Newroz Cizre: Leyla bir sevda türküsü

Leyla’yım ben ülkemin bahtsızlığını  ve kimsesizliğin kaderini taşıyorum. 

Adı sanı haritalardan silinmiş sahipsiz yitik aşkların hikayeleriyle büyüdüm

Toprağımın her yanı ölüm kokuyordu zalimin kurşunu kürt anaların gelye Zilan’daki çığlıklarıyla yankılanıyordu

Halkımın tarifsiz acıları dengbej Şakıro’nun yanık sesinde bizlere kalan tarihsizliğin söz ile miras bırakılmıştı

Neydi Abdal’e Zeynike’yi kör edecek kadar sarsan, yüreğini parçalayan gerçek

Neydi Ayşe Şan’ın papatya narinliğindeki yüreğini küle dönüştüren

Her dinlediğimde yüreğimde anlatılmamış ağıtlar, fırtınalar kopuyor

Yüreğim bilmediğim ve tanımlıyamadığım depremler yaşıyordu. 

Ben kendimi annesiz, öksüz, anne şefkatine hasret hissederken 

Meğer en büyük öksüzlüğün ülkesizlikten ana toprağın yokluğundan olduğunu daha sonra anlıyacaktım

Neydi bizleri lanetin dipsiz karanlığına mahkum eden

Neydi bizi ötekileştiren, dışlayan nesnelleştiren 

Toprağı bereketli Kürdistan kadına benzer tarihi

Verdim sana sevdamın erdemliğini 

Umutsuzluğa meydan okudum pandora kutusunda kalan  ışığın tutsaklığına 

Önderlikle tanışırken en çok kayb olmuş, çarpıtılmış yaşamın adı olan kendimle tanıştım

Üweyş anaya selam olsun bizlere tarihten bu güne bu günden geleceği kucaklayan Öcalan’la şansımız açıldı

Leyla’yım ben 

Özlemiyle her gün güneşin tutsaklığına semah çektim 

Olaki özlemiyle ruhumda kurduğum dünyamın mimarcısı çarmıhtan çıktığında

o gün geldiğinde toprak sarmışsa bedenimi

Benim yerime koşun kadınlar koşun karanfil serin üstüme rüzgara verin Apo’nun sesini

Türküler döt bir yanımı sarsın yoldaşlar bilir ne çok türkü sevdiğimi

Acıları atın okyanoslara halaya duysun özgürlüğe hasret analarımız

Unutmayın bizleri binliğinizde filizlensin hakikatin savaşçıları

Fakiri zengini kalmasın aç gözlülüktü günkarlığın sebebi

Farklılığı kucaklayın ki beko’lar girmesin aranıza 

Her insan kendisi olsun bilinçlenmektir varlığımızın mucüzesi

Leyla’yım ben

 Zapt edilmez coşkuyla yaşama koşar ken bir bir kapılar kapandı yüzüme

Adem ile Hava destanın da günahkar kılınmış kadın kimliğim

Kimdim, neydim ve nerden geliyordum

Neden evrenin tüm güzelliğin cewheri kadında varlık bulmuşken 

Ademi günaha sokan çirkinliğin adı olmuştuk

Arayışlarım nedenlerin cevabını ararken hakikate yolculuğum başladı

Öcalan felsefesiyle cevabımı bulmuştum. 

Her buluş yeniye bir yolculuğun pusulasıydı

Yasaklı bilgeliğin elmasından özgürlük bahçesini kurmuş 

Bilgeliğin aydınlığı ruhumu yeniden doğuşun aşkıyla kaplamıştı

Kendi davasını bile üstlenmeyen

 Kendi adını söylemeye cesaret edemeyen

Ağrı’da  sömürgeciler“ burda ölü Kürt yatmakta” derken

Kendisinden bihaber mülteci bir hüzün kaplamıştı Agiri’yi

Leyla’yım ben isyankar Ağrı’nın kızıyım  

ne ölümler gödük zülmün tüm kuyu renklerini 

hüzün çöker efkar basardı yaşlılar fısıldayarak paylaşırdı vahşetin anlatılmaz acılarını

Köklerim meşa ağacında tarihin başladığı insanlığın anasıyım ben

Gökyüzündeki yıldızların yer yüzündeki oluşumun iştar dan bu güne özgürlüğün süretiyim

Emek

Adalet

Aşk 

Ahlak

Sevgi ve saygının 

İnsanı insan yapan bilgeliğin aydınlığında dünyayı ısıtan güneş kadınıyım

Aya benzer karekterim tüm karanlıkları yırtmak

 herkese ışık olmak yol göstermek yanlızlığa katlanmaktır kefaleti

 Leyla’yım ben dağlardır benim meskenim

Hiç bir zalim ve zorbanın değiştirmeye gücü yetmediği tanrıçaların taht kurduğu bakir ve saflığın ardıllarıyım

 Zağroslar’a sert ve keskin kayalıklarına her tırmanışımda ayaklarım çıplak kan bere içinde 

İçimde bir fırtına kopardı çığlığım çıkmamalı çakallar pusuda bekler gerillaları

Tüm tanrıları yargılıyorum ne çok sahte tanrılar çıkmış

Neydi günahım 

Hayata en güzel en büyük umutlar ile koşarken 

Neden hayat bana en acımasız yüzüyle tüm kapıları kapattı yüzüme

Evren tüm farklılıklarıyla yaratmadı mı bu dünyayı 

Kürt kadınları kucağında büyütmedi mi insanlığın beşiğini

Her gül kendi rengiyle kokusuyla yan yana yaşaya biliyorken 

Neden biz halklar bir birimizin kurdu ve celladı olduk.

Bir karıncayı ezmeyecek kadar narindir yüreğim

Ülken tutsak, kadınlar tutsak yaşam sana haram kılınmışsa 

Sana kalan dördüncü kelebeğin ateşin sırına ermektir.

Köleliğin onursuz utancını yıkmak için kendimi küllerimden yarattım

Tarihi köklerimle buluşarak çocuk yüreğimi çağın kirinden korumak için her yürekte çiçek açtım

Sevgiyle çoğaldım susamış çorak toprakta 

Sevgiyle büyüsün kimsesiz ülkemin kimsesiz çocukları

Lilit’in başkaldırısına emin adımlarla yürüdüm sahteliğin putlarını yıkarak

Herkes İbrahim’in butları yıkarak tarihi çıkışından bahseder

 Yaşadığım zamanın putları ne çok renge bürünmüş zihnimizde

İnsanlığın garip hallerine şaşkın bakışlarımla yürüdüm ormanların sakinliğine

biliyorum kalleşler vampire benzer faşizmin zalim Dehak’ları 

ne çok kefen yırtım ölümsüzlüğe inanacak kadar

bilirim beni bir hayinin arkadan gelen kurşunu vurur 

üşüyorum zamansız geldi ecelim

evet yoktu yaşam felsefemde ölüm 

yaşama öyle bir sarıldım ki 

ölümü düşünmeye kalmadı  vaktim