Kadın celladı ile yaşamak zorunda kalan canlıdır

Kadınlar olarak kendi zamanımızı oluşturmaya çalışırken, bunun arayış ve çabasını daha örgütlü kılarak, süreklileştirmeliyiz. Günlük olarak mevcut sisteme ve bunun yol açtığı toplumsal sorunlara dönük hepimiz kendi cephemizden bir takım analizlerde, değerlendirmelerde, yorumlarda bulunuyoruz. Dünya, dokuz bin yıllık erkek egemen sistemin, düzenin yıkılışına tanıklık ediyor. 

Egemen erkek düşüncesi, düzeni çöküyor. Bunun yol açtığı değişimin çarpıcılığını son yıllar da daha iyi görmekteyiz. Kadınları olarak bu değişimi daha canlı ve somut yaşadık, yaşıyoruz.  Değişiyoruz ve kendimizle birlikte dünyayı da değiştiriyoruz. Şüphesiz bu değişimin merkezi Kürdistan ve Ortadoğu olmaktadır. En son gelişen Kobani ve Şengal direnişiyle IŞİD şahsında egemen erkek düşüncesine, kültürüne ve sistemine karşı kadınlar olarak özgürlük ve demokrasi iradesini zaferle taçlandırdık. 

Kürt annelerinin söylediği, ‘Kobani’de güzel kadınlar çirkin erkekleri yendi’ sözü; bu özlü, anlamlı ve tarihi söz, her şeyi özetliyor-. Kadınlar olarak, çok köklü çelişkiler, sert sorunlar, katlanılaması mucize gerektiren acılar ve savaşlarla yüklü bir çağda yeni bir yüzyılın kapısını direnerek araladık. Bu aynı zamanda bir eşik olmaktadır. Tarihi fırsatları, kazanımları elde ettik ve etmeye devam edeceğiz. 

Kadın da yaşanan büyük uyanışla özgürlük mücadelemiz derinleşerek, süreklileşiyor. Kadın dayanışması, ortaklaşması gittikçe gelişiyor. İsyanımız yaşamın her alanında büyüyor, güçleniyor. Bu değişim çağında, değişimin derin sancılarını, zorluklarını da yaşıyoruz. 

Yeni biz de kolay varlık kazanmıyor ancak eskisi gibi yaşamak da mümkün olmuyor. Arada kalma, sıkışma belki de yaşadığımız çağın en belirgin niteliğidir.  Ancak tüm zorlanmalara, acılara, arada kalmalara rağmen şunun bilincine her geçen gün daha fazla varıyoruz;   artık mahkum edilmeye çalıştığımız bu erkek dünyasından kurtuluşu gerçekleştirmenin bilincine, örgütlülüğüne ve mücadelesine sahibiz. 

Tarih kadar eski ve köklü sorunlarımız var

Yani yeniyi daha güçlü inşa edebiliriz. Erkek dünyasına güçlü bir ret ile başlayan özgürlük mücadelemiz bugün yeni ve yaşanılacak bir dünyanın mümkün olduğunu ispatlıyor.  Ve Rojava bunun somut göstergesi oluyor. Dünyanın aslında inşa edilecek, kurulacak bir hakikat olduğunu gelişen bilincimizle kavrıyoruz. Bu farkındalık bize büyük bir özgürlük gücü aşılıyor. Bu gerçekliği fark eden tüm kadınlar açısından bu büyük bir özgürlük zeminidir. 

Bir yanda Kürt kadın hareketi olarak çok önemli gelişim ve başarıları yaşadığımız bu çağda,  aynı zamanda toplumsal alanda çok ciddi sorunlarla da karşı karşıyayız. Kadınlar olarak bu çağı yaşamın her alanında çok donanımlı, güçlü karşılayamıyoruz. Çünkü tarih kadar eski ve köklü sorunlarımız var.  Yüreklerimizde tarifi zor acılar var, sırlar var.Birikmiş de, birikmiş birçok şey var. Erkek egemen ideolojinin toplumsal örgütlenmiş hali olan toplumsal cinsiyetçi rol ve davranışlar kadın olarak yaşadığımız trajedileri de süreklileştiriyor. 

Erkeklik çağı çökerken bütün vahşetini, zalimliğini, sinsiliğini, pervasızlığı ve değer tanımaz hoyratlığını da tırmandırmaya çalışıyor. Erkek terörünün örgütlü gerçeği IŞİD’in geliştirdiği kadın katliamları yeni karşılaşmaya çalıştığımız çağında büyük trajedileri olmaktadır.  Bu trajedilere bir de toplumsal alanda yaşadığımız trajediler eklenmektedir. 

Son bir yıl içinde dünyada intihar eden ya da intihar süsü verilen kadın on binleri bulmaktadır. Bu resmi verilere göre öyledir. Her yıl binlerce kadın katlediliyor, binlercesi fuhuş bataklığına saplanıyor. Binlercesi işsizlikler terbiye edilmeye çalışılıyor.  Örgütlü gelişen kadın katliamları ülkemizde kanayan yaramız olmaya devam ediyor. Kürdistan’da son iki ay içinde onlarca kadın intihar etti ya da intihar süsü verildi. 

Başta Van olmak üzere, Muş, Amed, Siirt, Elazığ olmak üzere gelişen kadın cinayetlerinin arka planında kadının özgürlük arayışı ve erkek iktidarın reddi vardır.  Ancak bu umudu büyütmüyor, kurtuluşu gerçekleştiremiyor. Aksine kadını umutsuzluğa, çözümsüzlüğe mahkum hale getiriyor. Toplumsal cinsiyetçiliğin kadın da inşa ettiği kölelik kodları en fazla erkeklik kültürünü güçlendiriyor, zemin oluşturuyor. Aslında günlük olarak gelişen bu cinayetler egemen erkeğin kadına dönük süreklileştirdiği savaşın sonucudur.

 Bu bilançonun sonuçları ağır ve acı olsa da doğru sonuçlara ulaşmak yani gerekli dersleri çıkarmak biz kadınlar açısından hayatidir.

Kadın celladı ile yaşamak zorunda kalan canlıdır

Kadın köleliği o kadar derin ve köklü bir yapılanmaya sahiptir, sadece belli bir bilinç edilmeyle aşılmıyor. Toplumsal cinsiyetçiliğin kadın açısından en trajik yani bu cinsiyetçi rollere inandırılmış olmasıdır. İçten içe inandırılmış olmasa da inanmış-kabullenmiş olmaya mecbur bırakılmışlık, ruhsal olarak şartlandırılmış olmanın getirdiği reflekslerin derinliği, güdümlenme, güçsüzlük, kimsesizlik ve yalnızlık korkuları kadının toplumsal alanda yaşadığı kişilik krizidir. 

Tarihin ilk ötekileştirilenin en büyük dehşeti her an eşinin, kardeşinin, sevgilisinin, babasının celladı olma ihtimalidir. Kadın celladı ile yaşayan tek varlıktır ve bu psikolojiyi biz kadınlar çözümlemek zorundayız. Depresyon, melankoli en yaygın kadın psikolojik sorunlarıdır. Kaybettiği şeyin yasını tutamamak, yani kaybı kabullenmemek, bilince çıkaramamak acının, hüznün içe yönelmesine yol açmakta ve umutsuzluğu kendine zarar vererek son verme biçiminde açığa vurmaktadır.  

Özgürlük kadının en büyük kaybıdır, kaybı kabullenmemektedir ve bu neden ile yasını tutmamaktadır ama umutsuzdur da, umutsuzluğunun derinlikleri onu ya aydınlanarak çıkış yapmaya ya da ölüm sınırlarına kavuşturmaktadır. Her gün duyduğumuz kadın intiharları ve kadın cinayetleri bu büyük yalnız kadının kaybettiği özgürlük hikâyesini anlatmaktadır.

Kadınlar çözüm bulamadıkları için, çözümsüzlükte derinleştikleri için intiharı seçmektedirler. Çözümün ışığını tuttuğumuz yerde intiharların ciddi oranda azalma göstermesi en büyük moral kaynağımızdır.  Rojava ile gelişip, güçlenen kadın devrimimiz kadınlar açısından en temel çözüm gücü, iradesi ve örgütlülüğüdür.Varlığını savunma ve direniş ile koruma temelinde gelişen kadın tarihi yalnızca kadınların kaderini değil dünya tarihini değişim ve dönüşüm konularında etkilemektedir. 

Dünyanın en eski sömürgesinin başkaldırısı dünyayı sarsmaktadır.  Tüm bu gelişmelere biz kadınlara daha fazla güç, moral ve azim aşılayabilmeli. Acıyı, hüznü içe değil dışa yönelterek mücadeleyi güçlendirebilmeliyiz.Ve öncelikle öz savunma hayatidir, diyoruz. Kadınlar olarak öncelikle ideolojik ve politik temelde çökertildiğimiz için öz savunmamızı öncelikle bu alanlarda başlayarak oluşturabilmeliyiz. 

Şunu yaşadığımız mücadele deneyimlerinden de çok işi biliyoruz ki, direnme gücü kazanarak kendini savunmaya hazırlama kadının en temel mücadele karakteri olmuştur. Çağın aydınlanma ve uyanışı kadın ruhu ile yaşanmaktadır. Kürt kadınları olarak dağ mekanı ve geliştirdiğimiz ordulaşma tarihi, Tanrıça Analarımızın kültürünü ve ruhunu yeniden diriltme temelinde tek kadın öz savunma örneğidir.  Hem egemenlere hem de kendi topluluğunun erkeklerine karşı örgütlü öz savunmayı geliştirmek biz kadınların en büyük devrimci çıkışlarından birisidir.  Bilinç en kapsamlı öz savunma kaynaklarını oluşturur. Bilinçlenmek, örgütlenmek ve kurtuluşu gerçekleştirmek…

Bunlar kadın özgürlüğünün unutmamamız gereken kodlarıdır..