Korkulardan kaçmak, ertelemek ve maskelemek çare değil…

Merhaba Beritan Yoldaş,

Tüm çağlar devinim halinde şu an

Geçmişin ağır yükü

geleceğin belirsizliği

ve en çokta yaşadığım an’ın tanımsızlığı

eziyor bedenimi.

Yüreğin hükmü bende deyip

yükleniyorum zamana…

Zaman kim bilir bir sinsi tuzak belki de yeşilimsi bir bahar. Ben bahara olan özlemim ve inancımla seni, senin şahsında orada bulunan yoldaşları kucaklıyorum. 

Göndermiş olduğun yeni yıl hediyeni aldım. Dostlarımdan, yoldaşlarımda bir şeyler bana ulaştığında bu beni her zaman çok mutlu etmiştir. Bu yüreklerden akıp gelen her bir sözün, harfin benim için değeri çok büyüktür. Ve bu değer çok güzel insanların yüreklerimizde bıraktığı derin boşluk sonrası da daha büyük anlam kazanmaktadır. 

’DOSTLAR HAYATA AÇILAN PENCERELER GİBİDİR’ diyorlar. İnsanın ne kadar çok penceresi varsa o kadar aydınlığa, çokluğa kavuşur.  Penceresi az olanlar için hayat fazla aydınlık ve sıcak olmaz. Benim de hayata açılan pencerelerim çok olmasa da vardır. Her zaman olanların yarattığı ışık ve ısıdan beslendim. Yüreğimi, hayatımı da bu değerlerle besledikçe her zaman asıl olana daha fazla yaklaşır oldum. 

Demek ki insan bir kez daha hangi kaynaktan, nasıl beslendiğini unutmamalıdır?  Hele bizim gibi insanlar açısından bu daha fazla bir önem taşımaktadır. Çünkü biz hayatı hep yangın ortalarında, uçurum başlarında tanıdık. Bu nedenle hayatla sınavlarımız çok çetin, şiddetli oldu, olmaya devam ediyor. Hayatı anlamlı yaşamak isteyenlerin kavgası her çağda çetin olmuştur. Okudukça, duyumsadıkça daha fazla anlamaya çalışıyoruz. Hayata dair, dostluğa dair yeni değerler ile büyüdükçe, eski değerlerimizi de bir bir sorguya geçiriyoruz. 

Biliyoruz ki yeni değerler eskinin eleştirisi ve yeninin inşası üzerinden gelişir. Yani emekle, mücadele ile. Bununla büyümek insanı ve ilişkilerini daha kalıcı, süreklileşen değerlerle gelişmesine neden oluyor. Bazen eksik kalsam da hayatıma anlam ve zenginlik katan bu kaynaktan her zaman beslenmeye çalıştım. İnsanın ilişkilerinin bir çocuk gibi olduğu söylenir. Bunu belirtirken insanın aklına bir NEDEN sorusu hemen takılı verir. Çünkü çocuklar emekle, sevgi ile süreklileşen değerler ile büyür. Büyükler kendi hayatlarına nasıl değer vermişlerse çocukları da böyle eğitiyorlar, büyütmek isterler. 

Bu nedenle hep sakatlanır, yarım bırakılır çocukluk… Bir de ülkemin acımasız yasaları kıyar çocuklara. İşte bu yüzden sakat, yarım ve yetersiz olur hayatlarımız… Daha fazla sakat doğmasın, yarım ve yetersiz kalmasın diye hayatlar tutunuyoruz kavgaya.

Yoldaşlık, dostluk ilişkileri emeği, sevgiyi şart kılıyor. Yani değerler üzerinde ilerletmek önemlidir. Bu konu da yaşadığımız zorlanmalar, sıkışmalar zaman zaman ilişkileri sakatlayabiliyor. Değer ölçüsündeki farklılıklar ilişki alanında öncelikleri belirleyebiliyor. Çünkü ortaklıklarımız kadar farklılıklarımız da vardır. Sen yazma konusunda beceriksizliğe bağlıyorsun, yoldaşlarına yeterince zaman ayırmamayı da yoğunluğa… Koşullar açısından bunların da bir anlamı olabilir ancak ben yine önceliklere bağlıyorum. Bunu sadece ilişkilerin açısından belirtmiyorum kendine yaklaşım açısından da belirtiyorum. Birçok şeyi düşünebilir, isteyebiliriz ancak nasıl yaşadığımız daha fazla önem kazanmaktadır. 

Hepimizi hayatlarımızda belirleyen değerlerle de varız. Bazen çok acımasızca birbirimizin değerlerini yargılayıp duruyoruz. Ancak insanlara bunu öğretmenin, göstermenin en yakıcı alanının da yine yaşamın kendisi olduğunu biliyoruz. Ben yaşadığım yakıcı süreçten sonra da en fazla bu alanda yani yaşamın neresindeyim sorusu üzerinde yoğunlaştım. Öncesinden bir takım sorgulamalarım olsa da bir yerden sonra fazla ilerletemiyordum. Öğrendiğim doğrularla karşı karşıya gelmekten korkuyordum.  Ve korktuğum da oldu. 

Tüm inandığım doğrular ile karşı karşı gelmiştim. Artık korkularımla yüzleşmek zamanı idi. Ne kaçmak ne ertelemek ne de maskelemek bir işe yarardı. Zaten maskelere kendimi bildim bileli içim hiç ısınmadı ama tümden maskesiz de yaşadım diyemem. Ancak geldiğim nokta da, hayata tekrardan nereden, nasıl yol alacaktım, işte bu benim en temel sorum, sorunum olmuştu. Hayatı bir takım kırıntılar adına hep kıyı da- köşe de yaşamaya çalıştım. Bir de karşımda hayatın orta yerinde durmasını bilen HALİL, DELİLA, NUDA, AVAREŞLER gerçeği vardı. 

Yaşanacaksa yaşam orta yerinde durmasını bilmekle olur. Yaşadım diyebilmek için, yaşamı anlamlıca soluyabilmek için…Bundan sonrası artık hayatla arama örülen sınırları kaldırmak, yaşam adına sunulan bir yerde sonra bir ölçü olarak yaşamda değer haline gelen tüm sahteliklere karşı daha keskin mücadele içinde olmaktı. İşte hayatla kavgam artık bu bulvarda devam ediyor. Hayatıma yeni değerler katmak kolay gelişmiyor ancak bu konuda oldukça kararlıyım. 

Şunu da fark ettim ki insan yeter ki hakikatin takipçisi olsun hayatının her anında yaratacağı değişikler olur. Nice güzel hayatlara sahip olan güzel yoldaşlarımdan biliyorum.  Tanrıların en değme dogmalarını nasıl param parça ettiklerini…

Hiçbir sınıra, engele takılmadan her zaman zulasında emek kadar sevgiyi de eksik etmeyen yoldaşlarımın da bilirim. Gerektiğin de en önde cesaretlice yer alan, binlerce kez ölümü öldürmesini bilen yoldaşlarımdan bilirim. Hayatı dolu dolu yaşayan yüreklerin hikâyesine daha fazla kulak kabartır oldum. Sarya, Armanç, Rüstem, Nazlıcan,  Ruken, Aziz, Rubar ve daha nicelerinin aşklarına daha fazla sarılır oldum. Bunlar büyüten, güzelleştiren değerler ve bunun karşısında küçülten, çirkinleştiren değerlere daha güçlü savaş açtım. Biliyorum süreç ağır ancak ne duygusallık ne de bundan doğan çözümsüzlüğü birbirimize dayatmamalıyız. 

Hep ağlayacak pozisyonda olmak, bir cesaretli söz ve eleştiri yapmamak, hep şikâyet etmek zayıfların, güçsüzlerin yaklaşımıdır.’ Kötü olan güçsüz olandır’ diyen bilgelerin sözüne içten inanıyorum. İşin kötüsü de bu güçsüzlüğü farklı kılıflara büründürerek birbirimize onaylatmaya çalışıyoruz. Oysa bu zaman ki yoldaşlıklar sert esen rüzgârlar gibi olmalıdır. 

Gerektiğinde kartal gibi yükseklerde uçabilmeli, gerektiğinde kar beyazlığı ile yıkabilmeli yüreğini ve gerektiğinde tüm kötülüklerine üzerine sert esebilmelidir. Her zaman direngen, daha fazla direngen olabilmelidir. Bunun bizi daha fazla güçlendireceği kesindir!

Birde şunu ekleyerek bitireyim;  dostluklar, yoldaşlıklar açısından sevgi paylaştıkça daha fazla değer kazanır. Bu konu da bencil olduğumuzu en azından kendi açımda bunu belirtebilirim. Hep beklenti içinde olmak, çok vermeden almak, kaybetmekten ya da kaybolmaktan korkmak ilişkileri daha fazla zedeler. İnsanı da zedeler. Yani kattıklarımızla, yeni değerlerimizle daha güçlü akmasını bilmek gerekir. Ben bu akışın içinde olmaya çalışıyorum.

Beritan yoldaş yazmaya başlayınca bunlar dökülüverdi. Aslında yazacak yani paylaşacak daha çok şey var. Yoğunlaşmalarımı parça parça yazarım. Başta da belirttim, yoldaşlarıma akmaya onlardan olan akışlara her zaman büyük değer biçtim. Daha fazla değer biçmeye çalışacağım.

Durumlarımız genel anlamıyla iyidir. Birim olarak ağırlıkta eğitim çalışmaları ile uğraştık. Kendi çalışmamızı bu anlamda güçlü örgütleyemedik. Yeni yeni bir takım çalışmalar başlattık. Benim derslerim yeni bitti kendime okuma açısından bir plan oluşturdum. Süreci basından takip ediyorum, yetiyor. Kendi açımdan analiz edip yorumluyorum. 

Görüşürsek paylaşırım. Yoğun kar yağışları var. Karlı bir memlekette büyüdüm, karla barışık olan birisiyim ancak yine de zorluyor… Sanırım yaşlılık… Şaka yaptım bilirsin kendimi yaşlı görmüyorum! Sen ve Şilan ve orada bulanan arkadaşlara birkaç film ve dinlediğim ve beğendiğim kitapları gönderiyorum. Bir de Van belgeselini… 

İzlerken kötü oldum. Aslında yazmak istedim ancak yazamadım. Bu da beni incitiyor. Sanki bir borç gibi iki de bir önümü çıkıp duruyor. Yüreğimin güzel memleketini yazacağım.

Birim olarak tüm arkadaşların sana ve orada bulanan arkadaşlara çok selamları var. Jiyan, Berfin, Ferze, Beritan ve özellikle Bese Hozat’ı görürsen çok çok selamlarımı söyle. Aziz yoldaşın şahadeti hepimizi etkiledi. O da senin gibi duygularını fazla belirtmez ama sen yine de ona zaman ayırsan iyi olur. Hepinizi özlemle kucaklıyorum. Aydınlıkla, sevgi ile kal.

 

Sevgilerimle

 

Leyla Agiri

 

30 Ocak 2012