Yeşiller Lideri Baerbock’un ‘Düşüşü’ Alman Siyasetinde Kadın Olmaya Dair Ne Söylüyor?

Almanya’da 26 Eylül’de yapılan genel seçimlerde ipi sosyal demokrat SPD göğüsledi. Seçim sonrası ortaya çıkan aritmetik, ülkenin yasal siyaset sistemindeki çoğullaşma eğiliminin süreceğini gösterse de, kadınlar devreye girdiğinde denklem karmaşıklaşıyor…

 

Almanya hem Avrupa Birliği içinde hem de dünyada bir süre daha tartışılacak bir seçimi geride bıraktı. Aslında 26 Eylül seçimleri, pek çok anlamda sadece genel seçimler değildi. Aynı gün birçok şehirde Belediye Başkanlığı ve Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri de yapıldı, Berlin’de ise tüm bunlara ek olarak kira artışları ve mevcut konut krizi ilgili bir halk oylaması vardı.

Federal seçimlerde birbiriyle yarışan iki parti, merkez sağ birlik CDU/CSU (Almanya’nın iki Hristiyan demokrat partisi Hristiyan Demokrat Birliği ve Hristiyan Sosyal Birliği’nin oluşturduğu siyasi ittifak) ve Yeşiller, şansölyelik koltuğunu sosyal demokrat SPD’ye ve onun başbakan adayı Olaf Scholz’e kaptırdı.

Liberal FDP (Hür Demokratik Parti) oyunu yükseltirken, aşırı sağ AFD (Almanya İçin Alternatif) kayba uğrasa da en az liberaller kadar oy aldı. Kuşkusuz seçimin sürprizlerinden biri Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nin mirasçısı Die Linke’nin (Sol Parti) baraj altında kalması oldu, fakat doğrudan seçilen üç vekil sayesinde baraj engelini aşarak meclise girebilecek. Yani 2021 seçimleri Alman yasal siyaset sisteminde halihazırda var olan çoğullaşma eğiliminin süreceğini gösteriyor. Peki, kadınlar ve kadınların temsili bu işin neresinde?

Avrupa siyaseti ve popülist partilerin yükselişi konularındaki yazılarıyla bilinen gazeteci Emily Schultheis’in Politico’daki analizi bu konuya ışık tutuyor. Schultheis, Alman Yeşiller Partisi Eş Başkanı ve partinin şansölye adayı Annalena Baerbock’ın “yükseliş ve düşüşü”nün Alman siyasetinde kadın olmanın zorluklarına dair sembolik bir örnek olduğunu öne sürüyor: “16 yıllık Angela Merkel iktidarına rağmen kadın siyasetçilerin daha gidecek çok yolu var.”

Baerbock, federal seçimlere giderken adaylığı kesinleşen ilk isimlerden biriydi. Nitekim ilkbaharda yapılan sandık çıkış anketlerinde iki ana rakibi olan CDU/CSU ve SPD karşısında favori dahi görünüyordu. Bu, daha önce şansölyelikte gerçek anlamda hiç şansı olmayan Yeşiller için benzeri görülmemiş bir başarı demekti.

Ne var ki özgeçmişinde verdiği bilgilerin yanıltıcı ve yanlış olduğu iddialarına eklenen Now: How We Renew Our Country (Şimdi: Ülkemizi Nasıl Yenileyebiliriz) isimli kitabında intihal yaptığının ortaya çıkması gibi bir dizi yanlış adım sonrası eşi görülmemiş bir saldırıya maruz kaldı. Oysa erkek rakipleri küçük skandallarını daha kolay atlatabilmişlerdi.

Adaylığı boyunca sık sık cinsiyete dayalı dezenformasyon saldırılarının da hedefi olan Baerbock’un yüzü, çıplak bir kadının vücuduna fotoşoplanarak  seks işçisi olduğunu ima eden bir başlıkla bile tasvir edilmişti. Şansölyeliğini anne olmakla dengeleyip dengeleyemeyeceğine dair tanıdık cinsiyetçi sorulara da maruz kalan Baerbock, düşük perdeden dahi olsa kendisine yapılan saldırılardaki cinsiyetçi unsurlara dair şunları söyleyecekti: “Bu seçimde, sosyal medya tarafından zaman zaman cinsiyete dayalı olarak daha da şiddetlenen bir nefret ve karalama kampanyası var.”

Kadın adaylar, siyasal sistemin çelişkili doğasını ortaya koyuyor

Baerbock’un başbakanlık adaylığı, kadın liderler söz konusu olduğunda Almanya’nın gerçekte ne kadar açık fikirli olduğu sorusuna yanıt bulmamızı sağlayan sembolik bir gösterge. Her ne kadar Baerbock, Almanya’nın en üst makamına aday olan (Merkel’den sonra) ikinci kadın olsa da, Merkel sonrası iklimi ilk deneyimleyen kadın politikacılardan. Bu, her ne kadar kadın adayların artık tarihsel açıdan ilk olmanın sıkıntılarını atlattığına işaret etse de, kazansalar dahi hala üçte ikisinden fazlasının erkek olduğu bir parlamentoya başkanlık edeceği bir çelişkinin ortasında cereyan ediyor.

Baden-Württemberg eyaletinin seçim kampanyasına liderlik eden Yeşiller vekili Franziska Brantner, bu çelişkili doğayı “Almanların [şansölye görevini] yapacak bir kadına güvenmediklerini söyleyemeyiz. Ne de olsa bir ilkimiz vardı. Ama yine de, bir kadın aday erkek meslektaşlarından farklı düzeylerde saldırılarla karşılaşıyor” diye özetliyor.

Baerbock’u Merkel’in zıttı olarak görmek bir gerçeği ıskalıyor

Aslına bakarsak Baerbock birçok yönden, Merkel’de olmayanları temsil ediyor gibi: Her şeyden önce sadece 40 yaşında. Merkezdeki iki büyük partiden birine liderlik eden Merkel’in aksine sistemsel değişimi amaçladığını iddia ediyor. Ve yine yakın zamana kadar cinsiyet tartışmalarından özenle kaçınan Merkel’den farklı olarak kadın kimliğine ve anneliğine sahip çıkıyor.

Bunlar her ne kadar Baerbock ile Merkel arasında ilk bakışta büyük bir açı olduğunu düşündürse de aslında Merkel de şansölyeliğe adaylığını ilk koyduğu 2005 yılından bu yana Baerbock’unkine benzer pek cinsiyetçi saldırıya maruz kalmıştı. Örneğin, erkek egemen kimliği ile bilinen Hristiyan demokrat CDU’da yükselirken Merkel’in selefi olan eski Şansölye Helmut Kohl’a atıfla ona “Kohl’un kızı” deniyordu. Pek çoğumuzun bildiği üzere, kıyafetleri hakkında sık sık sorular ve tabi eleştiriler aldı. Yine eleştirmenler farklı zamanlarda ve defalarca Merkel’in tam da çocuksuz bir kadın olmasından dolayı anneleri ve aile hayatını tam olarak anlamadığını ve anlayamayacağını ima etti.

Nitekim sadece Merkel’in ülkedeki lakabının Mutti (“anne”) olması dahi bu cinsiyetçiliğin tonuna dair epey fikir veriyor.

Cinsiyetini önemsizleştirmeden ‘Evet, ben feministim’e Merkel

Merkel’in tüm bu karşılaştığı zorlu atmosfere rağmen neden 16 yıllık görev süresi boyunca kadınların temsiliyetini,  bazılarının umduğu kadar ilerletmediği önemli bir soru olarak karşımızda duruyor. Evet Merkel, özellikle erken dönemlerde cinsiyetini stratejik olarak önemsememeyi seçti ve muhtemelen muhafazakar bir CDU lideri için feminist siyaseti savunmanın ciddi bir külfet olacağı hesabını yaptı.

Oysa beşinci döneminde yeniden aday olmayacağını açıkladığından beri -ilginç şekilde- cinsiyet meselesi ve hatta feminizm hakkında daha açık konuşmaya başladı. Örneğin 2019 yılında verdiği bir röportajda siyasette kadın olmanın zorluklarına değindi. (“Aynı ceketi iki hafta içinde dört kez giydiğimde mektuplar yağmaya başlıyor.”)

Ve geçtiğimiz ayın başlarında, nihayet, Alman siyaseti için “yük” olarak addettiği o kelimeyi kullandı: “Evet, ben feministim”.

Ancak yine de Yeşil aday, bugün hala Twitter kullanmayan Merkel’in 2005’te karşılaşmadığı birtakım başka cinsiyetçi zorluklarla da karşı karşıya kaldı: Uzmanların sıklıkla orantısız bir şekilde kadınları hedef aldığını söylediği çevrimiçi nefret söylemi ve dezenformasyon saldırıları.

Alman Marshall Fonu ve Stratejik Diyalog Enstitüsü’nün Almanya için yaptığı araştırmalara göre, Baerbock, dezenformasyondan diğer adaylardan daha fazla etkilendi. Bu saldırıların bazıları, partinin karbon emisyonlarını azaltmak için ev hayvanlarını yasaklamak istediği gibi Yeşiller hakkındaki önyargılı kavramlar üzerinde oynasa da diğerleri açıkça cinsiyetçiydi: Baerbock’un yüzünün çıplak bir kadın bedenine fotoşopla birleştirilmesi ve üzerine “Gençtim ve paraya ihtiyacım vardı” yazılması gibi…

Baerbock’un ‘yükselişi’ ve ‘düşüşü’

Baerbock’u hedef alan çevrimiçi saldırıların çoğu, Alman Marshall Fonu’nun “güvenilirliğin cinsiyetlendirilmiş yıkımı” olarak adlandırdığı şeyin örnekleridir. Ve bu yönüyle bir kadın adayın yeterliliği ve güvenilirliği hakkındaki mevcut endişeleri arttırmak için cinsiyet klişeleri üzerinde oynamaktadır. Baerbock, seçmenlerin gözünde güvenilirliğini baltalayan bir dizi yara aldı ve adaylığı bir daha hiçbir zaman tam olarak iyileşemedi.

Nisan ayında neredeyse kusursuz bir kampanya başlattıktan sonra, Baerbock’un partisi sandıklarda ilk sıradaydı. Der Spiegel’in kapağında elleri belinde güvenle poz veriyor, rakiplerinin (her ikisi de orta yaşlı beyaz erkekler)  eksik olduğu güvencesini ve kolaylığını yansıtıyordu. Ancak Yeşiller’in arka arkaya gelen bir dizi  hatasından sonra bu güven azalmaya başladı. İlk olarak, Alman medyası Baerbock’un partisinden aldığı ek gelirleri açıklamadığını bildirdi. Daha sonra, özgeçmişini şişirdiğine ve kitabının çok sayıda pasajında intihal yaptığına dair kanıtlar ortaya çıktı.

Ve Baerbock’un yanlış adımları hızla kampanyasının belirleyici anlatısı haline geldi: Almanya’nın en büyük tirajlı gazetesi Bild, bunu “Almanların dörtte biri bile hala Baerbock’a inanmıyor!” manşeti ile duyuracaktı.

Oysa Baerbock’un her iki rakibi de, CDU’dan Armin Laschet ve SPD’den Olaf Scholz’un de kendi küçük intihal skandalları vardı. Fakat bunlar Baerbock’unkinin aksine kampanyanın bütününe mal olacak denli büyük bir dalga yaratmadı. Kısacası, her iki erkek adayın karşılaştığı, kimine göre daha ciddi sayılabilecek skandallar, kamuoyunda çok daha az tartışıldı.

Yeşiller’in erkek eş başkanı Şansölye adayı olsaydı…

Almanya’nın doğusundaki Brandenburg eyaletine bağlı Cottbus kentinin Yeşiller Başkanı Petra Weißflog, Yeşiller’in diğer eş başkanı Robert Habeck’in aday olması halinde Baerbock’tan farklı muamele göreceğini hissettiğini söylüyor.

Weißflog, ”Annalena’nın başına gelenler aslında onun suçu değildi: Bu, işleri olması gerektiği kadar dikkatli bir şekilde denetlemeyen danışmanlarınındı” diyor. “Bence bu şeyler Robert’a olmuş olsaydı, herkes basitçe şöyle derdi: “Eh, o çok meşgul bir adam.’”

Siyasette kadın temsilini savunanlar için Baerbock’un güvenilirliği ile ilgili sorular tanıdık bir zorluğu ortaya sermektedir: Bir adayın yetkinliğinin meşru incelemesinin, kadınlar için haksız yere artan beklentilerden nasıl ayırt edileceği.

Köln’deki mitinginin sonuna doğru seyircilerden Baerbock’a, “Size hakaret edenlerle nasıl başa çıkıyorsunuz?” sorusu yöneltildiğinde Baerbock, bunu şöyle yanıtladı:

”Bu çok iyi bir soru. İnsanlar bana saldırdığında bununla nasıl başa çıkabilirim? Çok ama çok harika bir partim var. Ve ‘Birbirimizle böyle konuşmamalıyız’ diyen çok sayıda insan. Ama en önemlisi, yalnız olmadığımız.”

Kaynak: POLITICO