Özgür kadınla özgür yaşama

Bu topraklarda Ana tanrıçaların öncülüğünde yaşama dair tüm ilkler, güzellikleriyle birlikte yaşandı. Hayatın kadınla yani emekle ve sevgi ile yaratıldığı dönemlerdi. Doğallık, erdemlilik ve güzellikle yaşamın inşa edildiği süreçler. İnsanlar kötülüğü tanımaz, çirkinliği bilmezlerdi.

Tanrıçaların yaşam melodileriyle hayat kendi yalınlığı ve anlamıyla  ilerliyordu.

Kadın öncülüğünde gelişen neolitik dönem insanlık tarihi açısından bir atılım, bir devrim niteliğindedir. Uygarlığın başlangıcı sayılan bahçeleri oluşturan, doğadaki yabani bitki türlerini verimli besleyici çeşitlere dönüştüren, ilk kapları, sepetleri, toprak çömlekleri üreten kadındır.  Geliştirilen tarım devrimi ile kadın yerleşik yaşam kültürünü oluşturmuş ve özgür yaşamın ilke ve  kurallarını belirlemiştir.

Erkeği de, çocukları da bu ilkeler temelinde eğitmiştir. Kadın önceden keşfettiği tüm üretim biçimlerini erkeğe de öğreterek onu sosyal ve ekonomik yaşamın içine çekmeye çalışmıştır. Daha sonraları yaşamda her iki cins de eşit ve özgür bir biçimde köy komitelerine katılmışlardır. Kadın ve erkeğin iş bölümü arasındaki farklılık birbirini tamamlama, güçlendirmeye dönüktür.  Yaşam da hakim olan Tanrıça ahlakı olduğundan  erdem, sevgi ve saygıya dayalı yaklaşımlar öncelikliydi.

Yalnız insanların kendi ilişkilerinde değil, doğa ile olan ilişkilerinde de bu öncelikliydi. Benin çok fazla gelişmediği biz olgusuyla gelişen güçlü bir empati vardı. Bu empati doğa karşısında da güçlü idi. Doğayı kendi gibi canlı olarak hisseden insan soyu onunla güçlü bağlara sahipti. Kadınını toprakla bağlantısının halen çok güçlü olması kendisi gibi doğanın doğurgan olmasındadır.

Bu nedenle kadınla ve doğa arasında güçlü bağlar söz konusudur.  Yaşamda hakim olan Tanrıça kültürüdür. Sonrasında çarpık bir biçimde uygarlık diye gelişen ataerkil toplum tüm bu buluşlar, icatlar ve kültür üzerinden gelişmiştir. Uygarlık denilen canavar kendini neolitik devrimin teknik, ekonomik buluşları ve özgür yaşam inşaları üzerinden geliştirdi. Bir zamanlar yaşamın yaratıcı, öncüsü olan kadın eril aklın gelişmesiyle yaşamın dışına itildi.

Bu topraklarda kadınlar olarak hem yaratımı hem de  yitirilmeyi yaşadık. Yaşam ve ölüm ikilemini sıkıştırılan hayatlarımız, yalancı ve zalim erkeklikle ölüm sessizliğine büründü. Artık İştarların özgür sesi kesildi. Kadın derin bir sessizliğe gömüldü. Kadınla birlikte insanlıkta derin bir sessizliğe gömüldü. İyinin yerini kötülük, güzel yerini çirkinlik, doğrunun yerini yalan aldı. Kadının düşürülüşü toplumun düşürülüşüdür. Tarihin ilk komplosu kadına yapıldı.

Bu lanetli komplo ile baş aşağı düşüş yaşandı. Kadın geriye kalan derin bir kölelik oldu. Bu süreç kadın mitolojilerinde uzun ve zorlu bir süreç olarak anlatılır. Kurnaz Enki ve İnanna çatışması kadının mücadelesi açısından oldukça öğreticidir. Meleri çalınan İnanna uzun ve zorlu bir mücadele sonrası kurnaz Enki den almasını başarmıştır. Bu süreçte bir denge durumu söz konusudur. Kadın tümden kaybetmemiştir. Tiamat ve Marduk örneği tümden düşüş ve kaybedişin öyküsüdür.

2000 yıllık gelişen zorlu, sancılı ve acılı süreç sonrası kadın kaybetmiştir. Kaybeden kadın kaybeden erkek, kaybeden insanlıktır. Çünkü kadının kaybedişiyle insanlık hanesine artık kanla yazılan büyük talanlar, savaşlar ve kölelik olmuştur.

Kadının bu topraklarda yeniden dirilmesi önemlidir. Mücadelemiz de bunun içindir. Özgür ve anlamlı tanrıça yaşamından eser kalmayan, kadın için mezara dönen bu topraklarda özgür kadın mücadelesiyle özgür yaşamı yeniden anlamlı kılmaya çalışıyoruz.

Önderliğimizin ve partimizin emekleriyle ayağa kalkan Kürt kadını tüm kadınların özgürlük umudu olarak direniyor, yükseliyor, Zilanların, Semaların, Viyanların, Nudaların öncülüğünde geleceğe doğru görkemli yürüyüşünü sürdürüyor.