Leyla’ya Gelen Mektuplar – 2

Leyla Van’a,

 

“Bilirim buz dağıdır özlem eflatun sabahlarda

Bilirim kulaklarım her çınladığında

Özleyenim vardır uzaklarda

Ve yine bilirim ki

Özleyenim özlediğimdir aslında”

 

Canım hevalim özlemle kocaman MERHABALAR…

Öncelikle seni tüm içtenliğimle kucaklıyorum, iyi ve sağlıklı olmanı-olmanızı diliyorum. Sakine hevale mektup yazdım. Ben de onun yoluyla sana, sizlere bir selam vermek istedim. Ben senin güzel selamlarını da aldım. Tarifi olmayan duygulara sahip oldum anlayacağın. Bu mekanlardan size ulaşmak inanılmaz derecede güzel geliyor insana. Unutmak acımasız olduğu kadar unutmamak da bir o kadar erdemlidir insanlarda. Senin gibi güzel yoldaşlara sahip olmak da bir erdemdir.

Leylacığım, bilirsin arkamızda çok tanıdık kaldı. Onların şimdi nerede olduğunu bilmesem de senin yolunla onlara selam yollamak isterim. Dilan Şırnak, Berivan Çiyaye Mazi, Hazal Van, Nalin Afrin, Jiyan Deniz, Cahide Goyi, Doktor Norşin, Şafak ve adını sayamayacağım tüm tanıdık arkadaşlara selamlarımı iletmeni özelde istiyorum. Heval A…’ı da görürsen selam söyle. Doktor Jiyan’ı da. Tüm arkadaşlara tek tek ayrı yazmak istiyordum lakin bizim de bu olanağımız kısıtlıdır. Çıkmama az bir zaman kaldı. Ben hepinizin özlemiyle yaşıyorum. Çıkar çıkmaz sesimi size ulaştırırım. 

Şu an Sakine karşımda oturmuş. Odamız o kadar küçük ki nefes almakta bile zorlanıyoruz desem abartı olmaz. Sakine çok hoş bir bayandır, arada bir kulaklarınızı çınlatıyoruz Canım hevalim, sağlık ve moralin nasıldır? Yüreğim hep sizinledir. Zamanın anlamsızlığıyla savaşıyoruz. Günler burada çabuk geçmiyor. Güneşin doğuşu ve batışı hep mazideki anılarda kalmış bizde. Tek umudumuz sizlerin dışarıda olmanızdır. Biz tüm arkadaşlar olarak bu umutla ayakta kalmanın savaşımını veriyoruz. Umarım en yakın zamanda yüz yüze oturup konuşmanın olanağını sağlarız. Dilekler hep özgürlükten yanadır canım hevalim.

Değerli hevalim, bu dar mekanlarda sizden haber almak çok güzel oluyor. Zaman tüm gizemlerin şifresidir insan beyninde.  Hep olmaz’ı, gerekeni yaptık. Umarım hayallerimiz bir gün özgürlüğü yakalar. Çünkü aradığımız anlam yapmış olduğumuz tüm anlamlarda değer bulur. Değer de senin gibi yoldaşları bulmakla yaşamı renklendirir insanda. 

Evet canım hevalim, dedim ya, oralardan kopmak ruhu tutsak etmek kadar zordur. Şu an tek hayalim gelip hepinizi tekrardan görmektir. Bunun için çaba harcadığımı söylemek isterim.  Söz çoğu zaman anlamı anlatmaz. Ki ben de şimdi yaşadığım duyguları anlatmakta zorlandığımı bildirmek isterim. Umarım duygularımı anlıyorsundur…

Sahi Evin Goyi nerde kalıyor? Tanıyorsan benden çok selam iletmeni rica ediyorum. İsimleri saysam yapraklar yetmez. Ama tüm arkadaşları tekrar andığımı bilmenizi özelde de isterim. Sevgi bir ateş parçası gibidir. Şu an da en çok da biz bu ateşin sıcaklığını hissediyoruz. Anlatım bu bağlamda zorlaşıyor bende, bizde…

Dünden beri size yazıyorum. İnan hiç yorulmadım. Özlemlerimin somutu şahsınızda gideriyorum. Bana bir anlam ve önem veriyor tüm bu satırlar… Anlatım bu yüzden iyi geliyor ruhuma. Sakine durmadan karalama yaptı. Malum listemiz kabarık olunca bizler de uzun yazmak istedik. Haliyle çok olduk

Değerli hevalim, senden bir ricam olacak! Yerimde bir akarsuyun önüne git ve tüm elbiselerini çıkartıp içine dal. Sonra “Bu Özlem içindir” de. Sen bunu yaparsan benim özlemlerimi gidermiş olursun! Bu iki aydır banyo için bizlere su verilmiyor. Eh biz de ördek gibiyiz ve gerçekten eskiden nerede su görüyor olsaydım içine dalardım. Ama şimdi bırak özgürlüğü su bulmak bile tam bir işkence gibidir. Ki koşullar burada çok zordur. Neyse sizler de az rahat sayılmazsınız. Bunun tartışması bile ayıp kaçar. Öyle değil mi

Değerli hevalim, bizi soracak olursanız iyi sayılırız. Tek merakımız sizlerin iyi ve sağlıklı olmasıdır. Genelde olan gelişmeleri takip ediyoruz sınırlı da olsa. Yanımda olan tüm arkadaşların sana, size çok selamları var. Sen de dağlara, kuşlara, çiçeklere, hayvanlara, rüzgarlara, yıldızlara ve yoldaşlara çok çook selam söyle. Hepsini teker teker öpüyorum. İyi ve sağlıklı olmalarını diliyorum.

Leyla heval, olanağınız olursa bizlere resimler çekip yollarsanız iyi olur. Şu an radyomda Sezen Aksu “Ben bu yüzden hiç kimseden gidemem” parçasını söylüyor. Sana ve sizlere gelsin. Tüm arkadaşlar bu kadını severler. Benden herkese gelsin. Dedim ya özlemler anlatılmaz, yaşanır. Biz de en büyük özlemleri yaşıyoruz şimdi. Geleceğe dair tüm umutlarımız dinç ve güçlü olsun diye direnç gösteriyoruz. Eh, sizler de işin ucunda olduktan sonra pes etmek çok büyük bir ayıp kaçar. Katılacağını bildiğim için o zaman en erdemli hevalliğe ulaşmak için yeminli olduğumuzu anımsıyorum ve böyle de devam edeceğini çok iyi biliyorum.

Daha fazla seni yormadan selam kelamlarıma son vereyim. Kalan tüm konuşmamış sözleri  buluşmaya bırakıyorum. Kelebek dokunuşunda hepinizi teker teker öpüyorum. Sizler, umut taze olsun bizde. Sevgiler. Esen kalın

Özlem Goyi- Siirt E Tipi  Kapalı Cezaevi

20/07/2008

 

**

BİR MAHKUMUN KAVALI

“Özlemle ağlar zindanda bir kaval kadar güçlendirir

Artırır acılığını ezginin

Uzaktan geçitler ve ırmaklar ötesinde

Yalnız bir kadın

Çıkar kuleye

Sonsuz bir hüzünle çevreye bakmak için” (Ho Chi Minh)

 

Sevgili Leyla heval, öncelikle seni tüm içtenliğimle kucaklıyor, öpüyorum. İyi ve sağlıklı olmanı diliyorum. Sizleri çok özlediğimi özelde bilmenizi istiyorum. 

Evet sevgili hevalim, bu mektuba nasıl ve nerden başlayacağımı bilmiyorum. Bana yazdığınız satırlarla ve bana vermiş olduğunuz moralle kanatlarım hala inmiş değildir. Duygularım hala satırlarınızı dinlediğim günde taze kalıyor.  Kalemim ellerimde titriyor ve boğazım doluyor halen. İnan sözcüklerim zorla çıkıyor ağzımdan. Dünyanın edebiyatını getirsem benim bu ruhumdaki satırları ifade edeceğini tahmin edemiyorum. Yani satırlarımın beni anlatamayacağını bilsem de yazmaya çalışacağım. Yine de bazı satırların duyguları ifade edeceğine inanıyorum. Satırlarım şu an kuş gibi uçuşup yıldızlara karışmış durumdadır. Anlayacağın kağıt üzerinde olsa da yazı yazmak bayağı zor oluyor. Gökyüzündeki yıldızları saymak ne kadar zorsa duygularımı anlatmak da o kadar zordur. Ayrıca karşımda sen olunca bu duygularım daha bir zorlaşıyor.

Evet güzel hevalim, geçen hafta radyoda bana yazdığın mektubu dinledim. Yıllardan sonra senden bir mektup almak beni çok sevindirdiğini bilmeni isterim. Öte yandan da çok duygulandım. Satırlarını arkadaş okurken ben de ağlıyordum. Sanki karşımda sen vardın ve tüm duygularımı aktardım sana o an… Kademleri kırılmış gibi oldum. İnan yerimden bile kıpırdayamadım. Tüm özlemlerimi ağlamalarımla bıraktım. Satırların beni geçmiş yıllarıma götürdü. Her ayrılmanın bir bedeli vardır. Benim de böyledir biraz. O günleri asla unutamıyorum. Hafızamda, yüreğimde izi var o günlerin. Ben bu izleri hiç silemedim. Sizden ayrılmak benim özgürlüğümden uzak oluşuma benzedi. İşte derin izler böyledir biraz… Beni anlayacağını umuyorum. Öyle değil mi? Yıllarca senden uzak kaldım, bunun izi de bende hala duruyor. Öte yandan da acılar insanı çok güçlendiriyor. Şu an bu acının bana vermiş olduğu güçle sana, size yazıyorum. Acılar beni de olgunlaştırdı işte… Acıların güçlülüğünü yaşıyorum anlayacağın. Özelde de bu mekan insanı çok duygusallaştırıyor.

Evet güzel hevalim, nameni gözyaşlarımla dinledim. Cevabını da aynı şekilde yazıyorum. Yani seni andıkça tüm duygularım kabarıyor. Seni andıkça geçmişim aklıma geliyor. Yıllar da geçse insan yaşadığı anlamlı anılarını unutamıyor. Hayatın öteki yüzü de biraz böyle olmalıdır. Ben de bu duygularımı böyle anlatayım. Zaten sen şimdi beni anlıyorsundur.

O zamanda olan yetmezlikleri unuttum sayılır. Size karşı bir tepkim yok. Eskiden kabullenemiyordum ama sonra duygularım beni yendi. Şimdi o zamanki arkadaşları özlüyorum anlayacağın. Vicdan azabına gerek yok. Rahat olmalısınız. Seni özellikle affettim. Çünkü sen çok özel bir insansın. Sana kızgınım, o da şimdiye kadar niye mektup yazmadığındı. Seni hep soruyordum. Gerçekten de seni hiç unutmadım. Unutmaya da niyetim yok Kısa bir zaman birlikte kaldık. Ama yerin çok özel oldu. O zamanlarda birlikte kaldığım birçok arkadaşı unutmam mümkün değildir. Özlem ve hasret bir hastalık gibidir anlayacağın. Ben şimdi tam pencere karşısındayım. Gökyüzünü az da olsa görüyorum ve ruhum ferahlanıyor. Eskiden bir tepeye çıkıp ay ışığını izlemeye koyulurdum. Ama şimdi bunu yapamıyorum. Kanatları kırılmış bir kuş gibiyim. Pencere benim nefes kaynağımdır anlayacağın.

Evet canım hevalim, o dönem niçin kızdığımı sen de biliyorsun. Bir kadın olarak o dönem benim açımdan önemliydi. Benim özgürlüğe olan arayışlarım tüm hayallerimin üstündeydi. Fakat bunlar yakalanmamla yok oldu. Yolculuğum yarıda kaldı anlayacağın. İşte şimdi bu renksiz duvarları çekmek zorunda bırakılıyoruz… Aslında burada en büyük bedelleri ödediğimi biliyorum. Lakin insan buralarda çok sıkılıyor da… Revan’a yazdığım yazıyı okumuş olmalısın. Ki okumamışsan okumanı istiyorum. Duygu ve düşüncelerimi sınırlı da olsa aktardım. Sizleri çok özlediğim için yazıyorum. Çünkü bu satırlar yüreğimizin ifadesidir de.

Evet canım hevalim, durumun, sağlığın nasıldır? İyi olmanı tüm içtenliğimle diliyorum. Kendine çok iyi bakmanı istiyorum. Gelecek yıllarda seni dinç görmek istiyorum. Beni de soracaksan iyi sayılırım. Sağlık ve moralim de iyidir. Beni en çok üzen, sizden uzak oluşumdur. Bunun ötesi ben çok iyiyim. Revan, size emanettir. Lütfen ona çok iyi bakın ve koruyun. Yakında buluşacağımıza inanıyorum. 

Evet canım ve güzel hevalim, istemeyerek namemi sonlandıracağım. Özlem de sana yazacak. Tanıdık tüm hevallere selam ve sevgimizi iletmenizi rica ediyorum. Yanımda bulunan tüm arkadaşların sana selamları var. Seni de tüm içtenliğimle kucaklıyor, öpüyorum. Hayat ummadığımız yerde bize sürprizleri gösterir. Umarım en yakın zamanda tüm yüreklerimiz kavuşur.

Canım hevalim, tekrar söylüyorum, yarınlar için çok çalışılmalı. Ama kendinizi de korumalısınız. Umutlarımız ve hayallerimiz sizlere bağlıdır. Bunları anlatmamın nedeni burada sizin özlemlerinizle yaşadığımızın anlamıdır. Yüreğinde hep mutluluk ve sevinç eksik kalmasın. Özlemler buluşmak için, anlam buluyorsa eğer çalışmamız bunun için. Seni seven hevalin. Sevgi ve saygılarımla.

Emel ( Sakine)- Siirt E Tipi Kapalı Cezaevi- 20/07/2008

**

“Canım arkadaşım leyla,

Sevgiyle, özlemle yürekten merhabalar güzel yoldaşım. Yılların, yolların, ayrılıkların özlemiyle dolu yüreğimden sıcacık sevgilerimi yolluyorum hevalime, özlediğim gülen yüzünden öpüyorum seni.

Sevdalandığım o asi dağlara hasret kalmışım buralarda. Dağ zamanlarını özlüyorum… Dağ çocuklarını çok seviyorum. Şu serin yaz sabahında Avaşin’e uyanmayı çok isterdim… Böylesi bir ayrılığı hiç düşünmemiştim. Zamansız bir ayrılık hangi söze sığar ki Leyla? İçimde birikenlere yeter mi kelimeler? Ama yüreğin aşamayacağı uzaklık yoktur yoldaşım. Anılarda ayrılıklar son bulur. Yalnızca unutulmalardır aşılmaz olan.

Bir merhabanın sevincini hiçbir şeye değişmem canım. Bana yaşattığın/ız duyguları dile getirmekte zorlanıyorum şu an. Unutulmadığını bilmek, hissetmek büyük sevinç yüreğimde. Yürekten teşekkürler hevalim. Dünyanın en güzel insanlarıyla heval olduğum için çok mutluyum. Unutulmaz güzellikte canlar tanıdım. Yürekten, candan paylaştık, sevdik, yaşadık hayatı. En büyük acım yitirmek ve geride kalmak. Her yitirişte bir parçam daha kopup gitti-gidiyor yüreğimden.

Beritan, Xazır yeşilinde bakıyor yüreğimin kıyısında… Sorxin, bir çocuk gülüşü-düşü özlemimin… Anılarla dalıyorum yaşama biraz da canım. Yaşadıklarımız en büyük zenginliğimizdir değil mi? Nasıl hatırlamam uzun yolculuklarımızı? Goste yamaçlarında takılı kaldığımız o uçurumları…yıldızlara yakın yürüdüğümüz zirveler… adımladığımız patikalarda kalan izlerimiz… Deşte Kafya’nın yemyeşil bir deniz gibi Xazır’a akışını… Ergenenin buz gibi suyunda soluklandığımız molaları… Süleyman’ın cevizlerini(!)…Meşe gölgesinde uzanmış sohbetlerimizi… Yarım kalmış her şey bir özlem şimdi içimde.

Sevgili hevalim, umarım özgür zamanlarda uzun uzun anlatacağız yaşanmış yıllarımızı… Güneş Heval de uzunca yazmıştır sana buraları. Ben her şeye inat iyi olmaya çalışıyorum. Mahkemem müebbetle sonuçlandı. Güneş Heval’le bir ömür birlikteyiz artık Öyle bir ömür uzayacağını sanmıyorum özgürlüğün. Ama bedeli dört duvarda bir ömürse koymuşuz ortaya yüreğimizi canım.

Seni, sizleri hep merakla, özlemle anıyoruz. İmkan oldukça yazarım size. Ulaşır mı yazdıklarım ve yazma koşulun olur mu bilmiyorum!? Ama bir selam da olsa hep beklediğimi-zi bilmelisin. Selam yollayan arkadaşlarla birlikteyseniz hepsine kucak dolusu sevgilerimi yolluyorum. Şafak, Nalin, Beritan, Saadet, Şerda adını yazamadığım her bir canımı kucaklıyorum. Adar’a uzunca bir mektup yazmıştım. Sanırım ulaşmadı eline. En çok özlediğim, aradığım bir canım da Adar. Güneş de çok sevmiş, bağlanmış Adar’a. Birkaç satır da olsa yazsaydı, sesini duyabilseydik çok sevindirir bizi. Güneş ile ne zaman bahsetsek Adar’dan oturup ağlıyor çocuk gibi. Sormak istediğim o kadar çok arkadaş var ki… Genç Herekol nerede, ne yapıyor acaba? Büyümüştür artık. Rumet’in selamlarını dinlemiştim. En son Halep’te görüşmüştük onunla. Kalede çektiğimiz bir fotoğrafımız var, çıkarıp bakıyorum hep. Tek istediğim yeniden tüm sevdiklerimle buluşmak.

Kendine, birbirinize çok iyi bakın canım yoldaşım. Can acılarınız düşmesin yüreğimize. O kadar yitirişin ardından artık hiç kimseyi kaybetmek istemiyorum. Yüreğim ne kadar korur bilmiyorum ama tüm kalbimle sizlerleyim. Bitimsiz özlemimle kucaklıyorum seni, her birinizi…

Güneş’in ülkesinde özgürlükle buluşacağımız günlerin özlemiyle, umuduyla hoşça kal hevalim. Herkese yürekten selam ve sevgiler. Sonsuz sevgimle…

Aryen-(Malatya cezaevi) 5 Temmuz 2009

**

“ Sevgili Heval Leyla Wan,

Çocukluğun düşleri arasında her zaman yaşaman dileğiyle MERHABA;

Yıllar sonra sana yazmak tuhaf bir duygu. Zindanda mektup yazmak, mektup almak genç bir kadının veya genç bir erkeğin sevdalanması gibi bir şeydir. Sevdiklerinden sana, senden sevdiklerine en yakın, en içten yoldur. Yazdığın her satıra yüreğinden bir parça nakşedersin. Sanki özlediklerine o an kavuşuyor, onlarla konuşuyor gibisin. İnsanın içi serinliyor, aydınlanıyor. ( Sanki içim karanlıkta kalmış gibi yazdım mirate.) Bu söylediklerim her mektup için geçerli değil, bazı mektuplar yazılmak için yazılır laf aramızda. Ama sevdiklerinle, ortak anıların sahibi olduklarınla yazışmak bir başkadır. Kalbinin gümbür gümbür attığını, damarlarındaki kanın iyi dolaştığını hissedersin. Benim şu anki durumum yazdıklarım gibidir.

Durumumuzu sormuştun(uz) ya hevale min, ne diye böylesi zor, anlatılması güç sorular soruyorsun ben gibi kalemi ketum bir kadına? Kalemimin anlatma kabiliyeti, sıfırın altında bir derece. Bu bir dereceyle ne kadar anlatırsam senin bahtına, tahtına ( gerçi bir tahtın da yok ya, neyse) Kalemim pek sıkıntıya gelemeyen kalemlerdendir. Az biraz keyfiyetçiyiz de! İlgililere duyurulur 

 Zindan malikenimizi anlatmadan önce, yılların halk deyimini malikanemize nasıl uyarladığımı yazayım: Burası kuş uçmaz-gerçi çatısına bolca güvercin konar- kervan geçmez Midyat malikanesi. Gerçekten de yıllardır malikanemize birkaç yeni arkadaş dışında yeni arkadaş gelmiş değil. O kadar çok istememize rağmen gelen olmadığı gibi gidenler var. İki üç ay sonra cezası biten dört arkadaş var. Sapa bir yerdir şatomuz. İki ayrı odada kalıyoruz. Ülkedeki zindanların çoğu oda sistemidir. So açılan D tipi ve F tipi dışında. Topu topu on üç kadın yoldaşız. Günün ilk aydınlığında, gecenin son karanlığında hep aynı mekanda kalıyoruz.

Sekiz arkadaş 36 yılcık ceza alanlardanız. Bir arkadaşın yaş küçüklüğünden cezası yarıya indi ve bu yıl dışarı çıkacaklar arasındadır. Hafta içi her gün diğer odadaki kadın arkadaşlarla görüşüyoruz. Tam gün değil, sadece iki saat. Kapalı ve açık spor salonuna haftada iki gün bir saatlik voleybol oynamak için gidiyoruz. Ne oyun ama ha! Herkes oynayamıyor, fiziki nedenler istemediğin kadar fazla. Top oynamak için kala kala iki kito bir pito kalıyoruz. O da zindanlara şenlik! Ha bir de avuç kadar mavi gökyüzümüz ve bu gökyüzümüzün altında çerden çöpten yeşerttiğimiz çiçeklerimiz var. Bu gezegende içeri toprak vermek “YASAK”. Her yer beton, demir kapılar (amma da dramatize ettim ha!) Odalarımız basında bolca reklamı yapıldığı gibi “dubleks”, üst kat yatakhane alt kat yemekhane, TV izleme ve kütüphane yeri. Herkesin bir ranzası, bir dolabı, bir sandalyesi var. Sabahları okuyor veya yazıyoruz, öğleden sonra diğer odadakilerle hasret gideriyoruz, akşam serinliğinde – tabii önceden havalandırma birkaç kez yıkanmışsa serin olur,yoksa…-toplu veya bireysel şarkı, türkü eşliğinde akşam voltası atıyoruz. Gökyüzü daha tam olarak yıldızlarını sergilemeden kapılar kilitlenir, küçük havalandırmamızla vedalaşırız, ta ki sabahın altısına kadar. Kapı açılır ve rutin işler devam eder. 

Zindana alışılır mı diye sorarsan ruhun her gün, her an firari olsa da zindanda oluşunu yadırgasan da hayallerin, sohbetlerin hep dışarısı olsa da insan zindana alışıyor maalesef. Alışmamak gerekir denilse de söylem başka yaşanan başkadır. Alışıyorsun işte. Çünkü alternatifin yok. Düşünsene gördüğün her rüya büyük, yeşillik, ferah sahalardır. Eski yaşadıkların, sevdiklerin veya hiç yaşamadığındır. Yıllardır zindandayım halen helikopter geçtiğinde bir şeyleri kamuflaj etme refleksi gösteriyorum. Rüyalarımda çayışmalardayım. Bir operasyon olduğunda kendimi bazen dua ederken buluyorum. TV haberlerini pür dikkat izliyorum. Arkadaşlar takılıyor: “ TC kendi emekli generallerini  TV’ye çıkarıp konuşturuyor, bizim emekli generallerimiz de siz olmuşsunuz, bari önünüze bir harita alın.” Adımız emekli generale çıktı. Her gazete sayfasını yüreğim ağzımda çeviriyorum. Bazen bakmıyorum da. “Ya yeni canlar toprağa düşmüşse?..”

Peki por drej hevalim, sen nasılsın, görüşmeyeli bir gün mü bir asır mı oldu? Esprili yazmaya çalıştım, bu kez pek başarılı olamadım. Bu seferlik böyle daldan dala hoplayarak yazdım. İdare et artık. İnsan kusurlarını yoldaşına gösterir ancak, değil mi?

Buluşacağımız, görüşeceğimiz güne kadar seni sana ve yoldaşlara emanet ediyorum. Kendine çok ama çok iyi bak. Seni yılların özlemiyle sımsıcak kucaklıyor, öpüyorum, öpüyoooruuumm…

Yüreğinde hep güneş doğsun. 

Tüm arkadaşlar sana ve hepinize sevgilerini gönderiyorlar. Özellikle Heval Roza “ hepinizi özlemle öptüğünü, yazamadığı için kusuruna bakmamanı “ söylüyor. Mektup kağıdının süsünü yapma işini zevkle üstlendi. Onun eserini beğendin mi?

NOT: Serhat (Pardon Serhıldan yazacağıma Serhat yazdım) Serhıldan Mardin’in sana bol bol selamları var, 2 ay sonra cezası bitiyor. Seni öpüyor.

Kimlikteki ismim Fatma Özbay

Sevgilerimle

Raperin Firaz- Midyat Cezaevi-08/08/2008

**

“ Sevgili Ablam’a,

Yıllar sonra sana tekrardan yazmak çok güzel bir duygu, sevinç ve heyecandan nereden başlayacağımı bilemiyorum, aslında sana anlatmak ve seninle paylaşmak istediğim o kadar çok şey var ki hepsini biriktiriyorum bir gün kavuştuğumuzda bolca başını ağrıtacağım şimdiden diyeyim, benim canım ablam seni hem çok özledim hem de çok görmek istiyorum. Benimle ilgili her şeyi Günay abi sana anlatmıştır, o yüzden pek bunlardan bahsetmek istemiyorum,  Viyana’dayım, bir pota şirketinde şoförlük yapıyorum, sıradan bir yaşamım var, siyasi statüsüne nokta koyan herkes gibi, sıradanım, kendimce hayatıma yeni anlamlar, mutluluklar katmaya çalışıyorum, moralim ve sağlığım iyi, bir sorun yok, buradaki etkinliklere fırsat buldukça katılıyorum. Bazen derneğe de gidiyorum. Arkadaşlarla kontağım var, görüşüyoruz, konuşuyoruz, yalnız şunu söyleyeyim hiç kimse ve hiçbir ilişki oradaki ilişki ve dostluklar gibi değil, oradaki tüm arkadaşları çok özledim, hepsini çok seviyorum, hepsi benim için çok değerli ve hep de öyle kalacak. Herkes tercihini kendi iradesi ile yapıyor ve elbette olumlu olumsuz tüm sonuçlara da katlanabilmeli. Yalnız şunu diyeyim ne katıldığım için ne de ayrıldığım için pişmanlık duymuyorum. Kaldığım süre boyunca emekle ve onurlu  yaşamaya çalıştım. Bıraktığımda da saygımı gösterdim. Asla ne kim olduğumu ne de nereden geldiğimi unutmadım. Ruhum da kalbim de sizlerin yanında.

Arka sayfaya dönerken ilk başlarda kurduğum cümle aklıma geldi.( pek kendimden bahsetmeyecektim)

Günay abinin oraya gelmesi çok iyi oldu. Hepimiz çok sevindik ve şunu söyleyeyim dağ havası ona bayağı iyi gelmiş bence. Siz sık sık davet edin, o da seni çok özlemişti. Müthiş bir moral oldu hepimiz için. Çok sevindik, bol bol sohbet ettik, anılarını paylaştı, bunlar çok anlamlı mutluluklar, bizlerin vicdanlarında er geç hak ettiği yeri alacaktır. 

Sevgili ablam (Leyla Yoldaş) tüm arkadaşlarıma selamlarımı ilet ve hepsini çok sevdiğimi ve özlediğimi ilet. En çok da C… arkadaşa, benim örgüt içinde örnek aldığım en çok değer verdiğim o büyük insana özellikle selamlarımı söyle. Karalarımdan dolayı beni sizler yargılayabilirsiniz, eleştirirsiniz, bu sizin doğal hakkınız, bir şey demiyorum, ben şu an fırsat bulmuşken sevgi ve özlemlerimi dile getirmeyi daha öncelikli gördüğüm için duygularımı dile getirmek istedim. Aradan geçen 6 yıldan sonra dönüp de geçmişi değerlendirmek gerekli de değil, sonuçta olgun, yetişkin, belirli hayat tecrübesine sahip insanlarız. Herkes kendi yolunu çizer, ebedi olan dostluktur, sevgidir, yaşanılan paylaşımlardır. Benim tüm arkadaşlara, o coğrafyaya, oranın havasına, suyuna, her şeyine olan sevgim sonsuzdur, bunu bilin bu yeter bana. 

Sen benim annem gibiydin. İlk önce bu gelir. Sonra da ablam ve sonra yoldaşımdın. Lütfen fırsat buldukça bana yaz kendinden ve arkadaşlar hakkında. Eski yazışmalarımızı halen saklıyorum, bazen tekrar tekrar okuduğum oluyor.

Güzelliğinden hiçbir şey kaybetmemişsin. Hep gülümse, gülümsemek bu ailede en çok sana yakışıyor. Hepimizin hayali seni tekrardan görebilmek. Figo seni çok özlüyor. Bazen görüşüyoruz, o eski günlerimizden bahsediyoruz. İçimizdeki hasreti kağıda dökmek bile çok zor. Çünkü bunu anlatabilecek sözcükler yok, edebi yazı yok, kelimelerin büyüsü bile yetmiyor sana olan hasreti anlatmaya. Bir oğul, bir kardeş ve bir yoldaş sıcaklığı ile kucaklıyorum seni. Görüşeceğimiz güne kadar biriktiriyorum özlemimi, sen çok ama çok seviyorum.

 Azad ( Tarih yok)

**

Sevgili Leyla,

Sana özlem ve sevgilerimle birlikte sağlık ve iyilik dileklerimi gönderiyorum. Umarim iyisin. Umarım her şeye rağmen iyisiniz… 

Gönderdiğin paketi aldım… Fotoların birkaçını aileyle paylaştım, sevindiler. Ayrıca onların da çok selamları var. Onlar da özlemlerini, sevgilerini ve iyi dileklerini ilettiler…

Bana gelince; Evet, eski yerime döndüm. Yeniden yerleştim. Politik sıkıntılar bir yana ama bu tür sıkıntılar daha bir yıpratıcı oluyor. Almanya’dan dönerken kesin dönüş yapmıştım. Evimi bırakmış, burayla ilişkimi önemli oranda kesmiştim. 20 yıllık ülke özleminin ( mala mine) ardından giderken arkama bile bakmamıştım. Orada kalmak, kalan ömrümü orada tamamlamak üzere gitmiştim…

Neyseki kısa sürede yanıldığımı anladım.  Büyük bir heyecan ve mutlulukla geri döndüğün ülke benim geride bıraktığım ülke değildi. İlişkiler, değer yargıları, siyaset tarzı, yaşam biçimi vd. her şey tepeden tırnağa değişmişti ve toplum hızla çürümekteydi. İnsan uzakta olduğunda ve bir gün döneceği umuduyla yaşadığı için kör oluyor. Ülkeden uzakta olan gerçeği göremiyor. Görse kabullenemiyor. Sürgün psikolojisi kabullenmeye izin de vermiyor. Çünkü gidebileceğin, kendini özgür ve mutlu hissedebileceğin bir ülken yoksa, uğrunda döğüştüğün değerler yerlerde sürünüyorsa şayet sürgünde dayanmak, hele hele mücadele etmek mümkün olmuyor.

Hayat ise affetmiyor; bütün acımasızlığıyla insanın kafasına kafasına vuruyor.  İçindeki değerler, seni sen yapan o güzide değerler güçlü olmasa düşmen, ayaklar altında ezilmen, rezil rüsva olman işten bile değil. Ama sen direniyor, içindeki limana sığınıyor ve yediğin darbelere rağmen düşmüyor, ezilmiyor, seni tüketmek isteyenlere fırsat vermiyorsun…

Bu duygularla Van’dan İstanbul’a oradan da Köln’e doğru yeni bir yolculuk yaptım. Zorlandım, çok sorun yaşadım ama yeniden kendime küçük bir hayat kurdum. Buradayım artık. Gelişmeleri şimdi bu deneyimin ışığında ele alıyor, daha çok da izlemekle yetiniyorum. Epey bir süredir yazmıyorum. İçimden gelmiyor. Sadece izliyor ve okuyorum… Eski defterleri kapattım ve bir daha açma niyetim yok…

Yazdıklarına katılıyorum. Ne acı ki Ortadoğu’da dengeler yerine oturuncaya kadar bu planlanmış kaos ve keşmekeş devam edecek. Bölgenin dizayni bölge halklarının yerine küresel güç odaklarının çıkarları ekseninde gerçekleşecek gibi görünüyor. Ortadoğu’nun zenginlikleri başına bela edilmiş…Küresel sistem yeni nesilleri de çıkarlarına kurban edeceğe benziyor. Umarım öyle olmaz ama ben umutlu değilim… 

Kürtlere gelince; Rojhelat, Başur ve Rojava’da ne olur, neler yaşanır bilemem ama kuzeyde müzakere ve anayasal çözüm dışında bir başka yol göremiyorum. Çözüm Süreci bence bu anlamda kıymetliydi ama Kürt siyaseti de bunun kıymetini bilmedi. Tarihi bir fırsat heba edildi. Yine o noktaya gelinecek ama onca acı ve kayıptan sonra..Sanırım Rojava’da sistem yerine oturunca ve statü kazanınca kuzeydeki savaş da sona erecektir. Gidişat ve eğilim bu yöndedir…Bakalım artık…

Neyse, sen kendine iyi bak, seni özlemle ve sevgiyle kucaklıyorum…Ayrıca lütfen mektubunda söz ettiğin bütün arkadaşlara sen de benden çok selam söyle…

Mektubumu İranlı şair Sohrab Seperi’nin çok sevdiğim bir şiiriyle noktalıyorum. Sana onun kitabını getirmiştim sanırım…

Kaşanlıyım

geçinip gidiyorum

bir lokma ekmeğim, azıcık aklım

iğne ucu kadar bir zevkim var.

ağaç yaprağından iyi bir annem

akan sudan iyi dostlarım var…

Günay, Mart 2016, Köln

**

Merhaba sevgili Leyla

Canım yoldaşım, özlemle sevgiyle tekrardan merhaba. Mektubunu gecikmeli aldım. Malum yollar ve koşullardan kaynaklı geç ulaşıyor. Neyse yoldaşlardan mektup almak kadar mektup beklemenin de zevk veren bir yanı var.

Yazdıklarını paylaşıyor ve anlıyorum. Hepimizin ayrı yerlerde de olsa yaşadığı duygu ve düşünceler. Mekan ve zaman değişse de bizlerin yaşadıkları benzer. Bu nedenle birbirimizi anlamakta ve içinde bulunduğu ruh ve duygu halini tahmin etmekte fazla güçlük çekmiyoruz. Bu nedenle hikayelerimiz aynı, bizi anlatıyor. Sen bende ben sende gibi. Adlarımız değişse de kimlik bir.

Evet can yoldaşım, durumunun tüm zorluklara ve yaşadıklarımızın yüreğimizi incitmesine rağmen iyi olmasına sevindim. Devrimcilikte biraz böyle, ağlarken gülmeyi ve sevinmeyi becerebilmek. Biz de gülmek ve sevinmek için devrimciyiz zaten. Önderliğimizin hepimizde yaşayan yönü bu olsa gerek. Onun yarattığı kişilik ve güç bizi ayakta tutuyor. Biz direngen ve dirayetli olmak zorundayız. Acılar büyüdükçe sevinçlerimiz ve hayallerimiz büyüyor. Büyük acılar büyük sevinçlerin yaratıcısı. Bir de Ortadoğu ve Kürdistanlı olunca acısızlık düşünülebilir mi? Biz acı çekmek için bu dünyaya gelmedik. Biz acıyı bal eyleyen bir coğrafyanın içine doğduk. Ortadoğu acıları dolu bir kıta, bizim şansımıza bu bölgede dünyaya gelmek varmış. Biraz daha az acısı olan ülke ve kıtalar var elbette. Ama ben bir kez daha dünyaya gelsem yine bu bölge ve ülkede doğmak ve yaşamayı tercih ederim. Ortadoğu zor bir yer ama hayat da burada anlamlı geliyor bana. Ruhu başka be gülüm bu coğrafyanın.

Evet günlük yaşadıklarını yazman seni daha fazla hissetmeme neden oluyor. Mesela halkın evinde ‘ dandik bir sobanın’ olması. Ama güzel bir tarafı da var üzerinde tarçın dolu demliğin var. O sobaları bilirim. Akademideyken (93-94) patlardı, burun deliklerimize kadar is içinde kalırdık. Yıkasak da çıkmazdı o yağlı teni. Bir de halkın evinde olmanıza sevindim. Devrim süreci başladıktan sonra herkesin halktan kopuk evlerde kalması hiç de benimsediğim bir durum değildi. Ben 94’ü bilirim. Orada şimdi devrim adına bir şeyler gelişiyorsa önderliğin ve o zamanki çalışma tarzının sonucu atılan temelle ilgilidir. Yani halkın evinde kalmak ondan bir parça olmak anlamına geliyordu. Halk o zaman bizi bağrına basıyordu. Evlerde sadece intişar için değil sürekli böyle olması gerekiyor. Kurumlar ve evlerimizin varlığı halkla aramızdaki mesafe anlamına geliyor. Hiç olmasın demiyorum ama biz orada değil halkın bağrında kalmalıyız. Sen de bilirsin halk çalışmaları deneyimin çok fazla.

Ben ocak sonunda Xakurke’ye gittim. Bir hafta kaldım. Pajk merkeze de gittim. R ark. ve diğerlerini gördüm. Ancak Ş ark. akademide olduğu için gidemedim. Kar vardı, yollar bozuktu. Üzüldüm görmediğim için. Gerçekten de koşullarım yoktu. Ona da yazacam.

Zagroslardan çıkmak istemiyorum. Buralar ruhuma iyi geliyor. Zorlukları da çok ama ben buralara aşığım. Diğer alanlar bana iyi gelmez. Bakalım yoldaşlar hakkımızda ne diyecek. Mektubunun bazı bölümlerini h… de okudum. Ona hitaben yazdığım bölümü de. Ona verecem. O da çok sevindi. Seni çok seviyor ve merak ediyor. Şimdi yanımda değil. Bir çalışma için bu sabah çıktı akşama gelecek. Onunla birlikte çalışmaya gideceğiz. O zaman bu mektubu sonuçlandırırım. Oradan çıkan sonuçlar üzerinden seni bilgilendiririm. Biliyorum ne kadar meraklı olduğunu. Senin deyiminle bilgi tekkelleştirilmemeli. Ben de bu nedenle seninle paylaşarak kollektifleştirecem. Gerçi sen her türlü her yerden malumatları alabiliyorsun. Ama fazla teknik kullanma derim. Özellikle internet vb. sen bu konularda duyarlısın ama orada biraz mecbur kalıyorsunuz ama yine de sen alışma fazla. Gerçi sen de ş de teknik özürlüsünüz. Tv kumandasını bile kullanamıyorsunuz.

Bir önceki gün tekmilimiz vardı.  Ben şubat başında Xakurke’den döndüm. Dün de 8 mart töreni yaptık. Ben törene katılmadım. Basına da çıkmak istemiyorum. Ama oradaydım. H…. konuştu. Afrin için de moral olur onun konuşması diye düşündüm. Bu not eline ulaşıncaya kadar siz tv’de görürsünüz zaten.

Ben şimdi kamptayım. Mangada oturmuşum. Bazı yazı işlerimiz vardı. Onları yaptım. Sonra da sana yazmak için oturdum. Sonra da Ş ve A ark. için de yazacam. Resimlerinizi de aldım. Moral görüntülerinizi önce almıştım. D…E…A…sen daha iyi görünüyorsun. Onlar cigara zıkkımladıkları için benim gibi etkiliyor tabi. Sen bir de bakımlı bir kadınsın. Bana gönderdiklerinin içinde sirkenin faydaları içerikli netten alınmış yazı da vardı. Hala cilt bakımı konusunda duyarlılığının eksilmeden sürdüğünü anladım seviniyorum, seviyorum senin bu hallerini. Kendine bakmayı ihmal etme. Yıllara ve zamana meydan oku.  Güzel bir kadınsın. H… adındaki yiğenin Cilo’dan geldi. Yanımızdadır. Durumu iyi. H… onların gücüne eğitim vermeye gitti. Durumları çok iyi. Ben de onları ziyaret edecem. Bir de Leyla can Özalp’tan çok katılım var. Çoğu Xakurke’de. T… diyor bizim eyaletin adı ‘VAN EYALETİ’ çok güzel insanlar katılmış. Pırlanta gibi kızlar ve erkekler. Özalp’tan katılım çok. Onlara  ‘Leyla ark. ı tanıyor musunuz diye sordum. Az bir kısmı seni tanıyordu. Yeni nesil bizi bilmiyor tabi. ‘ Leyla için katılmadınız mı diye sordum (şaka) yok dediklerinde ‘Leyla duymasın’ dedim. Gülüyorlardı. ‘Öyle deme ona’ diyorlardı. Ama hemşehirlilerin bayağı katılmış, gurur duyabilirsin. Bir de Leyla çok nitelikli kızlar ve erkekler. İlerde öncüleşebilecek ark. lar. İlgilenip eğitmek gerekiyor.Şimdilik bunları yazıyorum. Daha sonra devam ederim.

Afrin gelişmelerini de tv den takip ediyoruz. Ark. da bazan bilgi  veriyor.  Durumların detaylarını bilmiyorum ama büyük bir direniş, yeni bir süreç başlatacak karaktere sahip, hegemon güçlerin oyunları ve ihanetleri biliniyor. Ama bizim Bab ve Cerablus’a operasyon yapmamız gerekiyordu.

B…Ş..Dersim. Şubat 18