SES’li Düşünüyorum: Kadınların Tarihinde Beden, Cinsellik ve Kadınlık

SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği’nin aylık konuşmalar dizisi SES’li Düşünüyorum’un Kasım ayı buluşmasında tarih içinde ve kadınların kendi tarihinde beden, cinsellik ve kadınlık konuları masaya yatırıldı.
Bilgi Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Gülhan Balsoy’un konuk olduğu etkinlikte cinsiyet kavramının Antik Yunan’a uzanan tarihinden, Osmanlı’daki kürtaj ve doğum pratiklerine değin geniş bir perspektiften kadınların beden ve cinsellik tarihi üzerine konuşuldu.

SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği’nin “birikimlerimizi paylaşmak, birbirimizden öğrenmek, birlikte üretmek” amacıyla aylık olarak düzenlediği konuşmalar dizisi SES’li Düşünüyorum’un Kasım ayı buluşması Doç. Dr. Gülhan Balsoy‘un katılımıyla gerçekleşti.

Etkinliğin moderasyonunu ise Özyeğin Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Leyla Kayhan Elbirlik üstlendi.

Tarih içinde ve kadınların kendi tarihinde beden, cinsellik ve kadınlığın irdelendiği etkinlikte Balsoy, cinsiyetin Antik Yunan’a uzanan tarihinden kendi çalışma alanı olan Osmanlı’da yeniden üretimin tarihine geniş bir perspektiften cinsiyet, cinsellik ve kadınlık tarihini ele aldı.

Hiyerarşik benzerliğe dayalı tek cinsiyetli modelden farklılığa dayalı iki cinsiyetli modele

Balsoy sunuşuna özel olarak tarihte genelde ise sosyal bilimlerde cinsiyet kavramının biyolojinin daha sabit kategoriler olarak algılandığı zamandan “performatifliğine” uzanan farklı zamansallıklarına uzanan geniş bir tarihsel dönemi ele alarak başladı.

Antik Yunan’da kadınlık ve erkeklik arasında cinsel organların yapısına atıfla hiyerarşik bir benzerlik kurulduğunu kaydeden Balsoy, “Burada kadınlar bir tür gelişmemiş erkek olarak görülüyordu” dedi.

Balsoy, modernitenin ve beraberinde modern tıbbın gelişmesiyle birlikte ikili cinsiyet modeline geçildiğini ifade ederek “Zaten başından beri politik olduğunu düşündüğümüz beden, yeniden politik bir alana dönüşmüş oluyor. Nitekim 19. yüzyıla gelindiğinde tartışmaların büyük bir kısmı beden üzerinden yürüyor” diye konuştu.

‘Memeliler’ kavramına yakından bakış

Sunuşu sırasında modern biyolojinin gelişmesiyle birlikte türlerin sınıflandırılmasına ve “memeliler” kavramına da ayrıca değinen Balsoy kavramın politik tarihine ilişkin şunları söyledi:

“Memenin kendisi dışında benzerlik kurulabilecek pek çok nokta var oysaki. Örneğin, ‘memeliler’ olarak tarif edilen grupta vücudun tamamı kıllarla kaplı. Keza alt ve üst olmak üzere iki adet oynar çeneye sahipler. Yani buna göre ‘kıllılar’ ya da ‘çeneliler’ de denebilirdi. Ama kadınlara ve kadınlığa bir gönderme yapıldı.”

Balsoy, burada yapılan göndermenin kadınları onore etmek için yapılmadığının altını çizerek, “Kadınlığı ve anneliği yeniden vurgulamak, kadının yerini tarif eden bir kavram tercih edildi” ifadelerini kullandı.

Genel cinsiyet tarihi sunuşunun ardından uzmanlık alanı olan Osmanlı’da beden, cinsellik ve cinsiyet politikalarından bahseden Balsoy, Osmanlı’da kadınlar söz konusu olduğunda genellikle “hiç varlığı olmayan” bir toplumsal gruptan bahsedildiği zannedilse de gerçekliğin bundan çok farklı olduğunu dile getirdi.

Balsoy, benzer şekilde, Osmanlı’da cinselliğin “harem ve eşcinsellik gibi iki uç üzerinden fantezileştirilen bir anlatı” olarak ele alındığını ancak toplum hakikatinin bu ikisi arasında bir yerlerde olduğunu kaydetti.

‘Oğlancılık’ ve eşcinsellik

Osmanlı’da oğlancılık kurumuna dair de konuşan Balsoy, oğlancılık ve eşcinselliğin farklı şekillerde algılandığını şöyle anlattı:

“Yetişkin erkeğin bir başka erkeğe duyduğu arzu ayıplanırken ya da ‘sapıklık’ olarak addedilirken, henüz erişkin olmamış bir oğlan çocuğuna duyulan arzu normalize edilebildiğini biliyoruz. Bunu pek çok alandan test edebilmemiz mümkün: Divan şiiri, gölge oyunları ve minyatürler gibi…’

Tanzimat ile birlikte…

Balsoy, Osmanlı’da devlet ve toplum ilişkilerini kökünden değiştiren Tanzimat ile birlikte kadın tebanın da “payına düşeni” aldığını belirterek bunun daha çok nüfus politikaları üzerinden şekillendiğini anlattı.

Bu değişimi kürtajın yasaklanması üzerinden anlatan Balsoy’a göre 1838 yılı önemli bir kırılmaya tekabül ediyor: “1838 yılına kadar hangi dine mensup olursanız olun itikatınızda olan bir konuyken, 1838 ile birlikte hangi dine mensup olursanız olun ‘çocuk düşürme’nin yasaklandığını görüyoruz.”

Balsoy, bu yıldan itibaren bugün kürtaj olarak tabir ettiğimiz “çocuk düşürme” için ilaç tahsil eden hekim, hemşire veya ebelere cezai yaptırımların da öngörüldüğünü belirterek, “Çocuk düşürmeye karşı devlet düzeyinde bir kampanya düzenlendiğini söylemek mümkün” diye konuştu.

Ebelikten gebeliğe: Doğumun dönüşümü

Sunuşunda doğumda yaşanan dönüşüme değinen Balsoy, 1842 yılında ebelik mektebinin açılmasının, Osmanlı’da beden ve doğum tarihi için önemli bir kırılma olduğunu ifade etti.

Balsoy, bu yıllardan itibaren “Siz bebeğinizi beklerken sizi neler bekler” vari kitapların da yazıldığını aktararak gebelik ve doğumun geleneksel bir alandan çıkarak hızla tıbbın bir alanı ve bir tür hastalığa dönüştüğü tespitini yapıyor.

Osmanlı’da kadınlar: Sadece umutsuzluk hikayesi mi devşirilir?

Sunuşunu bitirirken Osmanlı’da kadın ve cinsellik çalışmaları alanına dair de konuşan Balsoy şunları söyledi:

“Osmanlı’da kadınların deneyimine dair bildiklerimiz giderek artıyor. Renkli ve imkanlı bir tablo var artık karşımızda. Yani aslında sadece baskı ve umutsuzluğa sürükleyen bir tarihten söz etmiyoruz. Alan kazanacağımız ve umut devşireceğimiz çok fazla nokta var.”

Sunuşun ardından etkinliğin soru-cevap bölümüne geçildi.

Balsoy, katılımcılardan gelen demokrasinin gelişmişliği ile kadınların kazanımları arasındaki ilişkiler, tarihte göçmen kadınlar ve kendi çalışması olan Cibali Tütün Fabrikası’ndaki kadın işçilere dair sorulara yanıt verdi.

Gülhan Balsoy kimdir?

Geç Osmanlı tarihi, kadın ve toplumsal cinsiyet tarihi alanlarında çalışmalarını sürdüren Doç. Dr. Gülhan Balsoy, 1995 yılında Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü’nden mezun oldu.

Editörlük, sivil toplum kuruluşlarında proje yöneticiliği ve çevirmenlik gibi işlerin ardından 2002 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi’nde Bilim, Teknoloji, Toplum programında yüksek lisans eğitimini tamamladı.

2003 yılında Binghamton Üniversitesi’nde tarih alanında doktora eğitimine başladı. 2010-2011 akademik yılını “Europe in the Middle East – The Middle East in Europe” (EUME) programının doktora sonrası araştırma bursuyla Berlin’de geçirdi ve hâlâ üzerinde uğraştığı Osmanlı’da yalnız, yoksul, kimsesiz kadınların deneyimlerini sorguladığı kitap üzerinde çalışmaya başladı.

Balsoy’un, “The Politics of Reproduction in Ottoman Society, 1838–1900″ başlıklı doktora tezi, Kahraman Doktor İhtiyar Acuzeye Karşı: Geç Osmanlı Doğum Politikaları ismiyle Türkçe’ye çevrilerek Can Yayınları tarafından yayımlandı.

Halen İstanbul Bilgi Üniversitesi Tarih bölümünde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.

Etkinliğin tamamını izlemek için tıklayın.

/eka/