Norveç Parlamentosu’na seçilen Seher Aydar: Kadın özgür değilse, toplum özgür değildir

Norveç parlamentosuna giren Kürt kadın milletvekili Seher Aydar, “Bir parlamentoda kadın sesi az ise o zayıf bir parlamentodur” diyerek, özgürlük ve demokrasinin kadının özgürlüğünden geçtiğini belirtti.

Norveç’te yapılan genel seçimlerini, İşçi Partisi lideri Jonas Gahr Stoere önderliğindeki sol blok kazandı. Ülkede, 13 Eylül Pazar günü yapılan seçimlerde, sol blok 8 yıldır iktidarda olan Başbakan Erna Solberg başkanlığındaki merkez sağ koalisyonunu yenilgiye uğrattı. Norveç parlamentosuna giren sol partiler arasında yer alan Kızıl Parti’den (Rødt) Seher Aydar, ilk kez parlamentoya giren Kürt parlamenter oldu. 

 12 yaşındayken Konya’dan 25 ila 30 bin arasında Kürdün yaşadığı Norveç’e göç eden Aydar, Fredrikstad kentinde büyüdü. Norveç’in en büyük feminist hareketi olan Kadın Cephesi’nde yer alan Aydar, aynı zaman da “Kürdistan ile Dayanışma” kampanyasına da dahil olmak üzere birçok kampanya ve girişimlerde yer aldı.

 Mezopotamya Ajansı Kürt ve kadın kimliğiyle Norveç Parlamentosu’na seçilen Aydar ile Kürt bir kadın olarak seçilmesini, kadınların yaşadıkları sorunları ve Türkiye’deki Kürtlere yönelik saldırıları konuştu.

 Kürt bir kadın olarak ilk kez Norveç Parlamentosu’na seçildiniz. Bunun kadın mücadelesi açısından önemi nedir?

 Dünyanın neresinde olursak olalım, kadın mücadelesi çok büyük öneme sahip. Norveç’te yaşayan Kürt bir kadın olarak, kadın mücadelesinin içerisinde erken yaşlarda yer aldım. Norveç Parlamentosu’na bakarsanız, pek genç kadın yoktu. Şu anda Norveç Parlamentosu’nda yer almamı tam olarak kendimle ilgili görmüyorum. Kişisel bir şey değil, kadın hareketinin mücadelesiyle ilgili. Kadın hareketinin her parlamento içinde yer alması, her alanda mücadele etmesi gerekiyor. Parlamento denen şeyin çoğunlukçu ve renkli olması gerekiyor. Bir parlamentoda kadın sesi az ise o zayıf bir parlamentodur. 

 

Tüm dünyada kadın mücadelesi önemli bir muhalefet olarak karşımızda beliriyor. Norveç’te kadınlar hangi sorunlarla karşı karşıya kalıyor? Kadınların örgütlülüğünü büyütmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Kadın mücadelesine daha lokal olarak baktığımız zaman, mesela Türkiye’de kadınlar aslında bir yaşam mücadelesi veriyor. Hem ekonomik özgürlüğü, hem nefes almak için, hem de hayatta kalmak için… Dışarıdan bakıldığı zaman Norveç’te durumlar iyi zannediliyor. Zira zaten Norveç’te kendini daha eşitlikçi görüyor. Ama Norveç’te de erkek egemen bir sistem var. Norveç’te de kadınlar ne kadar profesyonel olurlarsa olsunlar, ne kadar uzun süre iş hayatında yer alsalar da aynı iş için erkeklerden az maaş alıyorlar. Kadına şiddet Norveç’te de var. Kadınlar boşandıkları erkekler ya da evli oldukları erkekler tarafından öldürülüyorlar. Norveç’te her on kadından biri cinsel şiddete maruz kalıyor. Tüm bunlar kendini eşitlikçi, demokratik olarak lanse eden bir ülkede oluyor. Bunlar bize kesintisiz kadın mücadelesinin gerekliliğini gösteriyor. 

 

 Buna karşı örgütlülüğünü büyüten kadınların özgürlük talepleri yükseliyor… Kadın özgürlüğü neden önemli?

 

Bir toplumda özgürlük, demokrasi olacaksa, bu kadın özgürlüğünden geçer. Bir toplumda kadınlar özgür değilse, güvende değilse, o toplum özgür bir toplum değildir. Bu nedenle kadın hareketinin oluşturduğu muhalefet aslında tüm toplum adınadır. Kadınların örgütlenmesi, bir muhalefet kanadı oluşturması tüm toplum için umuttur. Bunu Latin Amerika’da, Avrupa’nın birçok yerinde ve Ortadoğu’da görüyoruz. Ben o yüzden kadın hareketine bir umut ve bir güç olarak bakıyorum.

 

Kadın çalışmalarının yanı sıra ırkçılıkla da mücadele ettiğiniz biliniyor. Norveç’te özelde Kürtlere yönelik bir ırkçılık var mı? Ülkede yaşayan Kürtlerin temel sorunları nelerdir?

 

 Buradaki ırkçılık, Türkiye devletinin yönetiminde bulunan, sistemini destekleyen kişiler, gruplar, kurumlar tarafından geliyor. Bir Kürt kadını olarak ben dünyanın neresinde olursam olayım, benim siyaset yapma hakkım var. Ama konuşma özgürlüğümü kullandığım zaman fark ediyorum ki şu an Türkiye’de kadınlara şiddet uygulayan, gazetecileri asılsız iddialarla hapse atan zihniyet, burada da gelip bizi buluyor. Norveç özelinde düşünecek olursak da şunu söyleyebilirim; Norveç’i sekiz senedir sağ ideoloji yönetiyor. Sağ ideoloji, dünyanın her yerinde aynıdır, ırkçıdır. Burada da başörtüsü kullanan kadınlara ayrımcılık, ırkçılık uygulanıyor. Bu sebeple ırkçılığa karşı dünyanın neresinde olursak olalım, mücadele etmek önemlidir. Hem bir Kürt kadını, hem bir yabancı, hem de özgürlük için mücadele eden biri olarak bunu seçtim. Çünkü bir Kürt olarak biliyorum ki kimliğimiz özgür olmadığı sürece, biz özgür olamayız.

 

Türkiye’de zaman zaman Kürtlere yönelik ırkçı saldırılar yaşanıyor. Son olarak Temmuz ayında Konya’da 7 kişilik bir aile katledildi. Türkiye’de Kürtlere uygulanan baskı, asimilasyon politikalarını nasıl görüyorsunuz? Bu kapsamda Norveç’te bir çalışmanız var mı?

 

NATO üyesi olan Norveç’in Türkiye ile ilişkileri iyi. Yıllarca Norveç’te yaşayan aktivistler olarak; Norveç’in Türkiye’nin değil de Türkiye halklarının yanında olması ve insan haklarına saygılı bir ülke olma konusunda baskı yapması için çok mücadele verdik. Fakat NATO, güç ve savaşın yanında durmayı seçiyor. Bizim amacımız da bunu değiştirmek. İnsan haklarına saygılı, daha özgür bir Norveç istiyoruz. Evet, Konya’da yıllardır süren hem asimilasyon ve ırkçılık siyasetinin bir sonucu olarak ırkçı bir saldırı yaşandı. O saldırı seni yok etmek istemenin bir parçasıdır. Kürdü yok etmek farklı şekillerde tezahür edebilir. Bazen konuştuğun için cezaevine atabilirler, Kürtçe konuştuğun, Kürtçe şarkı söylediğin için seni linç edebilirler, Kürt’sün diye seni öldürebilirler, dilini yasaklarlar. Bazen şiddetle yaparlar bunu, bazen de asimilasyon politikalarıyla. Ama asıl amaç seni yok etmektir. Bu da ırkçılığın en derin en şiddetli halidir. 

 

Bu sebeple hem asimilasyon politikalarına, hem de şiddete karşı bir duruşumuz olmak zorunda. Bu Norveç’te de geçerli. Kendine ‘barış ülkesi’ olarak bakıyorsun ama aynı zamanda Türkiye ile NATO üzerinden ilişkideysen, en azından, minimum olarak insanların yaşam hakkına saygı göstermek zorundasın. Bu olmadığı sürece ‘ben barışçıl demokrat ülkeyim’ demenin bir kıymeti yok. Biz de bunun için mücadele ediyoruz. En azından Türkiye’yi siyasi ve ekonomik baskıyla insan haklarına, yaşam hakkına daha saygılı bir ülke olma konusunda baskılamalarını sağlamak istiyoruz. Bunun için mücadele etmek zorunda kaldığımız gerçeği de bize ırkçılığın ne kadar derinden ilerlediğini gösteriyor zaten.

 

Norveç Parlamentosu’na girmenizle birlikte Türkiye’de iktidara yakın medya, sizi hedef gösteren haberler servis etti.  Türkiye’deki Kürt karşıtlığına ilişkin Norveç’te siyasi partilerin tutumu nedir? Bu kapsamda sizin önünüze koyduğunuz bir mücadele perspektifi var mı?

 Türkiye’de mevcut hükümete en ufak eleştiri de bulunduğunuzda hakkınızda birçok şey söyleniyor. Bahsettiğin haberleri gördüm; ‘Vay be’ dedim, ben neymişim, neler yapmışım. Biz ne yapıyorsak göz önünde yapıyoruz. Yaptığımız şey de ifade özgürlüğümüzü kullanmak. Hakkımızda asılsız şeylerin yazılması Türkiye’de ifade özgürlüğünün durumunu gösteriyor. Gazeteci bir haber yapıyor, hükümet bunu beğenmeyince, gazeteciyi hapse atıyor ve ona ‘terörist’ diyor. Bu kadar basit ‘terörist’ olmak. İşte bizimle ilgili yapılan bu haberler, Türkiye’deki durumu net bir şekilde gösteriyor. Biz de bu haberleri örnek göstererek, Türkiye’deki koşulları ifşa etmek istiyoruz. Kürt’sünüz, başka bir ülkeye gitmişsiniz, burada bir şey başarmışsınız, buna bile tahammülleri yok. O başarıyı yerle yeksan etmek istiyorlar. Türkiye’nin bu tutumu dünyanın neresinde olursa olsun, bir Kürt kadınını durdurmak için yapmayacakları şey olmadığını gösteriyor. Bu aynı zamanda, bizim mücadelemizin ne kadar haklı, doğru ve gerekli olduğunu da gösteriyor.

 

Kürt kadının mücadelesinden bahsettiniz. Kürt kadınlarının öncülük ettiği Rojava Kadın Devrimi’nin Norveç’e yansıması oluyor mu? 

 

Rojava kadın devrimi buradaki tüm kadın hareketi için ilhamdır. Avrupa’da genel olarak Ortadoğu kadınları “ezilmiş” olarak görülürdü. Biz bunun böyle olmadığını biliyoruz tabi. Rojava’daki kadın hareketi bu algıyı tamamen değiştirdi. Rojava’daki kadın mücadelesi hem bütün kadın hareketlerine örnek oldu, hem de tüm dünyaya kadınların kendi hayatlarını, geleceklerini ve toplumlarının geleceğini nasıl savunacaklarını gösterdi. Bu durum da hem bölgeye, hem de oradaki kadınlara bakış açısını kökten değiştirdi. Rojava’daki kadınlar tüm dünya kadınlarına umut oldu. Buradan bakışla söylersem, batıdaki bütün kadın hareketlerine umut olarak görüldüler. Şu anda Avrupa’da tüm kadın örgütleri, Rojava’daki gelişmeleri an an izliyor ve Kürt kadın mücadelesini benimsiyor. Rojava’da verilen mücadele sadece Kürt kadınının değil, bölgede yaşayan tüm kadınların, Arap, Süryani, Türk fark etmez, özgürlük için mücadele eden tüm kadınların mücadelesidir. 

 

HDP’ye yönelik yürütülen siyasi baskı operasyonları, parti kapatma davasına dönüştü. Buna karşı Kızıl Parti olarak HDP ile temasınız var mı? Norveç Parlamentosu bu konuda ne düşünüyor?

 

Norveç’teki bütün sol partilerin HDP ile iletişimi var. Çünkü Türkiye’de özgürlüğün, demokrasinin yolu HDP’den geçiyor. Bu nedenle HDP ile sürekli ilişkilerimiz olmuştur. Bizim partimiz heyetler gönderir, HDP’yi ziyaret eder, bazen oradan bize misafirler gelir. Bu bizim için sadece dayanışma değil birbirimizi güçlendirmedir. Biz parti olarak HDP’nin yanındayız. HDP’ye karşı oluşan baskı sadece bir partiye karşı oluşturulan bir baskı değildir. Yapılan baskı insanların kendi geleceğini tayin etme umudunu söndürmeye yöneliktir. Bu nedenle her sol parti gibi, bizim için de HDP ile iletişimde olmak, dayanışma içinde olmak, Türkiye’deki özgürlük ve demokrasi mücadelesiyle dayanışma içinde olmak anlamına geliyor. HDP’ye uygulanan bu siyasi soykırımı kesinlikle kınıyoruz. Seçilmişler olarak, oradaki seçilmişlere yapılan bu hak ihlalini kınıyoruz. HDP’nin varlığı Türkiye’nin geleceği için son derece önemlidir.

 

Ortadoğu coğrafyasında yaşanan savaşlar ve yaratılmak istenen otoriter rejimlerde en fazla ezilen, sömürülen kadınlar olurken, kadın mücadelesi bugün artık direnen bir noktadan en büyük muhalefet gücünü de kendinde barındırıyor. Siz de siyasette yer alan bir Kürt kadını olarak, kadın mücadelesine dair nasıl bir mesaj vermek istersiniz?

 

Aslında biz kadınlar her şeyi hem kazanabilir, hem de kaybedebiliriz. Dediğiniz gibi, savaşlarda en çok kaybeden kadınlar olur. Ama vereceğimiz mücadelede ve başarabileceğimiz kitlesel kolektif çalışmalarla her şeyi kazanabiliriz de. Her şeyi kazanabiliriz derken bunu kadınlar için söylemiyorum. Bir toplumun özgürlüğü için söylüyorum. Bu nedenle tüm kadınlara söyleyebileceğim şey, yalnız durmamak lazım. Birlikte, örgütlü mücadele etmek lazım. Gördüğümüz bütün örnekler bize gösteriyor ki, örgütlü hareket ettiğimiz zaman kadınlar değişimin en büyük gücü olabilirler. Aslında kadınlarda var olan bu güç, yıllardır yaşam için gösterilen direnişten geliyor. Kadınlar evlerinde, sokaklarda, iş yerlerinde mücadele ediyorlar. Gücümüzü kolektif ve kitlesel bir şekilde kullanarak hem kendimiz, hem toplumumuz, hem de halkımızın özgürlüğü için birlikte yürümeye devam edelim. Ortadoğu’da mücadele etmekte olan tüm kadınlara öncelikle bir kadın olarak teşekkür etmek istiyorum. O mücadelede verilen bedeller bizim buradaki mücadelede verdiğimiz bedellerden çok farklı. O bedeller hepimizin özgürlüğü için verildi. Ben inanıyorum ki bazı şeyler karanlık gözükse de içinde küçücük de olsa bir ışık vardır. Bu ışığın da öncüleri kadınlardır.

 

MA / Gözde Çağrı Özköse