Sarya Aslan: Kenê Şîrîn

Bazı yaslar bir ömür sürer. Bazı acılar geçmez. Bazı şeyler iyileşmez zamanla. Bizim yüreğimiz karalar bağladı. Ve karalar bağlayan her yürek gibi sessiz bekleyişte, zamanın akıp gitmesini izliyor.

Bir yıl geçti…

Bir yıl boyunca biz senin için yazılanları okuduk, senin yazdıklarını okuduk, senin için yazdık. Fark ettim ki tüm aile bireylerinin ortak başa çıkma yolu yazmak ve okumakmış. Sen gibi…Hep yazmışsın, yazarak yaşadıklarına katlanmışsın. Biz de öyle yaptık. Yazılanlara yoğunlaştık, seni tekrar tekrar anlamaya çalıştık. Ve bir yılı tamamlarken keder ve hüznün sarmalında sarsılarak dönüştük.

Hiçbir şey eskisi gibi değil, hiçbirimiz eskisi gibi değiliz ve sanırım olmayacağız da. Seninle ilgili okuduklarımın hepsi bende çok derin izler bıraktı ama bir yorum senin için yapılan bir yorum içimde biriktirdiğim tüm yaşların durmaksızın akmasına sebep oldu. 

Seni hiç tanımayan bir anne televizyonda fotoğrafını görünce “ax kenê şîrîn ax” demiş. Birçok cümle, birçok şiir, anlamlı birçok yazının yanında beni, duygularımı alıp götüren bu cümle oldu. Kadınlar sırlarını, duygularını gülüşünde saklar ve bir gülüşün ardındaki anlamı yine kadınlar en iyi okur. 

Anne, seni hayat suyundan gülüşünden sevmiş. Bizim annemiz de yaşasaydı seni  “oy kenê şîrîn kızım” diye severdi eminim. Ben bu yorumdan sonra fotoğraflarına baktığımda seni bir ana şefkatiyle “kenê şîrîn” diye seviyorum. 

Artık bu topraklarda hiç kimse sadece kendi acısına ağlamıyor. Acı ortak yerden, ölüm bildiğimiz elden… Tanışmasan da görmesen de yıllardır ortak bir acının dergâhındayız biz. Ne konuşmaya ne anlatmaya hacet var büyük bir saygıyla acımızı önümüze alıp sessizce anlıyoruz birbirimizi. Acının anlatılabilir bir yönü olduğuna inanmıyorum zaten, hele ortak acılara hiçbir kelimenin gücünün yeteceğini sanmıyorum. Hissetmek ve o hisler etrafında birleşmek kâfi zaten. 

Ortak acılar demişken sizlerin yarattığı ortak değerlere de aynı saygıyla yaklaşacağız. Hiçbir can boşuna düşmedi toprağa. Sizlerin değerleri bizi yakınlaştıracak “bir” yapacak. Anılarınıza sahip çıkmanın yolu budur. Sonsuzluğa yürüyen özgürlük savaşçılarının canı pahasına yarattığı hiçbir değerin içinin boşaltılmasına izin vermeden tarihe notlar düşeceğiz. Sizlerin bize bıraktığı miras tüm insanlığa yetecek düzeyde yüce ve onurludur.

Konfüçyüs, “birisi yaşamı bilmiyorsa ölümü nerden bilecektir? Sorusunu sorar. 

Leyla yaşamın anlamını kavrayan, ona değer katan ve binlerce insana önderlik eden o bitimsiz yaşam enerjisiyle bu sorunun yanıtını vermiştir. Anlamlı bir yaşam sürmüş ve hep yanı başındaki ölümü de anlamıştır. Şüphesiz ki yaşamı anlamına uygun yaşamayı ve kendi gibi olmayı seçmek karşılığında bedel ödemeyi de getirir. İnsanın en büyük trajedisi kendi olarak yaşamamasıdır. 

Bu toprakların laneti ise kendi olma mücadelesinin bedelinin ağır olmasıdır. 

Leyla kendi gibi yaşamayı seçmiş, anlam arayışında, savaş meydanından hiç kaçmamış hep haksızlığın yanlışın üstüne gitmiştir. Yaşamı sevgiyle yoğurmayı seçtiğinden müthiş bağışlayıcı, müthiş sarıp sarmalayıcı ve yaşama güzellik katan bir yol seçmiştir. 

İnsana, barışa, umuda, aşka inanmış yolunu da bu inançla yürümüştür.

Bizim yasımız devam ediyor. En çok da kendimiz için yas tutuyoruz. İncil’de yasla ilgili şöyle bir cümle geçer; “ölüler ancak kendilerini gömdüklerinde yas diniyor”. Bu topraklarda bizim ölülerimiz diri diri gömülüyor. Umutları çok güçlüyken inançları çok sağlamken ve hikâyeleri daha tamamlanmadan… uğruna savaştığı idealleri gerçekleşmeden, gözlerinde inanç, ruhlarında barış filizleriyle, yarım kalan hikayeleriyle toprağa düşüyorlar. 

Ne zaman ki hikâyeleri tamamlanır, barış filizleri yeşerir, huzurla gözlerini kapatırlarsa, kendilerini gömmeye karar verirlerse belki de bizim yasımız o zaman dinecek. 

Derin ah’lar çekiyoruz.  Ah’lar ağacı tüm topraklarımız… Didem Madak’ın dizesi düşüyor dilimize, “ahımın hakkı toprağa kalsın…