Kadınlık Durumu: Yaşarken yazılan feminist tarih

Kadınlık Durumu‘nun yeniden yayımlanması, Batı’da ikinci dalga feminist hareketin yükseliş döneminde bizzat hareketin iç dinamiklerini görerek yazılmış bir tarih ve kuram kitabı olmanın yanı sıra Türkiye’deki feminist hareketin kendini inşası sürecinde önemli bir dönemeci temsil etmesi açısından da kıymetli.

1960’ların sonu ve 70’lerin başı, Batı’da ikinci dalga feminist hareketin kendisini hem politik hem de kuramsal olarak inşa ettiği yıllardı. Feminist hareket o dönemde Siyah hareket, gençlik hareketi, savaş karşıtı hareket ve sınıf hareketi ile eşzamanlı olarak ve tüm bu hareketlerin içinden çıkan kadınlarla yükselişe geçti. Tam da tüm bu hareketlerin içindeki erkek egemenliği bağımsız bir feminist hareketin ortaya çıkmasına neden olan koşullara da zemin oluşturmuştu.

İkinci dalga feminist hareket ortaya çıktığı dönemde birinci dalga feminist harekete politik, örgütsel ya da kuramsal herhangi bir referansta bulunmamış olsa da bugün baktığımızda iki hareket arasındaki benzerlik (hatta süreklilik) ve kopuşları görmek mümkün. Birinci dalga feminist hareket de kendi döneminin toplumsal hareketlerinin kadınların taleplerini, görmezden geldiğini, pazarlıklarda ilk vazgeçilebilir gördüğünü en iyi ihtimalle devrim sonrasına ertelediğini gördükleri için oy hakkına kilitlenen bağımsız bir hareket inşa etmişlerdi. Mücadele esas olarak yasal değişiklikler (eğitim, çalışma, boşanma, velayet, miras ve en nihayet oy hakkı) için veriliyor görünse de yanı başlarındaki erkeklerle de mücadele etmek zorunda kalıyorlardı ve ikinci dalga ile bir başka benzeşen yanları da toplumsal muhalefetin erkek yapılanmalarının alay, aşağılama ve hatta şiddetine maruz kalmalarıydı.

1920’lerden itibaren Batı ülkelerinde kadınların eşit yurttaş sayılmalarına ilişkin yasal değişiklikler oy hakkının kazanılmasına bağlı olarak bir bir hayata geçti. 1960’ların sonuna gelindiğinde eşit yurttaş sayılıyor olmanın eğitimde, istihdamda, sokakta, toplumsal mücadeleler içinde ama en önemlisi evde, ailede ya da sevgililik ilişkilerinde kadınları erkeklerle eşitlemediği kadınlarca açıkça görünür olmuştu. İşte bu süreçte, politik mücadelenin odağına ev içindeki-özel alandaki kadın erkek eşitsizliğini merkeze koyarak geliştirilen analizler ikinci dalga feminist hareketin bir bütün olarak örgütlenme formu ve eylem biçimlerini de birinci dalganınkinden farklı kılmıştı. Ancak iki dalga arasındaki en önemli farklardan birinin, ikinci dalganın analizlerinin ve eylemlerinin bütünlüklü bir kuramsal inşayı, bir sistem olarak patriyarka analizini ortaya çıkarması olduğu söylenebilir.

“Peki ama neden?”

50 yıl önce 1971’de ilk baskısı yayımlanan Kadınlık Durumu da Juliet Mitchell’ın tam da hareketin içinde gözlemlediklerini kuramsal düzeyde ortaya koyduğu, feminist hareketin tarihini bizzat o tarih inşa olurken yazdığı kitabıdır. Juliet Mitchell öncelikle feminist hareketin nasıl ortaya çıktığını analiz etmek için hareketin ortaya çıktığı dönemin toplumsal ve siyasal koşullarını ele almak gerektiğini vurguluyor:

Hareketin ortaya çıktığı tarihsel dönemi tartışırken, birlikte olduğu ya da içerisinden koparak ayrıldığı, çağdaş radikal ve devrimci hareketleri dikkate almamız gerekiyor: Bunlar öğrenci hareketi, Siyah İktidar, silahaltına alınmaya karşı direniş, o sıralarda ortaya çıkan mezhep grupları ve reformcu kadın grupları ve Üçüncü Dünya mücadeleleri gibi hareketlerdi. Kadınların o yıllardaki hangi özgül konumları başkaldırmalarına neden oldu: Bunu dikkate almamız gerekiyor. (sf. 30)

Juliet Mitchell bu belirttiği çerçevede sadece bahsettiği siyasal mücadeleleri değil, ideolojik yapıları, hippileri, öğrencileri, kültürel ve sınıfsal ilişkileri, kadınların eğitim koşullarını ayrıntıyla ele alıyor. Bugün hala Türkiye’de (ve kısmen dünyada) feminist hareketin ortaya çıkış sürecinde ilk kadrolarının orta sınıf kadınlar olması nedeniyle yapılan “burjuva hareketi” suçlamalarına ilişkin Juliet Mitchell somut bir açıklama yapıyor: “On beş çocuklu bir yerli kadın durumunu ‘doğal’ ve dolayısıyla kaçınılmaz olarak algılar; ev ekonomisinden doktoraya hazırlamakta olan, üniversite mezunu bir kız ise hiç değilse, ‘Peki, ama neden?’ diye bir soru sormak durumundadır.”

Kendi siyasi kavramlarını ortaya çıkarmak

Hareketin ilk yükselişe geçtiği ülkeleri -İngiltere, Hollanda, İsveç, Fransa, ABD- özgünlükleri ve ortaklıklarıyla anlatırken aslında hareketin ortaya çıkış dinamiklerini ve örgütlenme koşullarını kuramsallaştırıyor. Kadın kurtuluş mücadelesinin kendine özgü örgütlenme formlarını ve temel kavramlarını tek tek açıklıyor. Kampanyalar ve sonuçları, örgütlenme ilkeleri, neden sadece kadınlarla örgütlenildiği, küçük grupların ne olduğu, bilinç yükseltmenin feminist mücadeledeki merkezi konumu, deneyim siyasetinin anlamı açıklanıyor. Hareketin kullandığı bir dizi kavramın politik bağlamı anlatılıyor. Bugün, hareketin yükselişinden yaklaşık elli yıl sonra, kavramlar ifade ettikleri anlamlar açısından kimi dönüşümler geçirmiş olsa da bir hareketin kendini inşa etmesindeki belirleyicilikleri olmazsa olmaz, zira hareket kullandığı kavramlar üzerine kuramını inşa etti. Hareketin yükseldiği ve tüm toplumu dönüştürdüğü yıllarda kavramların politik bağlamlarının netleştirilmesi hiç kuşku yok ki mücadelenin yönelimleri ve hedefleri açısından önemliydi. Örneğin Türkiye’de de özellikle son on beş yıldır bağımsız feminist hareketin, kadına yönelik şiddet ya da eril şiddet yerine “erkek şiddeti” kullanmaya başlaması, “kadın cinayetleri politiktir” denmesi, bir sistem olarak patriyarkanın kendini korumak için “kadın katliamlarını” devreye soktuğu analizi bunun örneği. Keza kadınların erkeklere gösterdikleri direnişle gerekirse ölmemek için öldürmelerini “kadınların hayatlarına sahip çıkmaları” olarak tanımlaması tam da Juliet Mitchell’ın işaret ettiği gibi, bir toplumsal hareket olmanın, kendi siyasi kavramlarını ortaya çıkarmak anlamına geldiğini de gösteriyor. Juliet Mitchell durumu şöyle ifade ediyor:

Hareketin niteliklerini betimlerken, göz önüne alınması gereken özellikleri; tabanının genişliği, sınıfsal yapısı, katılanların etkinliği, örgütleniş biçimi, yürüttüğü kampanyalar ve siyasal bir hareket olma sürecinde geliştirdiği kavramlardır. Bilinç yükseltme, erkek şovenizmi, cinsiyetçilik, feminizm, kurtuluşçuluk ve önderliği yadsıyan yapılar gibi. (sf.30)

Feminist mücadelenin üzerinde yükseldiği koşulları ücretli emek, çocukların yeniden üretimi, doğum kontrolü, eğitim, annelik ve evlilik, cinsellik gibi başlıklarda ele alırken aslında patriyarkanın üzerinde yükseldiği temelleri de gösteriyor Kadınlık Durumu. Her bir başlığı birbirleriyle ilişkilenme biçimleriyle de analiz ettiği için bir bütün olarak patriyarkanın işleyiş ve kendini yeniden üretme dinamiklerini ortaya çıkarıyor.

Sosyalizm, feminizm, sosyalist feminizm…

Kadın kurtuluş siyasetleri başlığında hem sosyalistlerin tezlerini (Engels, Fourier, Marx)) tartışırken hem de farklı feminist yazarların tezlerini ele alıyor. Simon De Beauvoir’ın İkinci Cins adlı yapıtını bağımsız feminizme en önemli katkı olarak tanımlarken aynı zamanda sosyalist kuram ve deneyimlere ilişkin yaklaşımlarını da inceliyor. Juliet Mitchell Kadınlık Durumu’nda sosyalist kuram ve uygulamaları tartışmanın yanı sıra özellikle hareket ve örgütlenme formlarına ilişkin analizlerinde sık sık Lenin’e ve örgüt anlayışına ilişkin göndermelerde bulunuyor. Aslında bir şekilde kapitalizme karşı mücadelenin örgüt formunun Lenin’in örgüt anlayışıyla şekilleneceğini kabul ederek feministlerin kapitalizmden ayrı bir sistem olarak patriyarkaya karşı mücadelesinin örgüt formunun neden kapitalizme karşı mücadelenin örgüt formlarından farklı olacağını açıklıyor. Yine bu bölümlerdeki tartışmalar da aslında son yıllarda kadın hareketi/feminist hareket içinde süren feminist örgüt, bağımsız feminizm nedir nasıl örgütlenir tartışmalarına elli yıl öncesinden süzülen ama hala geçerliliğini koruyan yanıtlar veriyor.

Kadınlık Durumu’nun yayımlandığı tarih olan 1971’den önce, radikal feminist çizgide yayımlanan Kate Millet’in Cinsel Politika ve Shulamith Firestone’ın Cinselliğin Diyalektiği kitaplarındaki tezler üzerinden sosyalist feminizmin farklarını/çerçevesini belirginleştiriyor.  Özellikle radikal feministler ve “soyut” sosyalistleri karşılaştırarak yaptığı analiz, sosyalist feminizmin radikal feminizm ile Marksist feminizmin tezlerinin harmanlanmasından çıkan bir ikili sistem kuramı olduğuna ilişkin, ilerleyen yıllarda yapılacak tespitlerin zeminini oluşturuyor denebilir. Kadınlık Durumu gerek sosyalist deneyimler ve kuramla gerekse feminist üretimlerle (İkinci Cins, Cinsel Politika, Cinselliğin Diyalektiği) yürüttüğü tartışmalarla, hem Juliet Mithell’ın sosyalist feminizmin ilk temel önermelerine ilişkin fikirlerinin hem de feminist hareketin ilk tarihsel analizlerinin izini sürmeyi mümkün kılıyor.

35 yıl sonra

Juliet Mitchell’ın Kadınlık Durumu’nda ortaya koyduğu ve ilerleyen yıllarda da geliştirdiği en önemli özgün kuramsal tartışmaları olan aile ideolojisi ile Freud’u yeniden ele aldığı psikanaliz ve aile başlıkları da kitabın sonunda, ikinci kitabı olan Psikanaliz ve Feminizm’in proloğu olarak da okunabilir.

Kadınlık Durumu‘nun yeniden yayımlanması, Batı’da ikinci dalga feminist hareketin yükseliş döneminde bizzat hareketin iç dinamiklerini görerek yazılmış bir tarih ve kuram kitabı olmanın yanı sıra Türkiye’deki feminist hareketin kendini inşası sürecinde önemli bir dönemeci temsil etmesi açısından da kıymetli. Kitabın ilk baskısı, bu yeni baskıda da belirtildiği üzere, Kadın Çevresi Yayınları tarafından 1985 yılında yapılmıştı. Kadın Çevresi kâr amaçlı bir yayıncılık faaliyeti değildi. İlk bir araya gelen küçük feminist grubun feminist yazını Türkçeye çevirerek atmaya karar verdikleri önemli adımın ürünüydü.  Kadınlık Durumu’ndan önce de Evlilik Mahkûmları yayımlanmıştı.

Kadınlık Durumu’nu çeviren altı feministin (Günseli, Gülnur, Şirin, Feraye, Şule, Şule, Yaprak) kitabın başına çevirenlerin önsözü olarak koydukları bir tür yuvarlak masa söyleşisi de Türkiye’de feminist hareketin yola çıkış sürecini hareketi ilk örgütleyenlerin analizleriyle okumayı mümkün kılıyor. Ve biz de 35 yıl sonra feminist hareketin yola çıkışını, hareketin bir iki yıllık deneyimi ile nasıl değerlendirdiklerini görebiliyoruz. Bu anlamıyla aslında çevirenlerin önsözü bölümü de Türkiye feminist hareketi açısından, tarihin küçük bir kısmının da olsa önemli bir başlangıç noktasının yaşarken yazılmasının/tartışılmasının örneğini oluşturuyor.

/Sendika.org/

Kadınlık Durumu- Juliet Mitchell3

1. Baskı Kadın Çevresi 1985