İran’da kadın gazeteciliği ‘kırmızı çizgi’

Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün (RSF) verilerine göre İran basın özgürlüğünde 180 ülke arasında 173’üncü sırayı alarak adını “en baskıcı ülkeler” arasına yazdırmayı hak ediyor! Gazeteciler haber yaptıkları, yaydıkları için tutuklanma, gözaltı ve hatta idam ile yüz yüze kalabiliyor. Ülkede kadın haberciliği ise İranlı kadın gazetecilerin deyimi ile “Kırmızı çizgi” oluyor çünkü kadınlar katledildiklerinde bile varlıkları haber yolu ile bile olsa görünmüş oluyor!

İranlı kadın gazeteciler ile görüşen Jinhaagency’den Samira Salavati’nin konuya ilişkin haberi şöyle:

Gazeteciliğin bir meslek olarak görülmesinden çok kişisel ve yurttaş duyarlılığı olarak yapıldığı bir ülke gözlerinizin önüne getirin. Adına “yurttaş gazeteciliği” denilen haber yayma özgürlüğünüzü sosyal ağlar üzerinden gerçekleştirdiğinizi, her paylaşım-iletiye azımsanmayacak cezalarla da yüz yüze kaldığınızı… Aslında böyle anlatınca afaki bir memleketten ya da herhangi yerden bahseder gibi oluyor, konuyu somuta indirmeye başlayalım; İran İslam Cumhuriyeti. Gazeteciliğin deyim yerindeyse kelle koltukta gezmek ile eş değer olduğu ülkede, yurttaş gazeteciliği ön planda olan bir ülke İran. Örneğin bir kültür sanat haberi mahiyeti taşıyan kadın bir sanatçının sahne performansının yayınlaması “yasak”, kadın katliamları haberi yapan gazeteciler keyfi bir şekilde “aklı başına gelsin, bir daha yapmaz” denilerek gözaltına alınarak tutuklanıyor ve kadın hakları konusundaki ihlallere girmeye başlarsak zaten konumuzun dışına çıkmız oluruz. Peki İranlı kadın gazeteciler ne düşünüyor ülkelerinde gazetecilik mesleği icrası konusunda onlara kulak verelim.

Gazeteci Negin Şeyholeslami: Gazetecilikte de erkek egemenliği var

Uzun uzun anlatıyorlar ve bizler de nefesimizi tutarak dinliyoruz İran’da kadın gazeteciliği yürütmenin ne demek olduğunu fakat öncesinde baskı, zorbalık, hak ihlallerinin de dışında İran’da gazetecilik mesleğinden para kazanmanın genel olarak ayıplandığı, genellikle ek iş olarak yapıldığı, gazetecilik mesleğinde sürekliliğin-istikrarın olmaması- ki bunun en başlıca nedenlerinden biri siyasi-politik-askeri yönetimler nedeniyle uzun soluklu gazetecilik mesleğini yürüten organların olmaması da etkenlerden bazıları olduğu hatırlatmasını yapalım. Güvenlik kaygıları nedeniyle başta kadınlar olmak üzere çok sayıda gazeteci rumuz kullanarak haber servisi yapıyor. Bunlar başlıca hususlardı peki İranlı kadın gazetecilerden Negin Şeyholeslami neler anlatıyor kulak kabartalım;

“Gazetecilikte de erkek egemenliği var bu birçok ülke içinde belki geçerli bir husus. Emeğimizin karşığılını zaten alamıyoruz. Büyük şehirlere oranla daha küçük şehirlerde gazetecilik yapan kadınlar bir süre sonra bırakmak zorunda kalıyorlar. Profesyonel gazetecilik özgürleşmek ve özgürce, bağımsızca haber yayabilmektir. Sadece İran’da değil aslında dünyanın birçok yerinde birçok gazeteci özgürce haber yapmak istediğinde görebilceği, karşı karşıya kalabileceği zararları da düşünüyor, düşünmek zorunda kalıyor. Önemli olan ise kalemlerimizi özgürce kullanabilmeye kalıyor.”

İran’da mevcut ataerkil sistemin daha da derinleşmiş olmasından kaynaklı mesleğin içerisine de sirayet ettiğinin altını çizen Negin Şeyholeslami, “Kadınların doğal olarak daha fazla sorunu olacak. Tüm dünyaya hakim olan ataerkil sistem, kadınları daha fazla cinsel, sözlü, fiziksel şiddetin her türlüsüne maruz bırakacak ve bu da kadını ve işini etkileyecektir” dedi. Gazeteciliğin artık daha yaygın bir ağ olarak yaşamın birçok alanına nüfus edebildiğini, gazetelerden, dergi ofislerinden, sosyal ağlardan zengin bir alanı kapsadığını ve neredeyse 24 saat kesintisiz yapılabilir olduğunu hatırlatıyor Negin Şeyholeslami ve bunun avantajları kadar dezajantajları olduğunu da ekliyor sözlerine.

İran’da kültürel mozaiğin kalemi daha çok kadınlardan oluşuyor

İran’da kültürel anlamda tam bir mozaik olmasına rağmen İran yönetimi tarafından bunun rensizleştirilmeye çalışıldığını meslekte kadınların bu tabloyu bir nebze olsa kırabildiğini söylüyor Negin Şeyholeslami. “İran’da yaşanan tüm sorunların örneğin ‘ifade ve düşünce özgürlüğü’ diyoruz kadınların ve kadın gazetecilerin iki katı ile baskı altında yaşadıkları gerçeğini dünyanın bilmesini istiyoruz.”

“İçeride dışarıda baskı almaya devam ediyorsunuz”

Kadın aktivistler ve gazetecilere hem İran’da hem de İran dışında baskıların çok yönlü bir şekilde yaşandığını söyleyen Negin Şeyholeslami, İranlı gazeteci ve aktivistlerin İran dışında da kimliklerinden ötürü yaşadıkları baskıların kesintisiz bir şekilde sürdüğü hatırlatmasını yapıyor.

“Diyelim dijital ortamdan fikir ve düşüncelerinizi paylaşıyorsunuz siz İran’dan saldırı almaya devam ediyorsunuz. İran halkının zihniyeti 40 yıldır büyük bir baskı ile karşı karşıya. Sadece İran İslam Cumhuriyeti değil aynı zamanda toplumdan da baskı, zorbalık görüyorsunuz, hayatınız iğdiş ediliyor, araştırılıyor, didik didik ediliyor ve tüm bunlarla karşı karşıya kalıyorsunuz. Hiç olmadı saldırı internet üzerinden bile gelip sizi buluyor.”

“Farklı gruplara mensup kadınlar daha çok baskı görüyor”

Avrupa’da göreceli bir şekilde özgürlüğün olduğunu fakat cins olarak yine kadınların özgürce gazetecilik mesleği yürütemediklerinin altını çizen Negin Şeyholeslami, bu “göreceli özgürlüğün” kandırmaca ve aslında sadece yazılı hukuk kuralları içerisinde olduğunu, aldatıcı olduğunu devlet zihnniyeti denilen aygıtın eleştiri oklarını aldığı taktirde zorbalığın dünyanın her neresinde olursa olsun kadın gazetecileri bulduğunu söylüyor. İran’da farklı inanç, mezhep ve ulusların varlığının kaçınılmaz bir gerçek olduğu hatırlatmasını yapan Negin Şeyholeslami, “Kuşkusuz Kürt, Beluci, Yarsan gibi farklı gruplara mensup kadınlar daha çok baskı görüyor ve saldırıya açık bir pozisyonda konumlanmış oluyorlar kimliklerinden ötürü” diyerek kadınların ise saldırılara boyun eğmektense varolabilmek için gazeteciliği bir mücadele alanı olarak kullandıklarını da ekliyor sözlerine.

İran ve Avrupa medya organlarını Kürdistan’a ve Kürdistan’da yaşanan ulusal sorun olmak üzere kadın sorununa çevirmeleri gerektiğini söyleyen Negin Şeyholeslami, “Avrupa’da hiç bir hükümet sessizliğini bozmuyor. Bir millet katlediliyor, yok sayılıyor fakat gazeteci duyarlılğı ise zayıf kalıyor bu sessizliğin eleştirilmesi şarttır.” diyor.

“Dünyada birçok ülke gazeteciler için büyük hapishaneler haline geldi”

Gazeteci Naima Dostdar, “Dünyada ifade özgürlüğünün durumu, umulanın aksine kötüye gidiyor . İfade özgürlüğünün iyi olduğu yerlerde bile bazen ifade özgürlüğünün seviyesinin  düştüğünü görüyoruz ” diye anlatıyor. “İran’da ifade özgürlüğünün durumu çok net fakat dünyadaki tabloya bakınca aslında ifade özgürlüğünde dünyanın geldiği tablo çok iç açıcı değil, dünyada birçok ülke gazeteciler için büyük hapishaneler haline geldi” diye başlıyor sözlerine.

Kadın temalı haberlerin hepsi “Kırmızı çizgi!”

Kadınların cinsel tacizden, psikolojik ve fiziksel tacize, zorbalığa maruz kaldıklarını ve mesleki faaliyet sırasında bunun artarak katlandığını söylüyor Gazeteci Naima Dostdar. İran’da kadın temalı haberleri, cinayet, katliam, namus cinayetleri gibi konuları ele almak kırmızı çizgilerin başında geliyor. Kadın temalı çok sayıda haber sansürleniyor. Kadınlar soykırıma uğruyor, zorla fuhuş, kadın yoksulluğu artıyor ve bunları ele alırsanız eğer çok ciddi uyarılarla karşılaşıyorsunuz” diye konuşuyor.

İran’da kadınların karşı karşıya kaldığı sorunları her ne olursa olsun duyurmak, topluma mal edebilmek gerektiğinin altını çizen gazeteci  “Cins-kadın meselesi başlıklı olsun içeriği ne olursa olsun, bu konuda konuşmak veya bilgi vermek isteyen her gazeteci kısıtlamalarla karşı karşıya kalmaktadır. Konuyu gündeme getiren veya ışık tutanlar elbette ki İranlı yetkililerin nazarında hoş görülmüyor, bunun ana sebeplerinden biri sadece geleneklerini okumamaları değil, aynı zamanda ideolojilerinde ve yasalarında da olumlu bir kadın imajına sahip olmamaları ve kadını yok saymalarıdır.” diye ifade ediyor.

Farklıkların sesi daha az çıktığı için baskının dozu daha çok

Kadın gazetecilerin toplumun farklı kesimlerine de kalemleri, objektifleri ile ışık tuttuğunu ve bunun da renklilik karşıtı İran İslam Cumhuriyeti tarafından hoş karşılanmayan hususlardan bir tanesi oludğunu işaret ediyor Naima Dostdar.

“Farklı etnik kökenlerden bir kadın gazeteciye yönelik baskı ve zorbalığın çok daha ağır olacağını da eklemek istiyorum. Çünkü farklılıkların sesinin çok cılız duyulduğu bir merkez İran. Yapılan baskıların dışarıya yansıma oranının az olmasından kaynaklı, haberde gerekli olan bilgi, belgeleme unsurlarının yetersiz olacağının bilinmesinden kaynaklı olarak baskıların dozu da artıyor.”

Son cümleler umut dolu: İnancımı kaybetmiyorum

Her ne olursa olsun İranlı kadın gazetecilerin meslekte maruz kaldıkları baskı, sansür, otosansüre rağmen seslerini duyurmaktan çekinmedikleri ve umutlarını kaybetmediklerini de ekleyerek sözlerini, “Konuşmaya devam etmeliyiz. Bunu birçok gazetecinin yaptığına inanıyorum ve inancımı kaybetmiyorum” diye sonlandırıyor…