Leyla Agîrî: 8 Mart gerçeği kadınlar için çok şey ifade ediyor

Kadın olmanın anlamını ve onurunu taşıyan tüm kadınların Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü kutluyorum. 8 Mart gerçeği biz kadınlara çok şey ifade ediyor. Birincisi, toplumsal cinsiyetçiliğin kıskacında kadınların yaşadığı derin sorunlar, karşı karşıya kaldıkları katliamlar, ikincisi, tüm bu egemenlikçi politikalar, yaklaşımlar karşısından ‘Ben de varım’ diyen ve bu temelde amansız, yakıcı bir mücadele ortaya koyan kadınlar…  

Dünden bugüne yaşananlara baktığımızda; bu günde kadınlar yaşamın her alanında sömürülmekte, dövülmekte, katliama maruz kalmakta, cinsel bir obje olarak metalaştırılmaktadır. Tüm bu uygulamaların sorumlusu bunları derinleştiren iktidarcı-cinsiyetçi zihniyet ve ona dayalı gelişen yapılanmalardır.

Kadın uyanışının, bilincinin ve örgütlülüğünün geliştiği bir çağdan geçerken 8 Mart gerçekliğine gerekli anlamlar üzerinden yaklaşmak önemlidir. 8 mart gününde, Cotton tekstil fabrikasında diri diri yakılan kadınları hatırlamak ve bu yakıcı direnişin üzerinden gelişen yeni direnişleri görmek ve büyütmek önemlidir.

Erkek egemen zihniyet ve yapılanmalar bilinçli olarak, 8 Mart hakikatini görünmez kılıyor, çarpıtıyor, kadın katliamı, cinayetleri konuşulmuyor, erkek terörünün yüzyıllar boyunca süren ve günümüzde de tırmanan saldırıları kınanmıyor, gündemleşmiyor, kadınları sömüren, öldüren zihniyet ve mekanizmalar görünür kılınmıyor.

Kadınlar cephesinden 8 Mart gerçeğinden yola çıkarak kadınlar olarak daha fazla örgütlenmemiz, ortaklaşmamız ve bu temelde mücadeleyi radikalleştirerek büyütmemiz gerektiğini ortaya koysak da, bu genel bir yaklaşıma dönüşmüyor.  Ortak bir kadın direniş cephesine halen de kavuşmuş değiliz.  Kadın sorununu derinlikli ele alma ve tanımlamada yaşanan yetersizlikler hatta hatalı kimi yaklaşımlar sorunun çözümünde de ortaklaşmamamıza yol açmaktadır…

Bu gün vesilesiyle de şunun yakıcı bilincinde de olmalıyız ki, savaşların, sömürün, yabancılaşmanın, ayrımcılığın, ırkçılığın, cinsiyetçiliğin gündeme alınmaması ve giderilmesine dönük bir bilinç ve mücadelenin gelişmediği, süreklilik kazanmadığı bir ortam ve zamanda kadınlar günü yani kadın hakları söylem düzeyini aşmayacaktır. Bir 8 Mart’ı daha karşılarken bu günün yakıcı gerçekliği doğru okumak ve bu temelde güçlü bir yaklaşım içinde olunması gerektiğini önemsiyorum.

 Bu gün vesilesiyle diğer önemli bir konuda kadın varlığına ilişkindir. Yani dinin, felsefenin, bilimin en temelde sürekli gündem yaptığı ve her bir düşünce yönteminin kendine göre bir tanım ve yaklaşım belirlediği kadının varlık yapısıdır. Yani kadının hakikati nedir, ne değildir soruları da bizler açısından öncelik kazanan sorulardır. Tarihsel toplum bağlamında ele aldığımızda kadın, etrafında yaşamın, toplumun ve insanın bilinç ve ruhunun kurulduğu bir kimliktir. İlk kimlik edinimi kadından kaynağını alır. İnşa edilen egemen erkek ideolojisine egemen tarih içinde tanımlanan kadın kimliğini köklü ret etmek kadar, bunu köklü bir eleştiriden geçirerek aşmak, kadın kimliğini de bu temelde doğru tanımlamak önemlidir. Bunu yaparken de kadını hiçbir biçimde erkeğe göre değil, bir bütün toplumsal kimliğiyle yani varoluşu ile tanımlamak ve bunu temellendirmek gerekir.

Öncelikli olarak da toplumsal cinsiyetçiliğin oluşturduğu kimlik ve rolleri ret etmek, kabul etmemek önemlidir. Bu konu biz kadınlar açısından stratejik mücadele gerekçesidir. Toplumsal cinsiyetçiliğin bize dayattığı kimlikler ve rolleri asla kabul edemeyiz. Yani işe başlarken verili kadın kimliklerini ret ile başlayacağız. Bu konuda köklü ret ölçülerini bilinçte, yaşamda, beğeni ölçülerimizde, davranış ve duygularda radikal bir şekilde gelişmesini sağlayacağız.

Bu ret ölçüleri gelişmeden kadının hakikati ile buluşması mümkün değildir. Kendi hakikatimizle buluşma açısından, kölelik statüsünde tutulan ve bu statü ile bütünleşmiş kadını kabul etmemeliyiz. Ezilen, teslimiyetçi, erkekleşen, özgür irade ve düşünce adına cinsiyetçiliği tersinden geliştiren kadını kabul etmemeliyiz. Kadının gerçekten ne olduğu, nasıl tanımlanacağı, kendisini nasıl var ettiğinin, evrenle, doğa ve toplumla olan ilişki ve çelişkilerinin güçlü bir varlık felsefesine kavuşturulması bu kapsamdadır. Varoluşun doğal diyalektiğini kadında tanımlamak, egemen paradigmanın kısır ve öldürücü düalizminin aşılması ile mümkündür.  Kadın özgürlüğünün çok kapsamlı egemenlikli uygarlık sistemini kadın cephesinden ideolojik ve sosyal bilimsel açıdan çözümlenmesi kadar, alternatif toplumsal sistem inşasını ve düşünce sistematiğini de geliştirmek gerekli ve olması gerekendir.

Önemli diğer bir gündem de feminizmin bu gün yaşadığı sorunlara güçlü bir yaklaşım belirleyebilmektir. Kadının sorunun görünür kılınmasından, bu temelde gündemleştirilmesinde önemli bir rol oynayan feminizm gelinen aşamada yaşadığı sorunlara derinlikli bir yaklaşım içinde olmalıdır. Hem örgütlenme hem yaşam tarzı itibariyle yaşanan sorunlara güçlü eğilmelidir. Örgütlenme, yaşam tarzı, felsefik yapılanma ve militanlık anlamında feminizmin yaşadığı ciddi sorunlar vardır. Toplumsal zeminden kopan, merkezi uygarlığı bütünlüklü, sistemsel ele almayan çözümlemeyen, kendisini de sistem içileşmekten kurtamayan yönlerini köklü bir eleştiri ve özeleştiriden geçirmek gerekiyor.

Kürdistan’da, bölgede yaşanan gelişmelerle birlikte feminist hareketlerde önemli bir gelişim düzeyi görülmektedir. Özellikle feminist akademisyen çevreler kadın sorununu gündemleştirmede, bu temelde tarihsel toplumsal gerçekliğini tanımlamada önemli emek ve mücadeleler içindedirler. Bu çerçevede kadın akademisyen çevrelerle yoğun bir tartışma ve çok sayıda kadın araştırma grupları ve merkezleri oluşmuş durumdadır. Kendi içerisinde elit ve toplumsal dayanakları zayıf kalmış olsa da, zihniyet anlamında egemen paradigmayı ve sistemi çözümleme,politikayı-ekonomiyi kadın eksenli ele alış  çabaları küçümsenmeyecek düzeydedir. Kürdistan kadın özgürlük hareketi olarak bu tür çalışmalara büyük değer ve önem vermekle birlikte bu tür çevrelerle ortak tartışma ve ortaklaşma zeminlerini, platformlarını da geliştiremeye çalışıyoruz.

Kürt kadınları olarak bu 8 Mart’ı gittikçe büyüyen, bölgesel ve dünya çapında etkilerini güçlü hissettiren özgürlük mücadelemizin açığa çıkardığı büyük özgürlük değerleri ile karşılıyoruz. Kırk yıllık görkemli mücadele tarihimizin oluşturduğu kazanımlar Rojava’da gelişen kadın devrimi ile kendisini üst bir aşamaya taşırmıştır. Rojava devrimi ve onu koruma temelinde gelişen Kobani direnişiyle netlik kazanan bir gerçeklik de, Ortadoğu, özgür yaşama ve demokratik sistem gelişiminde önemli bir irade ve örgütlülük ortaya koyan Kürt kadını öncülüğünde biçim kazanacaktır. Bu başarının en temel nedeni, Ortadoğu’da özelde Kürt kadını şahsında kadınlık gerçeğinin bir cins olmanın da ötesinde komünal-demokratik toplum değer yargıları yoluyla direnmesidir. 

Kadının yarattığı kültür toplumsal varlıkla öyle bütünleşmiştir ki binlerce yıl boyunca Kürdistan’a yönelik geliştirilen saldırılar karşısından bile toplumun kendi varlığını koruyabilmesini sağlamıştır. Kadınlık gerçeği ile beş ben yıllık ataerkil sistem arasındaki en keskin çelişkinin kendisini Kürdistan’da dışa vurması tesadüfi olmayıp bu gerçeklikle yakından bağlantılıdır.  Kürdistan’da kadın özgürlük sorunu Önder Apo’nun  özgürlük felsefesi ve politikasıyla toplumsal özgürlüğün merkezine yerleştirilmiş ve evrensel özgürlük amacıyla birleştirilmiştir. Ve bunun somut örneği Kobani’de YPJ öncülüğünde direnen kadın gerçeği ve etrafında gelişen kadın dayanışması ve ortaklaşması oluşmuştur. Kadın özgürlük mücadelesi bu topraklarda toplumun kendi kökleri üzerinde güncelleştirilmesi Rojava devrimi ile önemli bir aşamaya ulaşmıştır. 

Kadın devrimini Ortadoğu ve dünya da yaygınlaştırma kararlılığıyla bu yıl ki 8 Mart’ı karşılıyoruz. Kadın hareketi olarak bölgesel ve dünya çapında yaşadığımız gelişmelerinin yarattığı güçlü ve büyük bir atmosferle bu yıl ki 8 Mart’ı karşılarken elbette yaşadığımız sorunları, acıları ve zorlukları da biliyoruz. Dünyada ve bölgemizde kadın katliamları halen özünden ve hızından bir şey kaybetmeden devam ediyor. En son Musul, Şengal ve Nijerya başta olmak üzere yaşanan kadın katliamları bunun yakıcı örnekleridir. Erkek terörünün vardığı son nokta olan DAİŞ faşizmi, kadınlar şahsında bir toplum kırımını gerçekleştirmek istemektedir. Kobani direnişiyle kırılan bu iradeyi, yaşamın her alanında yenilgiye uğratmak özgürlük mücadelesini derinleştirerek, yaygınlaştırmakla mümkündür.

Dünya kadın hareketi tarihi ve özelde Kürt kadın özgürlük hareketi tarihi bir bütün incelendiğinde tüm bu kazanımların sınırsız bedellerle gerçekleştiğini biliyoruz. Tarih boyunca kadınlar toplumsal statülerinden rahatsızlıklarını, tepkilerini yaşadıkları dönem içinde farklı bir biçimde dile getirdiler.  Toplumsal cinsiyetçiliğin gelişmesiyle birlikte kadınlar toplumsallığın yok olmaması için büyük direndiler. Büyük ve isimlendirilmeyen emek ve bedellerin sahibi oldular. Direnen ilk kadından, direnen direnen kadına kadar verilen hiçbir bedel ve mücadele boşa gitmedi. Kadınların özgürlük mücadelesi gelecekleri açısından çok önemli bir deneyim ve miras oluşturdu. Kadın özgürlük hareketimiz tüm bu birikimleri, deneyimleri, mirası güçlü sahiplenme tutumu içinde olarak, Önder Apo’nun derinleştirerek geliştirdiği özgürlük mücadelesiyle yeni değerler katarak büyüttü, yaygınlaştırdı. Önder Apo’nun sınırsız çaba ve mücadelesi, şehitlerimizin görkemli direnişi ve binlerce Kürt kadının büyük bir tutkuyla yol aldığı özgürlük mücadelesiyle kadın özgürlük hareketimiz yeni bir yüzyılda yeni kazanımları ve başarıları elde etmiştir. 

Nasıl tarih direnen kadınla toplum adına değerlerini korumanın savaşına tanıklık etmişse bu gün de Kobani ve Şengal şahsında direnen Kürt kadının başarısına tanıklık etmektedir. Tüm bu kazanımlar ve değerler devrimsel nitelikte olup alternatif kadın eksenli yaşam ve toplum sistem arayışını somutlaştırıp hızla evrenselleşme potansiyelini yaratmıştır.  Kürdistan kadın özgürlük hareketi olarak sadece Ortadoğu’da değil evrensel düzeyde kadın özgürlük arayışının odaklandığı ve model alındığı bir kadın toplumsallığı haline geliyoruz.

Bu gelişim çizgimize 2015 yılında daha çarpıcı açılımlar ve hamlelerle derinlik kazandırma ve yayma gibi önemli hedeflere de sahibiz. Kadın özgürlüğü açısından da 2015 yılı oldukça önemli bir dönüm noktası ve başarı yılı olma özelliğine sahiptir. Bu gelişmenin en zirvesel gelişimini 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesi ile yapacağımız eylem ve etkinliklerle ortaya koyacağız. Kadın özgürlüğü açısından şimdi tam da eyleme geçme zamanı. Sesimize ses, rengimize renk katma zamanı.

Kendi zamanımıza sahip çıkalım…

8 Mart 2015- Kandil