezerek yaptıkları bir boyayla, buranın sakinleri giysilerine hayvan şekilleri nakşediyorlarmış; bu türden yapılan şekiller hiç bir zaman yıkanmayla çıkmıyor, sanki kumaş yapılırken örülmüş gibi, giysinin kendisi var oldukça kalıyorlarmış.

[1.205]Dediğim gibi Hazar denizinin batısında Kafkas sıradağları uzanıyor. Sıradağlar boyunca göz alabildiğine engin bir düzlük izliyor ki, bu düzlüklerin büyük bölümünde, Kiros’un şimdi sefer düzenlemeyi düşündüğü Massagetae’ler yaşıyor. Onu motive eden ve heyecanlandıran çok şey var – özellikle doğuştan gelen insanüstü karakteri ve daha önceki savaşlarda hep yaver giden şansı; hangi ülkeye elini uzattıysa, oradaki halkların ondan kaçması olanaksız olagelmişti.

[1.205] O zamanlar Massagetae’ler, kocasının ölümünden sonra tahta geçen Damir (Tomyris) adlı bir kraliçe tarafından yönetiliyordu. Kiros ona, onu kendi tarafına davet eden ve kendisiyle evlenmek arzusunda olduğunu söyleyen elçiler gönderdi. Ama Damir , onun kendisini değil de krallığını istediğini biliyordu, ve adamların yaklaşmasına izin vermedi. Böylece bu hileyle amaçlarına ulaşamayacağını anlayan Kiros, Aras’a yürüdü ve düşmanca niyetlerini gizlemedi; ordusunu geçirmek için bir köprü inşasına girişti ve geçişte kullanmak üzere kayıklar üzerine kuleler inşa etmeye başladı.

[1.206]Pers lideri bunlarla meşgulken, Damir  ona bir haberci gönderip şöyle dedi: “Ey Med kralı, bu çabandan vazgeç, çünkü yaptığının sana faydası olacağını bilemezsin. Var git kendi krallığını barış içinde yönet, ve bizim de bize ait ülkelerimize hakim olmamızı görmeye katlan. Yine de biliyorum ki barış ve dinginlikten daha az arzu ettiğin bir şey yoktur ve bu öğüdümü de dinlemeyeceksin, öyleyse boşu boşuna köprü yapmayı bir yana bırak da, gel bakalım, eğer Massagetae’lerin silahlarıyla bu kadar çok karşılaşmak istiyorsan; biz ırmak kıyısından üç gün yürüyüş uzaklığına geri çekilelim, ve sen de askerlerinle karşıya geç; ya da, eğer senin olduğun yakada çarpışmak istiyorsan bizimle, kendin aynı uzaklıkta geri çekil, biz gelelim.” Bu teklif üzerine Kiros Pers şeflerini topladı ve meseleyi onlara açtı, ne yapması gerektiğini sordu. Herkes Damir ’in geçişine izin vermek ve Pers topraklarında çarpışmak görüşünden yana oyunu kullandı.

[1.207] Ancak toplantıda hazır bulunan Lidyalı Krezüs bu öğüdü onaylamadı; kalktı ve şöyle itiraz etti: “Ah kralım! Çok uzun zaman önce, Jüpiter beni senin ellerine teslim ettiğinde, bütün gücümle, evine yaklaşan tehlikeleri savmaya çalışmaya söz vermiştim. Pekala! Çok acı olan deneyimlerim bana tehlikelere karşı uyanık olmayı öğretti. Eğer sen, ben ölümsüzüm ve ordum da ölümsüzlerin ordusudur diyorsan, kuşkusuz bu öğütlerimi bir kenara atarsın. Ama kendini bir insan ve insanların yöneticisi olarak görüyorsan, şunu kalbinle gör: insanların işlerinin üstünde döndüğü bir çark var, ve onun hareketi aynı adamın her zaman şanslı olmasına izin vermez. Şimdi önümüzdeki bu meselede, benim düşüncem diğer danışmanların görüşüne tam ters. Çünkü eğer sen düşmanın girmesi için ülkeni açarsan, nasıl bir tehdidin ortaya çıkacağını düşün! Eğer savaşı kaybedersen, bütün krallığını kaybedersin. Çünkü emin ol ki Massagetae’ler eğer savaşı kazanırlarsa evlerine dönmeyecekler, aksine imparatorluğunun devletlerine doğru ilerleyecekler. Ya da eğer savaşı sen kazanırsan, ırmağın öte yakasında kazanacağından daha azını kazanmış olacaksın, oysa diğer tarafta olsan zafer sonrasını da kazanırsın. Onların ordusunu ırmağın diğer yakasında bozguna uğrat, böylece ülkelerinin kalbine ilerleyeceksin. Dahası, katlanılmaz bir aşağılanma değil mi ki Kambiz’in oğlu Kiros bir kadının karşısında geri çekilsin ve toprağını ona açsın? Bu yüzden önerim, suyu geçmek ve onları olabildiği kadar geriye iterek en iyi stratejiyi belirlemeye çalışmak. Duyduğuma göre onlar Perslerin yaşamındaki güzelliklere aşina değiller ve hayatın büyük zevklerini hiç tatmamışlar. Kampımızda onlar için bir şölen düzenleyelim; alabildiğine koyunlar keselim, şarap kaplarını soylu içkilerle dolduralım, türlü türlü yemeklerle sofra donatalım: sonra en hantal askerlerimizi geride bırakarak, ırmağa doğru geri çekilelim. Eğer çok hatalı değilsem, onlar mükellef sofrayı gördüklerinde her şeyi unutacak ve tuzağa düşecekler. Sonrasında bize düşeni erkek gibi yerine getiririz.”

[1.208]Önüne böylece birbirine ters iki plan konan Kiros düşüncesini değiştirdi ve Krezüs’ün öğüdünü tuttu, Damir ’e cevap vererek onun geri çekilmesini, kendisinin ırmağı geçeceğini söyledi. O da dediği gibi geri çekildi; ve Kiros Krezüs’ü oğlu Kambiz’e emanet etti (kendinden sonra tahta çıkması için onu belirlemişti) ve sefer başarısız da olsa ona saygılı olmayı ve iyi bakmayı sıkı sıkıya tembih etti; ve ikisini Persia’ya geri gönderdikten sonra, ordusuyla ırmağı geçti.

[1.209] Geçişten sonraki ilk gece düşman topraklarında uyuduğunda, bir rüya gördü. Rüyasında Hystaspes’in (Viştaspa) en büyük oğlu, omuzundan çıkan bir kanadıyla Asya’ya, diğer kanadıyla Avrupa’ya gölge düşürüyordu. O zaman Arsames’in oğlu Hystaspes Axameniş ırkındandı ve en büyük oğlu Darius o zamanlar 20 yaşına varmamıştı daha; savaşa gidecek yaşta olmadığı için de geride Persia’da kalmıştı.  Kiros uyanıp rüyasını düşündü, bu basit bir rüya değildi. Böylece Hystaspes’i çağırttı ve onu köşeye çekerek, “Hystaspes, oğlun tacıma ve bana karşı komplo kurarken yakalandı. Sana söyleyeyim nasıl emin olduğumu. Tanrılar benim güvenliğimi gözetiyor ve her türlü tehlikeye karşı beni önceden uyarıyor. Şimdi dün gece yatağımda yatarken, senin büyük oğlunu omzunda çıkan kanatlarıyla gördüm, kanatların biri Asya’yı, biri Avrupa’yı gölgeliyordu. Bundan, bütün kuşkuların ötesinde, şu sonuç kesinlikle çıkıyor ki, o bana karşı bir komplonun içinde. Öyleyse öncelikle sen Persia’ya dön, ve ben Massagetae’leri fetihten döndüğümde, oğlun karşımda hazır olsun ki, hesabını sorabileyim.”

[1.210] Darius’un kendisine karşı darbe yapacağına inanan Kiros böyle konuştu; oysa tanrının kendisini uyarmak için gönderdiği rüyanın gerçek anlamını kaçırmıştı, burada ölecek ve krallığı sonunda Darius’un eline düşecekti.

Hystaspes Kiros’a şu sözlerle cevap verdi: “Efendim, Fars bir canlı sana karşı darbe mi yapacak, tanrı etmesin! Böyle biri varsa tez elden ölüm gelsin başına! Sen köle olan Perslerden özgür Persler yarattın; sen geldiğinde başkalarına bağlıydılar, sen onları her şeyin hakimi yaptın. Eğer bir rüya oğlumun sana karşı iş çevirdiğini söylüyorsa, onu kendi elimle sana veririm ve ne istiyorsan onu yaparsın!” Böyle cevap veren Hystaspes yeniden Aras’ı geçti ve oğlu Darius’a göz kulak olmak için hızla Persia’ya geri döndü.

[1.211] Bu arada Kiros, Krezüs’ün öğütlediği gibi,  ırmağın diğer yakasında üç günlük yol ilerlemiş, ve ordusunun hantal kısmını kampta bırakarak, iyi askerleriyle ırmağa doğru gitti. Kısa zaman sonra, Massagetae’lerin ordusunun üçte birlik bir kısmı kraliçe Damir (Tomyris)’in oğlu Spargapises’in komutasında gelerek, Kiros’un geride bıraktığı askerlere saldırarak kılıçtan geçirdi. Sonra hazırlanmış ziyafeti gördüklerinde, çöküp ziyafete başladılar. Yiyip içip iyice sarhoş olduktan sonra uykuya daldıklarında, Kiros komutasındaki Persler yetişti, birçoğunu katletti ve daha büyük kısmını ise esir aldı. Spargapises de esir alınanlar arasındaydı.

[2.212] Damir (Tomyris) oğluna ve ordusuna olanları öğrendiğinde, Kiros’a bir elçi gönderdi ve fatihe şöyle hitabetti: “Ey sen, kana susamış Kiros, bu zavallı zaferinle gurur duyma: işte o üzüm suyu – ki içersin ve seni deliye çevirir, ve yuttukça ağzından cüretkar ve şeytani kelimeler çıkar – oğlumu bu zehirle düşürdün tuzağına ve yendin onu, dürüstçe açık savaşta değil. Şimdi kulaklarını aç da öğüdümü dinle, ve emin ol senin iyiliğin için öğüdüm. Oğlumu bana geri gönder ve ülkemden zarar görmeden çık, ev sahibin Massagetaelerin üçte biri üzerinde zafer kazanmış olarak. Eğer red edersen, Massagetaelerin yüce hakimi güneş üzerine yemin ederim ki, sahip olduğun büyük kana susamışlığı kendi kanınla tıka basa doyuracağım.”

[1.213] Bu mesajın sözlerine Kiros hiç önem vermedi. Kraliçenin oğlu Spargapises’e gelince, şarabın etkisi geçip de başına gelen felaketin büyüklüğünü anladığında, Kiros’tan kendisini çözmelerini istedi; isteği yerine getirilip prangaları çıkarıldığında, elleri serbest kalır kalmaz kendini öldürdü.

[1.214] Kiros’un öğütlerine hiç değer vermediğini öğrenen Damir (Tomyris), krallığının bütün güçlerini topladı ve onunla savaştı. Barbarların birbirleriyle savaşları içinde, bence bu en dehşetli olanıydı. Tarzları, anladığım kadarıyla, şöyleydi: -Öncelikle iki ordu birbirlerinden uzakta durup birbirlerine ok yağdırdılar, sonra, ok keseleri boşaldığında, yaklaşıp mızrak ve hançerlerle bilek bileğe savaştılar; bu halde uzun süre  savaştılar, ama taraflardan hiç biri geri çekilmedi. Sonunda Massagetaeler galip geldi. Pers ordusunun büyük bölümü imha edildi ve Kiros da öldü, yirmi dokuz yıl hükmettikten sonra. Kraliçenin emriyle ölenler arasında Kiros’un cesedini aradılar, bulduklarında kraliçe bir tulum aldı, onu insan kanıyla doldurdu ve Kiros’un kafasını ona daldırdı, ve cesedine hakaret ederek şöyle dedi: “Ben yaşıyorum ve seni çatışmada yendim, ama sen de beni yıktın, çünkü oğlumu hileyle benden aldın; bunun için işte sana tehdidimi gerçekleştiriyorum ve istediğin kanı sana sunuyorum.” Kiros’un ölümü üzerine söylenenler içinde, bana en çok inanmaya değer geleni işte böyleydi.

[2.215] Massagetaelerin giyim ve yaşam tarzları İskitlerinkine benzer. Bunlar hem at sırtında ve hem de yaya savaşırlar, hiçbir yöntem onlara yabancı değildir: ok ve mızrak kullanırlar, ama en çok tercih ettikleri silah savaş baltasıdır. Silahları ya pirinçten ya da altından yapılmıştır. Mızrak ve ok uçları ile savaş baltalarını pirinçten yaparlar; miğferleri, kemerleri ve kuşakları ise altındandır. Atlarının koşumları da böyledir, göğüs zırhları pirinçten olur, ama yular, gem ve yüz zırhları için altın kullanırlar. Ülkelerinde bulunmadığı için demir ve gümüş kullanmazlar; ama pirinç ve altınları boldur.

[1.216] Adetleri ise şöyledir; – her erkeğin tek eşi olsa da, kadınlar genelindir; bu, Greklerin yanlış söyledikleri gibi İskitlerin değil, Massagetaelerin adetidir. Bu halkta insan hayatı doğal ölümle son bulmaz; biri çok yaşlandığında, akrabalarının hepsi toplanır ve onu kurban ederler; aynı anda birkaç büyükbaş hayvan da kurban edilir. Kurbandan sonra eti kaynatır ve kendilerine ziyafet çekerler; ve hayatlarını bu biçimde sona erdirenler en mutluları sayılır. Biri eğer hastalıktan ölürse onu yemezler, aksine toprağa gömerler ve kurban edilmediği için onun kara bahtına ağlarlar. Bunlar tahıl ekmezler, ama sürülerinden ve Aras’ta bol bulunan balıktan beslenirler. Ana içecekleri süttür. İbadet ettikleri tek tanrı güneştir, tanrıların en hızlısına, ölümlü canlıların en hızlısını kurban etmek saikiyle, ona at kurban ederler.”

/Zuzukitap.com/