Kadın avukatlar sempozyumda buluştu: Onarıcı değil önleyici adalet

“Kadınların yaşam hakkı, medeni haklar ve ayrımcılık” başlığı ile gerçekleştirilen sempozyumda, kadına yönelik şiddette yargının cezasızlık politikalarına dikkat çekti. “Onarıcı değil önleyici adalet istediklerini” belirten kadınlar, şiddete karşı etkili bir iradenin gösterilmesinin önemine vurgu yaptı.
Türkiye Barolar Birliği (TBB) Kadın Hukuk Komisyonu koruma kararına rağmen uzman çavuş olduğu belirtilen eski nişanlısı tarafından katledilen Dilara Yılmaz’ın anısına, “Kadınların yaşam hakkı, medeni haklar ve ayrımcılık” başlığıyla TBB’de sempozyum gerçekleştirdi.
Jinnews’in haberine göre çok sayıda kadın avukatın katıldığı sempozyumun açılış konuşmasını TBB Başkanı Erinç Sağkan ve TBB Başkan Yardımcısı (TÜBAKKOM) Dönem Sözcüsü Avukat Sibel Suiçmez yaptı.
‘Etkili bir irade göstermemiz lazım’
Konuşmasında sorunun ve çözümün açık olduğunu söyleyen Sibel, samimi, etkin ve zihniyet dönüşümüne yol açacak politikalar üretilmeden şiddet sorununun çözülmeyeceğini kaydetti. Sibel, “Nafaka hakkının sınırlandırılması, takdir yetkisinin hakime bırakılması kadına karşı şiddeti artıracağı gibi toplumsal cinsiyet eşitsizliğinde, hak ihlallerine yol açacaktır. İstanbul Sözleşmesi’nden anayasaya aykırı bir şekilde çıkılmasının nedeni basit değildir. Bugün savunmak durumunda kaldığımız medeni kanun değişikliklerine sıranın geleceğini hepimiz çok iyi biliyoruz. Yapılacak değişikliklerin nelere yol açabileceğini çok iyi anlatmak durumundayız. Kadına yönelik şiddette ‘arabuluculuk’ yöntemlerinin uygulanmaması gerektiğini anlatmak zorundayız. Çok büyük bir mücadele alanında birlikte yol almak zorunda kalacağız.  O yolun nasıl olacağını bugün karar altına alacağız.  Yasaları uygulayacak samimi iradenin olması önemlidir. Bu iradeyi etkilemek için etkili bir irade göstermemiz gerekiyor” dedi.
Açılış konuşmalarının ardından sempozyumun birinci bölümü olan “Kadınların yaşam hakkı, devletin pozitif yükümlülükleri ve cezasızlık” konusuna geçildi. İlk oturuma Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ece Göztepe, Atılım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Çiğdem Sever, Altınbaş Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuk Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Fulya Eroğlu konuşmacı olarak katıldı.
‘Onarıcı adalet değil önerici adalet istiyoruz’
İlk oturumda konuşan Prof. Dr. Ece Göztepe, eşitlik hakkının herkes için Anayasada güvence altına alındığını ifade etti. Türkiye’nin taraf olduğu Kadınlara Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi CEDAW hakkında bilgi veren Ece, sözleşmenin devlete ve yetkili kurumlara yüklediği sorumluluklara değindi. Ece, “Kadına yönelik şiddet bir insan hakkı ihlali olarak nitelendirilmektedir. Yaşayan kadınlar için onarıcı adalet değil önleyici adalet istiyoruz. Kadın örgütlerin ve belediyelerin kadına yönelik şiddete karşı acil yardım hatlarının geliştirilmesi gerekiyor. Devlet her kadından sorumludur. Devletten talebimiz; her kadının yaşam hakkının savunulmasıdır” dedi.
‘Kadın düşmanlığına varan söylemlerle karşı karşıyayız’
Ardından Atılım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Çiğdem Sever söz aldı. Kadın cinayetlerini önlemek ve yargılama noktasında devletin pasif yaklaşımları olduğuna dikkat çeken Çiğdem, “Türkiye’de anıt sayaç var. Bu kadınların isimlerini takip etmekte zorluk yaşıyoruz. Bizler hak, hukuk mücadelesi yürüten kadınlar kendi hakları ve can güvenlikleri tehdit altında olan kadınlarız. YÖK, açıkça toplumsal cinsiyet eşitliğinin toplumsal açıdan uygun olmadığını savunarak, toplumsal cinsiyet eşitliğini yönetmelikten çıkardı. Kadına yönelik şiddet dili yaygınlaşıyor, kadın düşmanlığına varan söylemlerle karşı karşıyayız. Kadınların yaşam hakkını hala konuşmaya devam ediyoruz. Bunun ötesinde bir şey konuşamıyoruz. Hukukçu olarak bunları konuşmak zor. Türkiye’de cezasızlık, bütün hak mücadelesinin en büyük problemidir” şeklinde konuştu.
‘Cezasızlıkla mücadele edilmeli’
Çiğdem, yargılamalarda kadınların itibarına dönük yaklaşımları eleştirdi. Türkiye’de kamu görevlilerin kadına yönelik şiddete karşı pasif tutum sergileyerek ayrımcı yaklaştıklarına işaret eden Çiğdem, “Kamu görevlileri önlem almadıkları, duymazdan geldikleri ve risk analizi yapmadıkları için sorumlu olacaklarını düşünmüyorlar. Eşine şiddet uygulayan polislerden kaçı görevinde değil? Bu soruyu sormak lazım. İdari soruşturma açılmaması ve görevde kalma problem hali var. Kamu görevlilerine ‘Neden bu kadını korumadınız’ diye hesap soramadığımız noktalarda cezasızlıkla mücadele çok da mümkün değil.  Cezasızlıkla mücadele edilmediği noktada kadına yönelik şiddetle mücadele etmek mümkün değil” diye konuştu. Çiğdem, Yönetim Kurulları başta olmak üzere Anayasa Mahkemeleri’nde kadınların daha fazla olması gerektiğini ve eşit temsil oranlarının yükselmesi gerektiğini belirtti. İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekildiğinden beri kadın katliamlarında veri tutulmadığını söyleyen Çiğdem, “Trajik olan elinizde dosya olmasına rağmen tutmamanız. Elinizdeki her dosya çok önemli bir veri ve Türkiye devleti bu veriyi tutmadı, tutmayacak” eleştirisinde bulundu.
‘Uzaklaştırma kararları kısa süreli alınmaya başlandı’
Altınbaş Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuk Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Fulya Eroğlu ise, sempozyuma online olarak katıldı. Kadına karşı şiddet olaylarının son bulmamasının ve artarak devam etmesindeki sebebin cezasızlık olduğunu dile getiren Fulya, “Bu cezasızlık rahatlığıyla kadına yönelik şiddet kanıksanmış. Bu cezasızlık hissi oldukça failler yerleştirilen eylemler oluyor. Mevcut pek çok hüküm olduğu gibi uygulanmamakta. Uzaklaştırma kararlarının çok etkin takip edilmesi gerekiyor. Sözleşmeden çekilmesiyle uzaklaştırma kararları da artık daha kısa süreli alınmaya başlanılıyor. İndirimler derken, fail infaz kurumuna dahi girmiyor. Kadına şiddete de ceza hukukunun önleyici fonksiyonlarının ön planda olması gerekiyor. Biz artık kadınları kaybetmek istemiyoruz. Kadına karşı şiddet fiilleri, basit bir kasten yaralama olayı olarak görülmemeli, soruşturmalar etkin yürütülmelidir. Hem hukuki hem siyasi olarak kadına karşı şiddetin önünde olunduğu hukuki ve siyasi söylemlerle ortaya konulmalıdır. Alınan her tavır hem topluma hem de hukuk uygulayanlara mesaj olarak gidiyor” şeklinde konuştu.