Jineolojî buluşmasında ‘Sömürgecilik’ tartışıldı

 İstanbul Jineolojî Atölyeleri’nin “Sömürgecilik” konu başlığıyla gerçekleştirdiği okur buluşması ilgiyle karşılandı. 

 

İstanbul Jineolojî Atölyeleri, Beyoğlu’nda bulunan Mezopotamya Kültür Merkezi’nde (MKM) okur buluşması gerçekleştirdi. Buluşmada, “Sömürgecilik” başlığıyla yayınlan derginin 25’inci sayısı üzerine tartışmalar yürütüldü. Derginin Yayın Kurulu üyesi Rojda Yıldız ile Ceylan Çağır da buluşmaya konuşmacı olarak katıldı. Buluşma, sömürgeciliğe karşı mücadelede yaşamlarını yitirenlerin anısına yapılan saygı duruşuyla başladı.

 

YENİ SÖMÜRGECİLİK

 

Derginin Yayın Kurulu üyesi Rojda Yıldız, “sömürgecilik” kavramını anlattı. Küresel sistemde sömürgeciliğin bittiği söyleminin doğru olmadığına dikkat çeken Yıldız, “1970’li yıllardan sonra günümüze kadar tartışılan bir kavram var; Yeni sömürgecilik. Böylelikle sömürgeciliğin hiç gitmediğini ortaya çıkartıyor. Küreselleşme adı altında sömürgeciliğin hegomonik olarak bütün dünyada kendisini var ettiğine dair bir tartışma başlıyor. ‘Yeni sömürgecilik’ kavramı ile artık sömürgeciliğin salt maddi kaynakların olmadığı, hegomonik kültürün başka topraklarda götürülüp bir nesne haline getiriliyor olmasıdır” dedi.

 

KÜLTÜREL ASİMİLASYON

 

Ortadoğu’daki sömürgeciliğin kültürel sömürgeciliğe de hizmet ettiğini söyleyen Yıldız, son yıllarda kimlik inkarından ziyade bir kültürün farklı bir kültür tarafından asimile edilmeye çalışıldığını ifade etti. “Benim Kürdüm”, “Benim Alevim” söylemlerini buna örnek veren Yıldız, “Dengbêjlik çalışmalarının bölgede devlet tarafından yoğun bir şekilde yapılmaya çalışılması mesela. Sözde Kürt kültürü adı altında aslında Türklük formları ile özdeşleşmiş başka bir yaşam. Kaba retçilik değil ama alttan alttan kültürel olarak başka bir şeyin inşa edilmeye çalışıldığı ve bunu kaba ret meselesi olmadan yapılmaya çalışıldığını görüyoruz. Kürdistan açısından günümüze baktığımızda ise kayyımlar eli ile yapılıyor. Kürtçenin anadil olarak kullanılmaması, tabelaların sökülmesi, insanların kendi kültürleri için yapmak istedikleri etkinliklerin yasaklanması gibi” diye belirtti. Sömürgecilikle her açıdan mücadele edilmesi gerektiğini vurgulayan Yıldız, sömürünün kişiler üzerindeki etkilerinin de göz ardı edilmemesi gerektiğine dikkat çekti.

 

İLK SÖMERGE: KADIN

 

Ardından söz alan Ceylan Çağır ise, sömürgeciliğin tarihsel bağlamda ortaya çıkışı ve ilk sömürge olan kadın olgusu üzerinde değerlendirmelerde bulundu. Kadınların cinsler arası eşitsizliğin kökeni hakkında soru sormaya başlar başlamaz sosyal bilimciler tarafından ileri sürülen açıklamaların hiçbirinin tatmin edici olmadığını fark ettiğini belirten Çağır, “Çünkü mevcut bilgi yapılanmaları sermaye ve iktidar güçlerinin lehine kendini kurdu ve sermaye iktidar güçleri toplumsal sorunların baş yaratıcısıdırlar. Meşruluğunu vazgeçilmezliğiyle yaşamın olağan akışı olarak kabul ettirememiş yapılar varlıklarını sürdüremezler. Kendilerini fark edebilmelerinin yegane yolu da toplumu toplum olmaktan çıkarmaktır” diye konuştu.

 

‘KOPUŞ KOLAY DEĞİL’

 

En fazla parçalanmanın kadına dayatıldığını vurgulayan Çağır, uygarlık tarihinden örnekler verdi. Çağır, “Sömürge sadece bir ekonomi ilişkisi de değildir. Sömürge esasta düşünme, anlam verme biçimlerinin parçalanmasıdır. Ve bunun yerine sömürgecinin düşün ve anlam dünyası dayatılır, işlenir. Bağımsızlık mücadelesi verirken dahi sömürgecinin düşünce metodundan kopuş pek kolay değildir. Bütün bu savaş, talan aynı zamanda bu kadınlar ile yaşayan erkekleri de yer yer kapsadı. Çünkü kadınlı erkekli bu gruplar, devletli uygarlığın en büyük korkusu olan komünal toplum yaşam-ilişki biçimlerini sürdürüyorlardı. Kadınlara ve bu topluluklara yeni bir tarih ve kimlik dayatıldı. Kadınların bu yeni kimliği zor yoluyla, ideolojik inşasıyla gerçekleştirildi” diye belirtti.

 

Konuşmaların ardından soru-cevap bölümüne geçildi. Bu bölümde de çözüm odakları üzerinde tartışmalar yürütüldü.

 

/MA/