Xane 

Akademi eğitimimiz renkli ve derinlikli tartışmalarla devam ediyor. Kaç gündür kadın hareketi dersini görüyoruz. Kendi tarihimizi yenilenen bilincimiz ile ele alırken tarihten günümüze, günümüzden tarihe daha güçlü bir akış içerisinde oluyoruz. Sevincin, coşkunun yanında hüznü ve acıyı da yaşıyoruz. Bir yandan görkemli bir direniş tarihi diğer taraftan buna karşı geliştirilen geri direnişler. 

Özgürlük mücadelesinde attığımız her adımda kadının ve erkeğin geri-geleneksel gerçekliği çarpıştık. Bu çarpışmaları bazen çok derinden, yakıcı yaşadık. Şimdi ordulaşma süreçlerinin anlatıldığı bölümünde her arkadaşın anlattığı genel kadar bireysel hikâyesinde bunu daha iyi anlıyoruz. Neydik, nereye yol aldık ve nereye akacağız soruları eşliğinde tarihi tekrardan ele alırken nerde, nasıl başladığımız bilmek doğru bir yaşam gücüne ulaşmak açısından hayatidir. 

Bu anlamda her arkadaş bu süreçleri ele alırken derin hisselere boğuluyordu. Kimi örneklerde gülüşlerimiz yükseliyordu, kimi örneklerde gözyaşlarımızı içimize döküyorduk. Kadın olmanın derin anlamı kadar bunun zorluğunu, acısını da bir kez daha derinden hissediyorduk. Beş bin yıllık eril sistem karşısında kendi hakikatimizi arama, bulma ve bu temelde yaratma mücadelemizi geliştirirken az, yetersiz bazen da hatalı olsa da, bunun gelişim kadar değişim-dönüşüm sorunlarımızın bir parçası olarak ele alıyoruz. Daha olgun, daha bütünlüklü ve duygu yüklü zekâmızla yaklaşım belirlemeye çalışıyoruz. 

Erkek aklı ile hakikat adı altında yaratılan tüm sahtelikleri parçalama gücünü geliştirirken hakikate daha yakın olduğumuz hissediyoruz. Gerçeği kıyımdan geçiren tüm yaklaşımlar karşısında tekrardan öfke doluyoruz. Hakikati gerçekleştirmedikçe bu kıyımlara dur diyemeyeceğimizi biliyoruz. Bu temelde daha fazla arayış ve çaba sahibi olma kararlılığımız güçleniyor. Kadınlar dağlara aktıkça, dağlarda kök saldıkça yalan kültürü ile maskelenen hakikat daha fazla görünür, bilinir oldu.

 Bu gün dile gelen her söz, duygu da bunu görmek mümkün. Ordulaşma süreçlerimizi yani özgürleşme yolunda ilk adımlarımızı tartışıyoruz. İlk kobrayı vuranın Bagok’ta bir ağaca çıkarak Ayten arkadaş olduğunu öğreniyoruz ve uçağı düşüren Binevş yoldaşı büyük bir onur ile anıyoruz. Kendisini bir ateş topuna çeviren canların hikâyesini dinledikçe yüreğimizde özgürlük duygularımız kabardıkça kabarıyor. Ateşlerinde arınmanın mücadelesi ile tekrardan sözleşiyoruz onlarla. Sıcak mevzilerde yüreği bir mahşer sıcaklığı dolup taşan kadınların kahramanlıkları ile daha yüceliyoruz.

 İlk doğuşun sancı ve zorlanmalarını tartışıyoruz. Birleşimimiz genelde eski arkadaşlardan oluşuyor. Hemen hemen her alanda kalan arkadaşlar var. Bu açıdan değişik pratik örnekler ile tartışmalarımız daha renkleniyor. Ordulaşma çalışmalarımızda her ilki yaratan kadar, bunu geliştiren, güçlendiren yaklaşımları yine de onurlandırıyoruz. Bu anlam da Xane’nin  de bu tarihi mal edilmesi gerektiğine inanarak ilk ordulaşma sürecimizde bu yaşlı kadının emeğini de  ele alıyorum.  Ve gecikmeli de olsa tarihe mal ediyoruz. 

Xane Ağrı eteklerinde Mıhtepe de köyünde tek kalan yaşlı bir kadındı. Düşman köylerini boşaltınca o büyük bir direniş göstererek köyden çıkmıyor. Kendisi hayatın birçok zorlu sınavlarından geçmiş, tarih kadar derin acılardan süzülmüş yüreği ile bu topraklara kök salan birisi. Çoğu onu deli bilirdi. Düşmana deli olduğu söylendiği için onun köyde kalmasına izin veriyorlar. Bu köyde Xane tek kalırdı. Sonbahar da torunları yanına gelir, kış hazırlıklarına yardım ederlerdi. Ama o Serhatın çetin kışlarını tek geçirirdi. Yazın arkadaşlar onu yalnız bırakmazlardı. Xane torunlarının ona getirdiği yiyecekleri sandığında saklar onu kadın gerillalara verirdi.

 Kadın yoldaşları daha çok severdi. Xane bununla sınırlı kalmaz, düşmanın bir hareketliliği olduğunda da bize bilgi verirdi. Neden deli dediklerini hep merak ediyordum, arkadaşlar hep küfür ediyor diyorlardı. Nihayet biz de köyün yakınlarına gelmiştik ve Xane’yi görme şansım olacaktı. Üç kadın yoldaş ile onun yanına gittik. Zayıf, kamburlu ve elinde bastonu ile tavukların başında bekliyordu. Bu arada kendi kendine konuşuyordu. Bizi görünce çok sevindi. Eli ile saçlarımızı okşayıp, alnımızdan öptü. Gözlerim kara gözlerine takılı kaldı. Bir deprem yaşamış gibi idim. Birkaç saniyelik bakışta dile gelen sanki bir ömürdü. Bu anlamı ya da sırrı çözecek güce sahip değildim. 

Keşke sırlarının peşine düşebilseydim. Keşke yüreği sırlarla dolu bu kadının yüreğini daha iyi anlayabilseydim. Onu bu dağda tek başına kalmaya yol açan gerçeği öğrenebilseydim. Ağrı’nın gizemli sevdasının anlamını çözebilseydim. Bu gün ordulaşma süreçlerimizi Serhat alanında ele alırken Xane’nin örneğini vererek yaşanan pratiği anlatmaya çalıştım. Ve yüreğim şimdi mezarında sessiz yatan bu kadının acılı hikâyesi ile bir kez daha yandı. Ve onu şimdiye kadar işlememenin mahcubiyeti de… 


1993-’94 Ağrı dağının bir bölgesinde kışın kalan kadın yoldaşlar, Önderliğin o yıl ulaşan kadın ordulaşması üzerine yapılan çözümlemeleri üzerinde ders görüyorlar. Bu temelde anlamaya dönük başlatılan tartışmalar gelişiyor.  Erkek arkadaşlar özellikle de yönetimde yer alanlar kadın yoldaşlara güvensiz yaklaşıp ve bunu yaşamın her alanında hissettirmeye çalışıyorlar. Bu yaklaşımlar yapılan tartışmalar daha kızgınlaşıyor. Yönetimde bulunan erkek arkadaşlar, eğer siz bu kışın dışarıda bir hafta kalma gücünü gösterirseniz biz sizin ordulaşacağınıza inanacağız, diyorlar. 

Kadın yoldaşlar bu temelde bir dolduruşa getiriliyor, var olan inatlaşmalar sonucu onlar da kabul ediyorlar. Serhat’ın kara kışları biliniyor. Değil bir hafta bir gün bile dışarıda kalmak ölüm demektir. Erkek arkadaşlar şunu hesabını yapıyorlar, ne de olsa fazla uzaklaşamazlar, birkaç saat karda dolaşıp, tekrardan şikefte gelirler, böylelikle biz kazanırız diye düşünüyorlar. Ancak ordulaşma aşkı ile yanıp tutuşan kadın yoldaşlar son derece kararlı görünüyorlar. Sabah çantalarını sırtlayıp, erzaklarını da yanlarına alarak şikeften çıkıyorlar. 

Yedi kişiden oluşan kadın mangası birkaç saat yürüdükten sonra karda daha fazla ilerlemeyeceklerini anlıyorlar ve çareyi Xane kadına sığınmakta buluyorlar. Köye inip Xane kadının evinin kapısının çalıyorlar. Hepsi kardan ıslanmış bir iki arkadaşın ayakları nerdeyse yanma noktasına gelmiş. Xane onları içeri alır. Sobayı yakıp, onlara bir şeyler hazırlar. Kadın yoldaşlar Xane kadına erkek arkadaşlar ile yaptıkları tartışmaları ve aldıkları kararı anlatırlar. ‘’Hiç merak etmeyin bir hafta burada kalın, sonra şikefte gidin, o erkekleri de boşa çıkarın’’ diyor. 

Kadın yoldaşlar bir hafta Xane’nin evinde kalıyorlar. Gece eve geliyorlar, gündüz de arazide kalıyorlar. Bir hafta sonra şikefte dönüyorlar. Kimi erkek arkadaşlar seviniyorlar tabi kimileri de üzülüyor, çünkü boşa çıkıyorlar. Kadın yoldaşların dışarıda kaldıklarına fazla güvenmeyen yönetimdeki arkadaşlar baharla birlikte şikeften çıkıyor soluğu Xane’nin yanında alıyorlar. 

İlk başlarda alttan almaya çalışıyorlar. Xane bu, ser verir sır vermez. Erkek arkadaşlar bakıyorlar ki dolaylı yoldan bir cevap elde edemiyorlar hemen konuya geçiyorlar. Kadın yoldaşların kışın burada kalıp, kalmadıklarını soruyorlar. Bizim kahraman Xane’miz, ‘’ne kadını bu kışın bir kurt bile kapıma ulaşmadı’’ diyerek yüreğine bir sır daha ekliyor. 

Ve bu sırlarıyla göçüyor aramızdan. Bugün onun emeğini tarihe mal ederken, yüreğinde sırları kalmasın diye kadınlarımızın mücadelemizi daha yükseltiyoruz. Ona uzanıyorum bugün,   Ağrı eteklerinde yaşam mücadelesini veren bu kadını daha iyi hissetmeye çalışıyorum. Hiç aşmadığı siyah örükleriyle ördüğü aşk kadar isyanını da daha iyi anlıyorum. Ve onu bu aşkın kavgası ile öpüyorum.