Prof Dr. Serpil Sancar Yazdı: Kadın Hakları İhlalleri ve Helalleşme

“Bu adım Türkiye’de kadın haklarının korunması ve cinsiyet eşitliğinin hayata geçirilmesi için çok önemli ve yeni bir başlangıç olur. Ama helalleşme için önce yanlış ve eksik neydi, nerde hata yapıldı diye samimi ve somut olarak konuşmaya başlamak gerekir.”

Prof. Dr. Serpil Sancar

Birkaç gün önce Halk TV, Millet İttifakı’nı oluşturan 6 partinin başkan yardımcılarını bir programda bir araya getirerek, seçilmeleri halinde yapacakları düzenlemeleri sordu. Program yöneticisi, kendisi dahil programa katılan yedi kişinin hepsinin erkek olduğunu belirterek söze başladı ve bu programa katılacak kişilerin seçiminde kararın kendilerine ait olmadığını söyleyerek bir anlamda kadınlardan özür diledi. Program’a mesaj gönderen Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) temsilcisinin eleştirisine de yer verdi. Bu durum karşısında erkek politikacılar, ilerleyen günlerde bu konuyu da ele alacağız diyerek “seçimlerde elbette daha çok kadını listelere alacağız” dediler. Bu vaatlerin ne kadar gerçekleşeceğini zaman içinde göreceğiz ama biz bu konuda daha somut adımlar atma niyetini gösteren CHP’deki sürece dikkatimizi çevirelim.

Geçtiğimiz günlerde CHP genel başkanı ve Millet İttifakı kurucu liderlerinden Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye’de geçmişte yapılan siyasi hataların mağdurları ile “helalleşme” gerektiğini ve bunun yeni bir barış ve demokrasi inşası için şart olduğunu söyledi. Kılıçdaroğlu’nun bu önerisi ile bir hafta önce açıkladığı “kadınlar için 6 vaat”i birlikte değerlendirirsek, CHP’nin bugüne kadar kadın hakları ve cinsiyet eşitliği açısından söz verip yapmadıkları açısından da bir helalleşme gerektiğini söylemek gerekir. Ama burada sorulması gereken soru şu: CHP geçmişte siyasetin mağdur ettiği toplum kesimleriyle yapılması amaçlandığı gibi kadınlarla da helalleşecekse, kadın haklarını ve cinsiyet eşitliğini sağlamak için söyleyip de yapmadığı şeyleri de masaya koyarak, artık bu konularda yeni bir sayfa açabileceğini göstermesini beklemek gerçekçi olur mu? Aksi durumda bu nedenle hayal kırıklığına uğrayan sayısız CHP seçmeni kadınla helalleşmesi nasıl mümkün olacak?

Helalleşme, CHP’nin kadın haklarını korumak ve cinsiyet eşitliğini hayata geçirmek için gereken, beklenen ve kaçınılmaz adımları atması için yeni ve güçlü bir irade geliştirebilmesine önemli bir araç olabilir. Eğer öyle ise bu adım Türkiye’de kadın haklarının korunması ve cinsiyet eşitliğinin hayata geçirilmesi için çok önemli ve yeni  bir başlangıç olur. Ama helalleşme için önce yanlış ve eksik neydi, nerde hata yapıldı diye samimi ve somut olarak konuşmaya başlamak gerekir. Yoksa eksik ve hatalı olanın ne olduğunu tanımlanmadan bizim geçmişteki yanlışlarımızı affedin demekle helalleşme olmaz. Neyi affedeceğiz? Önce bu konuda anlaşmak gerekir.

“Helalleşme” girişiminin yanı sıra CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu iktidara geldiklerinin ilk 6 ayında kadınlara yönelik gerçekleştireceği 6 vaadi özel bir konuşma ile duyurması da bu süreçte önemli bir aşama oldu. Bu vaatlerin Türkiye’de kamu yönetimi ve devlet kurumlarında cinsiyet eşitliğine dayalı yeni bir kadın haklarını koruma siyasetinin, CHP öncülüğünde hayata geçmesine yol açmasını en içten dileklerimizle umalım. Ama kadın haklarını koruma ve cinsiyet eşitliğini hayata geçirme konusundaki samimi iradesini göstermenin ilk adımı önce kendi partisini düzeltmek değil midir? CHP’nin bu yola çıkmadan önce atması gereken adım, yani daha iktidar olmadan, CHP örgütünde yapılması gereken ama hala gerçekleşmemiş cinsiyet eşitliği önlemlerini uygulamaya başlamasıdır.

CHP cinsiyet eşitliği açısından örnek bir parti olabilir mi?

CHP’nin, bir siyasi parti olarak, cinsiyet eşitliğini hayata geçirme ve kadınları eşit düzeyde siyasete taşıma konusunda karnesinde zayıf notlar olduğu bir gerçek. Bunların önde gelenlerini bir çırpıda ezberden sıralayabiliriz: Her tür seçimlerde tam uygulanamayan kadın kotası; etkin ve kadın hakları mücadelesinde önemli kadınları partiye katmakta hiç becerikli olmayan, hatta engelleyici işlev gören parti kadın kolları örgütünün işlevsizliği; partinin sistemli ve kurumsallaşmış bir toplumsal cinsiyet eşitliği hukukunun, politikasının ve uygulamayı izleyecek örgütsel birimlerinin olmayışı; partinin erkek politikacılarının (bazı bu konuda bilgili ve aktif olanlar hariç), kadın hakları konusu sanki bu konu artık bir demokrasi ve siyasal rejim meselesi haline gelmemiş gibi, sorunlardan habersiz, ilgisiz ve bazen de tersine siyaset yapış tarzının engellenememesi…

Bu eksiklerin yol açtığı önemli ve çarpıcı sonuçlara da birkaç örnek vermekle yetinelim. CHP büyük iller dışındaki illerden hala kadın vekil çıkaramıyor; partinin taşradaki il ve ilçe teşkilatlarının yönetimlerinde hala kadın yok; gençlik kolları yöneticileri ise çoğunlukla hep erkek. Dahası kadınlar hala sadece sınırlı sayıda milletvekili olarak TBMM’ye ve partinin merkez yönetimi olan MYK ve Parti Meclisinde girebilmek dışında eşit konum elde etmiş görünmüyor. Yerel yönetimlerde CHP’li kadın belediye başkanları ve meclis üyeleri hala parmakla sayılabilir düzeyde. CHP önemli ve etkili kadın hakları savunucularını parti listelerine alarak siyaset yapamıyor. Hala kadın sorunlarıyla ilgili bakış ve yorumların dışardan taşınan bilgi ve önerilerle oluştuğu; kadın hakları siyaseti oluşturulmayı ve vitrindeki politikacılarına söz üretmeyi sağlayacak içeride kurumsal bir birimi olmadığı görülüyor. Bu da önemli eksiklerin ve konu ile ilgili kurumlaşmamış politikaların varlığına işaret.

Bu sözlerim yanlış anlaşılmasın. Elbette diğer partilerin durumu CHP ile kıyaslandığında (HDP hariç) bunun on kat daha gerisinde. Ama öncelikle, geniş seçmen desteğine sahip olması nedeniyle, örnek model oluşturma potansiyeli olan bir parti olarak, helalleşmeye CHP kendi parti yapısından ve politikalarından başlamalı derim. Daha sonra belki diğer partilere de bu durum örnek olur ve Millet İttifakı’nın diğer partileri de, seçim rekabeti gereği, CHP’nin bu adımlarla ulaşacağı başarıyı taklit etmeye çalışır.

Neyle helalleşelim?

En temel sorumuz şudur: Cumhuriyet’in bir yüzyılı geride kalırken kadınların siyasal karar kurumlarında nicel ve nitel eşit katılımı neden gerçekleşmedi? Siyasette cinsiyet eşitsizliklerinin Cumhuriyet’in 100. yılına yaklaşıldığında bile hala önlenememiş olmasının nedenleri hala siyasal partiler düzeyinde ciddi olarak tartışılmış değil. Hiçbir partinin bu konuda önemli bir araştırma raporu, politika önerileri vb. tür bir çalışma yaptığına dair elimizde bir belge yok. Türkiye’de 1990 yıllarda gelişen yeni kadın hakları hareketinin bütün zorlamasına rağmen TBMM düzeyinde sadece %17 kadın vekil seçilebildi. Avrupa Birliği üye ülke parlamentolarında ortalama kadın temsilci oranı %32, Avrupa Parlamentosunda %39, dünya ortalaması %25, Türkiye %17 ( vekilliği düşürülen HDP kadın parlamenterleri hariç). Sonuçta gelinen noktada kadınların eşit nicel temsili (HDP hariç) TBMM’de grubu olan hiçbir siyasal partide gerçekleşmedi. Öncelikle bu başarısızlığın nedenleri konusunda açık ve samimi tespitler gerekiyor.

Aslında burada sorulması gereken bir başka soru da şu: Mevcut siyasal partilerin her düzeyinde kadınların sayısının yarıya yakın olmasının neyi, nasıl değiştirebileceğine dair mevcut parti yöneticilerinin kafalarında bir hayal var mı ya da nasıl bir hayal var? Belki de bunların bir kısmı çok olumsuz bakıyor ve bu nedenle de kapı arkasında bu konularda ayak sürünüyor. Cinsiyet eşitliklerinin önlenmesi gereken toplumsal meseleler olduğunu göremeyen, konuda açık ve somut bir arzusu olmayan bir politikacıların var olduğu bir partinin en çetrefilli kadın hakları ihlallerini iktidara gelir gelmez çözeceğine nasıl inanacağız?

Son dönemde yaptığımız çalışmalar bize gösteriyor ki kadın hakları ihlallerinin en yoğun olduğu yerler artık büyük kentler, orta sınıflar ve bir düzeyde eğitilmiş insanların sosyal çevreleri. Yani diğer deyişle önemli bir kısmı CHP seçmeni. Bu gerçeği bilmesi gereken CHP yöneticilerinin, iktidara gelince cinsiyet eşitsizliklerinin yol açtığı toplumsal sorunları, hemen, hiçbir alt yapı ve toplumsal destek çalışması yapmadan, hazırlanacak başkanlık kararnameleriyle çözemeyeceğini düşünecek kadar deneyimli olduklarını varsaymalıyız. O zaman parti örgütünün her düzeyinde kadınların eşit katılım ve söz hakkını gerçekleştirmek için nasıl bir yol haritası hazırlaması beklenmeli?

Cumhuriyet’in eksik kanadı: Siyasette ve devlet yönetiminde cinsiyet eşitliği

Türkiye’de kadın hakları bazı konularda çok önceden önemli gelişimler göstermiş olmasına rağmen kadınların eşit siyasal hakları, yani seçme ve seçilme hakkı, kamu yönetimine eşit katılma ve kamu hizmetlerinden eşit yararlanma hakkı yakın zamanlara kadar ciddi düzeyde ele alınmamış ve bu nedenle eksik kalmaya devam etmiştir. Kadınların siyasal haklarıyla ilgili Cumhuriyet döneminin irade eksikliği Cumhuriyet’in kurucu belgesi olan 1924 Anayasası’na yansımıştır. 1924 Anayasası kadınların eşit vatandaş olarak erkekler gibi parti kurabilme, partilere üye olabilme ve her düzey seçimde seçme ve seçilme hakkını tanımamış, hatta ısrarlı taleplere rağmen reddetmiştir.

Öyleyse Cumhuriyet’in “kadın hakları devrimi” derken ne anlaşılması gerektiğini gerçekçi olarak tanımlamak, eksiği ve başarılarıyla yorumlamak gerekir. Cumhuriyet’in kadın devriminin temel yapısı Cumhuriyet’in yeni inşa ettiği okullarda kız çocuklarına eşit eğitimi ve 1926 yılında kabul edilen Medeni Yasa ile evlilik, boşanma, velayet ve miras konularında tanınan yeni ve laik aile hukuku haklarıdır ve bu haklar ile hayata geçirilecek toplumsal dönüşümlerdir. Bu dönüşüm içinde kadınların siyasal yaşama ve devlet yönetimine katılması yoktur ama kadınların yeni Türkiye toplumunu modern aileler kurarak yeni modern kuşaklar yetiştirmeleri beklentisi vardır [1]. Cumhuriyet’in medeni haklar odaklı kadın hakları reformları aile hukukunun laikleştirilmesine ve bu alanı ilgilendiren modern Türk annelerinin eğitimine yoğunlaşmıştı ve bu dönüşümler dini kurallarının boyunduruğundan kurtulmak için kadınlara mücadele cesareti verdi ve evrensel laik insan hakları anlayışının uygulanmasına kapı araladı. Bugün de siyasal İslamcı çevrelerin saldırısı altındaki temel toplumsal dönüşüm budur.

Bu kadın hakları dönüşümleri bir tarafa, öte yandan kadınların eşit siyasal hakları konusunda ne yazık ki Cumhuriyet tarihi boyunca hemen hiç gelişme olmadı ve önemli bir toplumsal dönüşüm fırsatı kaçırılmış oldu. Bunun nedeni, Cumhuriyet tarihi boyunca karar vericilerin çoğunluğunda, cinsiyet eşitliğine dayalı gerçek bir demokrasi anlayışının yerleşmemişliği ve kadınlar için gerekli reformların ne olduğuna erkeklerin daha iyi karar vereceğine dair kibirli ama patriyarkal bakış açısının egemenliğidir. Oysaki Birleşmiş Milletler’in Kadınların Siyasal Haklarına İlişkin Sözleşmesi’ni Türkiye 1954 yılında imzalamıştı. Ama birçok başka sözleşme gibi, bu sözleşme de sadece Türkiye’nin uygar Batı dünyasının bir üyesi olma arzusunun bir göstergesi olmaktan öte bir gerçekliği olamadı.

Öte yandan 1924 Anayasası’nın başlangıçta kadınların siyasal hakları konusundaki olumsuz yaklaşımı bugünlere kadar süregelen sorunlara yol açan kötü bir siyasi miras oldu. Cumhuriyet, kadınların siyasal haklarını tanıması, 1920’lerde yeni rejim kurulurken değil, 1934 yılında, dünyada Nazizm’in ve Türkiye’de tek parti rejiminin yükseliş döneminde gerçekleşti. 1930’lu yıllarda Avrupa’da ve dünyada yükselişe geçen Nazizm’e karşı ortak bir “özgür dünya” hattı oluşturma çabası vardı ve modern kadın haklarını benimsemiş bir ülke olmak da bu safta yer almanın bir koşuluydu. Bu siyasi tercih, Türkiye’de kadın haklarını ve cinsiyet eşitliğini hayata geçirmenin kendi kadın vatandaşlarının talepleri gereği olarak değil, uluslararası siyasal arenada Türkiye’ye Batı dünyası ile birlikte konumlandırmak arzusu gerektirdiğinde atılan bir adım olarak gerçekleşti ve bu gerçeklik bugüne sirayet eden siyasal katılım ve temsildeki cinsiyet eşitsizliklerinin arka planını oluşturdu[2]. Bu nedenle bugün “Cumhuriyet’in demokratikleştirilmesi”nden bahsedilecekse bunun önemli bir bileşeni de kadınlara eşit siyasal katılım hakkının eksiksiz tanıması olmalıdır.

Türkiye’de kadınlar için siyasette eşit karar hakkı, kamu yönetimine eşit katılım

Türkiye’de kadınlar ancak 1935 genel seçimlerinde seçme ve seçilme olanağı elde edebildiler. Bu tarihte zaten Avrupa’da yükselen savaş eğilimleri ve Nazizm’in etkisiyle birçok ülkede tek parti rejimlerinin güçlenmesine ve demokrasi taleplerinin sönümlenmesine yol açmıştı. Türkiye’de de 1935 seçimlerinde kadınların TBMM’ye seçilme oranı %4 de kaldı ve o da kadın haklarının gelişmesine bir açılım getirmedi. Bu durum yakın zamanlara kadar hiç değişmeden süregeldi.

Bugünden geriye doğru yakın dönem seçim sonuçlarına bakarsak seçimle gelinen konumlarda aday olmak isteyen, aday olarak gösterilen ve seçilen kadınların oranları bize bu alanda hala ciddi bir engel olduğunu gösteriyor. 2015 Genel Seçimleri’nde kadın aday oranı %23.78 iken bu oran 2018 Genel Seçimlerinde %20,53’e düştü[3], TBMM’de kadın milletvekili oranı %14,7’den, %17,1’e çıktı. 550 milletvekili içinde parlamentodaki kadın milletvekili sayısı 104 oldu.

Bugüne kadar kabinede genellikle sadece bir kadın bakan oldu, o da aileden sorumlu bakandı. Bakanlıklarda görev yapan Bakan Yardımcılarının oranı % 9’u geçemedi.

Genel seçim sonuçlarıyla karşılaştırıldığında yerel seçimlerde seçilen kadın oranı çok daha düşük oldu. 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde 1389 belediye başkanından sadece 42’si (% 3); 20.745 belediye meclis üyesinden 2.283’ü (% 11); 1.272 il genel meclisi üyesinden 48’i (% 4) kadındır.

Türkiye’de kamu yönetiminde kadın çalışan çok ama kadın yönetici azdır. Bu durum hala süregelmektedir. Çünkü kamu çalışanlarının %40’ı, kamu kurumları yöneticilerinin ise sadece %11’i kadındır.

Devletin temel güvenlik ve yargı hizmetlerine ilişkin önemli görevleri yürütenler hala erkek ağırlıklıdır. Çünkü mülki amirlerin %4’ü, emniyet müdürlerinin %5, savcıların %14’ü, emniyet müdürlerinin % 6’sı, emniyet amirlerinin %9’u, komiserlerin %15, polis memurlarının % 8’i, çarşı ve mahalle bekçilerinin %0,2’si, Jandarmaların %5’, TSK’da görev yapan subayların % 4’ü, astsubayların % 0,1’i kadındır[4].

Uzmanlık alanları ise kadınların başarı alanıdır. Çünkü bu alanlar kariyer yapılarak ve çoğu zaman objektif sınavlar sonucu elde edilen görevlerdir. Uzman mesleklerde kadınlar neredeyse yarıya yakın bir oranda olmakla birlikte bu alanların yönetimlerde ise neredeyse kadın yönetici yoktur. Üniversitelerde kadın öğretim görevlileri oranı %50’dir, ama kadın rektör oranı %8,5, kadın dekan oranı % 19’dur. Mimarların %46’sı, toplam mühendis ve mimarın %23’ü kadındır ama TMMOB yönetiminde hemen hiç kadın yoktur. Barolara kayıtlı avukatların %46’sı kadındır ama Türkiye Barolar Birliği yönetiminde 11 yönetim kurulu üyesinin ancak üç tanesi kadındır. Bankacıların %51’i kadındır ama BDDK’da kadın yoktur. Kamu yönetiminin üst düzey kararlarının alındığı RTÜK, Sermaye Piyasası Kurulu ve Cumhurbaşkanlığı Ofisleri gibi üst düzey kurullarda ise neredeyse hiç kadın yoktur.

Sadece örneklemek için buraya aldığım veriler bize kadınların sınavla ve liyakat/başarı kriteri ile elde edilen konumlarda başarılı olduğunu ama atama ile gelinen ve özellikle de devletin temel işlevlerinin yürütüldüğü konumlarda kadınların olamadığını göstermektedir.

Tam da bu noktada CHP’nin önerdiği 6 çözümden biri olan kamu yönetiminde %35 kotanın konuşulması gerekir. Genel bir %35 kota önerisi her konum için yeterli ya da çözüm getirici olmayabilir. Cinsiyet eşitliği kotası bazı yerlerde %50, bazen %40 bazen de %35 olabilir. Bu kota oranı kota uygulanacak alanın ne kadar erkek egemen bir alan olduğuna ve ne kadar dirençli bir eril iktidar olduğuna çok bağlıdır. Örneğin genel ve yerel seçimlerde aday listelerinde %50 cinsiyet kotası (yani fermuar sistemi) gerekir. Ama artık her yer için geçerli genel bir kota önermek gerçekçi değildir.

Öyleyse CHP’nin çok isabetli bir önerisi olarak geçmiş eşitsizliklerin mağdurlarıyla helalleşilecek gruplardan birinin kadınlar olduğu kabul edilmelidir. Bunun içinde öncelikle siyasal partilerin kendi örgütlerinden başlayarak seçimle oluşan kurumlara, her düzey devlet yönetimine ve kamu hizmeti yürütücülerine kadınların eşit katılımını sağlayacak bir planlamaya gereksinmemiz vardır. Bunun için önerebileceğimiz şey önce bir toplumsal cinsiyet eşitliği strateji belgesi hazırlamak sonra da geniş kapsamlı bir eşitlik eylem planı ile bir yol haritası çizmektir. Bu konuda yapılacak çalışmalara katkı sunacak çok sayıda bürokratik, siyasal, sivil uzman, aktör ya da politikacı olduğunu zaten görüyoruz ve biliyoruz. Geriye bu işe savunacak kişilere kolay gelsin demek kalır.

[1] Bu konuda bkn: Serpil Sancar, 2012, Türk Modernleşmesinin Cinsiyeti: Erkekler Devlet, Kadınlar aile Kurar, https://iletisim.com.tr/kitap/turk-modernlesmesinin-cinsiyeti/8643

[2] Yaprak Zihnioğlu’nun 2003 tarihli “Kadınsız İnkilap” kitabı bu konularda çık sayıda belgeyi açığa çıkartan bir çalışmadır. https://www.metiskitap.com/Catalog/Book/4542

[3]Seçim verileri için bkn: Serpil Sancar, 2018, Siyasal Kararlara Katılımda Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Haritalama ve İzleme Çalışması https://dspace.ceid.org.tr/xmlui/handle/1/176, S.81.

[4] Veriler için bkn: Serpil Sancar, 2020, Siyasal Kararlara Katılımda Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Haritalama ve İzleme Çalışması 2018-2020 Güncellemesi, http://dspace.ceid.org.tr/xmlui/handle/1/1251

/eka/