Toplumsal barışın inşasında kadın ittifakı

Ekolojik, demokratik, kadın özgürlükçü bir toplum için parçalı, ilişkisiz gibi görünen bütün alanları, mücadeleleri kadın ittifakında buluşturmak sisteme karşı alternatif bir örgütlenme ve çatışma sürecinde dahi bir barışı inşa etmenin olanaklarını bize sunabilir. Bu barış toplumsal bir barıştır.”
Küresel bir savaş hali yaşamaktayız. Salt silahlar, SİHA’lar, bombalar konuşmuyor bu savaş halinde. Dünyayı tüketenler, insani değerlerin altüst olduğu bir idareci mantıkla bireyleri, halkları, kadınları, çocukları, simgeleri, gülüşleri, yaşama sevincini, değişim umutlarını, hafızaları yok etmek istiyor. Ulus-devlet ve sermayenin simgesel madalyasını taşıyan yüzde birin, yüzde doksan dokuzla savaş hali! Bu savaşların hem öznesi hem nesnesi durumuna getirilecek kadar toplumsal bilinçten yoksun bırakılmaya çalışılıyoruz. Hep bir kavga hali, zıtlıkların tarifinde yok oluşa giden, yalnızlaştırılmaya çalışılan kadın, halk, işçi, kimlik, kültür, dil, doğa.  Hâlbuki ne kadar çok da biz, bizler olma haline yakınız ama bir o kadar uzak. Tehlikeli, nefret edilen ve disipline edilenleriz. Evet, sürekli bir savaş hali içindeyiz: ben ve o, biz ve onlar ikileminde.
Sürekli bir barış mücadelesi halinden bahsetmek de mümkün. Kapitalist modernite güçlerinin dayattığı her türlü fiziksel, kültürel, ideolojik, ekonomik, cinsiyet eksenli savaşa karşı dayanışma, örgütlenme, etki gücüyle iyiliği, aydınlığı, mutlu olmayı, eşitliği, sevgiyi, adaleti inşa eden/edecek yeni yaşam için sürekli buluşma halleri… Barış salt çatışma sonrası süreçlerde inşa edilmez, bazen çatışma sürecinin içinde bir barış inşası da söz konusu olabilir. Ancak zordur, barışı inşa etmede ısrarlı olmak ve bütünlüklü bir toplumsal barışı savunmak gerekir. Şiddetin nereden geldiğini, nasıl beslendiğini bilmek ve bu eksende bir mücadele içine girebilmek önemlidir.
Barış koşullarını, iktidar tekellerinin elinden çıkarmak, toplumsal bir mesele olarak toplumun geliştirmesini sağlamak, barışın inşasında öznelerin çokluğunu ifade eder. Savaş nasıl parçalayan, kırdırtan, ötekileştiren bir süreçse; barış mücadelesi de bir o kadar parçaların, farklılıkların eşitliğini sağlayan bütünleştiren bir süreçtir. Erkek egemen sistemlerin, kamusallıkların tarihsel gelişiminden bu yana kadınlara dönük savaş halleri çoklu ve sistematiktir. 20’nci yüzyıldan bu yana kadın mücadelesi savaşa karşı barışın bakışını olumsallıklarıyla-bütünsellikleriyle çoğaltmışlardır.
Barışın bütünsel bakış açısı, “ben ve o” arasındaki gerilimleri azaltarak, ötekinin bir kategoriye, bir nesne olma haline indirgenmesine karşı çıkan bir bakışı temsil eder. Bugün AKP-MHP hükümetinin “bizler-onlar” geriliminin yükseltmesinin sonucu olan toplumsal kutuplaşmalara, nefret diline, ayrımcılık, ırkçılık, cinsiyetçilik gibi içerde ve dışarda sürekli savaş halini besleyen bu gerilim hattına karşı kadınların ittifakı hem bir öz-savunma hem de demokratik toplumun gelişmesinde, yeni yaşamın örgütlenme zihni ve toplumsallığı olabilir.
Savaş ve barış süreçlerinde kadınların mücadele biçimleri elbette ki değişimler geçirebilir. Barış süreçlerinde daha fazla kazanım elde edilirken,-özellikle kadınların dahil olduğu süreçlerde- savaş süreçlerinde erkeklerin motivasyonu için, cinsiyetçilik ve militarizm daha çok yaygınlaşır ve kazanımlar erkek-devlet eliyle gasp edilir. Daha çok kadın katliamı, tecavüz-taciz, kadının aile ile özdeşleşmesi, kadın yoksulluğu, siyasi tutsak kadınların sayılarının her geçen gün artması, anayasal hakların askıya alınması gibi yoğun saldırılar kadınların gündelik hayatını çepeçevre sarar.
2013-2015 yılları çözüm sürecinde, Türkiye kadın hareketi ve Kürt kadın hareketinin durumunu sadece ele aldığımızda kadınların barışı konuşuyor olması, aslında Türkiye’deki kadın mücadelesi açısından tarihsel bir değişimin, kadın ittifakının inşasını oluşturduğunu söylemek mümkün. Özellikle bunlar mücadele mekanizmalarının etkisinde kendini göstermektedir. Kadınlar barışı konuşurken, salt Kürt meselesini konuşmuyordu, ekolojiyi, görünmeyen emeği, beden politikalarını, kimlikleri, kadına yönelik şiddeti, öz-savunmayı, adaleti, hakikati, hafızayı da ele almaktaydılar. Aslında yeni yaşamın kadınlar açısından/kadınların barışa bakışını da genişleten bir ülke perspektifi sunmanın olanaklarını, buluşmalarını deneyimlemekteydiler.
Savaş rejimi krizi, AKP-MHP ittifakında toplumu yönetme/yönetememe meselesi olurken, çözüm sürecinde kadınların deneyimleri ve etki alanları bugün barışın inşasında bize yol olabilecek bir referans sunmaktadır. Hafızamız şuan dile gelirse: Tecridin kaldırılması barışın inşası için bir adımdır. Bu gündem sadece Kürtlerin ya da devletin bir meselesi olarak görülmemelidir. Tecrit sistemine karşı mücadele, savaşın sürekli haline ve kadın aleyhindeki sonuçlarına karşı barışın inşasında en çok da biz kadınların mücadele gündemi olduğunu deneyimlerimiz göstermiştir. Tıpkı, eşbaşkanlık sistemi ve İstanbul Sözleşmesini iki ayrı mesele olarak değil toplumsal cinsiyet eşitliğine bir saldırı olarak tek adam rejimin kadın düşmanı politikasını öteki üzerinden inşa ettiğini bilmek gibi.
Barışı konuşmak için geçmiş deneyimlerimize bakmak,  kadına yönelik şiddetle mücadelede olduğu gibi militarizme karşı birleşmenin, mücadele ve dilini oluşturmanın ittifaklarını çoğaltmaktır. Pandemiyle daha da derinleşen kadın yoksulluğuna, işsizliğine, cinsiyetçi gelire, sömürü sistemine karşı kadınların adaletli yaşama hakkı için barışı konuşması salt siyasetin meselesi değil; biz kadınların mücadelelerinin toplumsallığı meselesidir. Biliyoruz ki savaşa bütçenin maliyeti çok fazla iken barışın yurttaşlara bir maliyeti yoktur. Nasıl ve ne kadar yaşayacağımız da birilerinin tekelinde olmaktan kurtulur. Ekolojik düşünme ve ekolojik mücadele savaş karşıtı olmayı gerektirir. Ekolojik, demokratik, kadın özgürlükçü bir toplum için parçalı, ilişkisiz gibi görünen bütün alanları, mücadeleleri kadın ittifakında buluşturmak sisteme karşı alternatif bir örgütlenme ve çatışma sürecinde dahi bir barışı inşa etmenin olanaklarını bize sunabilir. Bu barış toplumsal bir barıştır. İçinde nefret dili olmayan, ırkçılığı, cinsiyetçiliği beslemeyen birlikte yaşamın inşa ve yönetimini umut ve çabasını barındırır.
Bugün bu çabalar aciliyetini daha çok göstermektedir. Ortadoğu eksenli küresel savaş halinin etkisi küresel kadın mücadelesini zorunlu kılmaktadır. Yaşadığımız coğrafyada örülen duvarların altında yok edilmek istenen kadın devrimlerini ve mücadelelerini sahiplenmek; nasıl bir yaşam ve nasıl yapmalı sorularında bize sınırsız buluşma alanları yaratmaktadır. Dayanışma ve ittifaklar oluşturmak, her bir kadının savunmasını, kazanımlarını bölgesel-yerel-ulusal boyutta -çoklu mücadele alanlarında iç ve dış erkek egemenlikçi -militarist siyasetlerin tekelinden/insafından çıkaracak ısrarlı bir kadın iradesini ortaya koyabilecek yegane güçtür. Birlikte kadın deneyimlerimizi hatırlamalı, tüm farklılıklarımızla eşit konumlanan bizler olma bilincini kaybetmeden yola devam etmeli, yol kapalıysa birlikte yeni yollar açmalıyız.

 

/Halide Türkoğlu- JinNews/