Ukrayna: İnsanlığın Sınavı, Barışı Savunmak

Bütün dünyanın gözünün önünde, Rusya özerk ve bağımsız komşusu Ukrayna’yı dört bir taraftan askeri birlikleri ile adım adım işgal ediyor. 24 Şubat sabahı başlayan işgal sürecinde an itibariyle Rus birlikleri başkent Kiev’in kapısına dayandı. NATO, AB ve ABD’den gelen yaptırım mesajları Rusya devlet başkanı Putin’i bu kararından vazgeçirmeye yetmedi.

Tarihçi Timothy Garden Ash, Guardian’daki yazısında Batının Avrupa’nın doğusunda yapılan işgalleri yeteri kadar önemsemediği için iki dünya savaşı yaşandığını ve bu krizde de aynı hatayı yapmaya devam ettiğini söylüyor. “Rusya’nın Ukrayna’yı işgali Avrupa’nın yüzünü sonsuza dek değiştirecek. Uzun bir mücadeleye hazırlıklı olmalıyız. 24 Şubat’ın tüm sonuçlarının ortaya çıkması yıllar, muhtemelen on yıllar alacak, batının Ukraynalılar için yapacağı çok şey var” diyor.

Yuval Noah Harari, The Economist dergisinde yayınladığı makalesinde Ukrayna’da tehlikede olan şeyin insanlık tarihinin yönü olduğunu savunuyor. “İnsanlığın en büyük siyasi başarısı, savaşın gerilemesi olmuştur. Bu artık tehlikede” diyor.

Savaş mı barış mı?

Harari, “Ukrayna krizinin kalbinde tarihin doğası ve insanlığın doğası hakkında temel bir soru yatıyor: Değişim mümkün mü?” diye soruyor. Dünya, güçlünün zayıfı avladığı orman yasalarının geçerli olduğu bir yer midir? Yoksa bir zamanların temel zenginlik kaynakları olan altın madenleri, buğday tarlaları ve petrol kuyuları gibi maddi varlıkların yerini günümüzde bilginin asıl zenginlik kaynağı olarak yerini alması sonucunda savaşın mantıksızlığının anlaşıldığı bir yer mi? diyor ve ekliyor, “bu insanlığın tercihi olacak.”

Ukrayna’da ne olacağını bilmiyorum. Ama bir tarihçi olarak değişimin olasılığına inanıyorum. Bunun saflık olduğunu düşünmüyorum. İnsanlık tarihinin tek sabit olan şeyi değişimdir. Ukraynalıların demokrasiyi kurmak üzere verdikleri mücadele bu değişimin örneğiydi. “Ukrayna demokrasisi” gibi, İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan “yeni barış” da bugün çok kırılgan ama mümkün” diyen Harari, “İnsanlığın hangi yöne gideceğini bizim tercihlerimiz belirleyecek” diyor.

Harari’nin söz ettiği kararları verenlerin büyük çoğunluğu otoriter erkek siyasetçiler.

Yükselen otoriterliğe yenilen demokrasiler

Aslında Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belliydi. Zira dünyada demokrasiler yükselen otoriterliğe karşı geriliyor. Bertelsmann Vakfı Dönüşüm Endeksi (BTI), 2004 yılından bu yana ilk kez otokratik devletlerin sayısının demokratik rejimlerden fazla olduğunu saptadı. Bu, son 15 yılda ölçülen en kötü sonuç. Endekse göre, küresel bazda daha az özgür ve adil seçim, daha az ifade ve toplanma özgürlüğü söz konusu. Ayrıca kuvvetler ayrılığı prensibi de giderek aşınıyor. Proje Yöneticisi Hauke Hartmann,”Hindistan’da Başbakan Narendra Modi, Brezilya’da Jair Bolsonaro, Filipinler’de Rodrigo Duterte’nin sağcı otoriter hükümetleri, bu ülkeleri de otokrasiye doğru yaklaştırıyor.Avrupa’da ise Polonya ve Macaristan’da hukukun üstünlüğü ilkelerinin çiğnendiğine şahit oluyoruz. Türkiye’de son on yılda demokrasi yolunda en fazla gerileyen ülke oldu” diyerek endişelerini dile getiriyor.

Üstelik yükselen erkek egemen otoriter sağ siyaset, kutuplar ötesi bir ortaklaşma içinde. Eski ABD Başkanı Trump, Putin’in Ukrayna stratejisini “dahice” olarak değerlendirdi.

Öte tarafta Ukrayna krizine ilişkin iki kadının toplumsal cinsiyet perspektifinden yorumları çok değerli:

Güçlü adam siyaseti

Yazar Ece Temelkuran da Ukrayna işgalinin Putin ve Trump gibi ‘güçlü adam’ siyasetinin klasik bir örneği olduğunu söylüyor. “Kadına yönelik ayrımcılık her zaman faşizmin, popülizmin, totaliterliğin, her türlü ‘güçlü adam’ rejiminin güç gösterisinin bir parçası olmuştur” diyor.

Savaş ataerkil sistemin eşitsizliklerini derinleştirir

Ottowa Üniversitesi’nden siyaset bilimci Bénédicte Santoire, Rusya-Ukrayna krizi üzerinden savaşın kadınlar üzerindeki etkilerine ve kadınların barış süreçlerine aktif katılımlarının doğuracağı ‘insani’ sonuçları mercek altına aldığı yazısında şöyle diyor: “Her savaşta, ortaya çıkan insani kriz, mevcut ataerkil sistemin eşitsizliklerini derinleştirir ve şiddetlendirir. Silah ticareti kadın cinayetleriyle doğrudan bağlantılı. Ukrayna da farklı değil. Uluslararası Af Örgütü, Donetsk ve Luhansk bölgesinde aile içi şiddet vakalarında bir artış kaydetti.”

İnsan güvenliği askeri güvenlikten daha değerli

Santoire’in çözüm önerisi şöyle: Batılı ülkelerin Ukrayna’nın koşulsuz egemenliğini desteklemeye devam etmesini ama bunun yanı sıra da NATO’nun genişlemesinin de sürdürülebilir barışa ne de gelecekteki çatışma çözümüne hizmet etmeyeceğini söylüyor. Askeri güvenliğin insan güvenliğinden daha değerli olmadığını savunuyor.

Kadınlar olmadan hiçbir barış anlamlı ve kalıcı olmaz

Santoire’a göre feminist dış politika bu çatışmanın çözümünün anahtarı: “Dünyanın başka yerlerinde olduğu gibi, kadınlar barış için gereklidir ve onlar olmadan hiçbir barış anlamlı bir şekilde var olamaz. Bu nedenle, barış inşası girişimlerinin ve yaklaşmakta olan müzakerelerin tüm adımlarına dahil edilmelidirler.”

İki gündür gözümüz, kulağımız Ukrayna’da. Kalbimiz hazırlıksız yakalandıkları savaş karşısında şok ve çaresizlik içindeki Ukraynalılar ile birlikte.

Savaşa karşı Ukraynalı ve Rus dayanışması

Ukraynalı kadın gazeteci Nataliya Gumenyuk savaşın içinde yaşadıklarını dünyayla paylaşıyor.

Nataliaya, Rusya’nın Ukrayna’nın dört bir yanına hava saldırıları başlatmasının ardından bağımsız bir Rus gazeteci beni aradı. Hiç tanışmıyoruz ama ülkesinin yaptıkları ve yapabilecekleri için af diledi. Konuştuk, ağladık diye yazmış.

Rusya’da ve Avrupa’nın birçok şehrinde barış SES’leri yükseliyor.

İnsanlığın verdiği bu sınavda hepimiz savaşın karşısında barışın yanında olmak zorundayız. Siyasilerden askeri çözümleri kullanmak yerine diyalog ve diplomasi ile kalıcı barışı inşa etmesini sağlamaları yönünde baskı kurmalıyız.

“Barış hemen şimdi’ demeliyiz.

 

/esitlikkadınadalet/