Yeter ki bakacak gözü, hissedecek yüreği olsun

Sonbahar yağmurları başladı ve toprak suya hasretliğini giderirken, doğa artık renklerini değiştirmeye başladı. Toprağa düşen her yağmur damlası ve ağaçtan toprağa düşen her yaprakla değişim an’ına ve akışına tanıklık ediyoruz.

Ve her yağmur damlası ile düşen her yaprakla selamlıyoruz hayatı…  

Düşen her yağmur damlasının anlamına, dalından kopan her yaprağın sırrına erme çabasıyla hayatın sırlarını çözmeye çalışıyoruz.  Sırları çözülmeye başladıkça sisleri daha da dağılıyor gözlerimizin. Çizilen tüm sınırlar, yükseltilen duvarlar anlamsızlaşıyor. Biliyoruz ki özgürlük bu doğa gibi sonsuz hep akışta olan bir enerji imiş.

Gelişim ve değişim temelinde hep akışlardaymış. Anlayıp, hissettikçe insandan doğaya daha güçlü akmaya başlıyoruz. Ve daha güçlü hissedişleri yaşıyoruz. Tüm sınırlara rağmen dağ yürekli insanlara akmaya başlıyoruz. Bu akışların anlamı ile merhaba diyoruz.
           

Biz güzel ve renkli bir birleşim ile önemli tartışmalar yürütüyoruz. Coşkulu ve yoğun geçiyor günlerimiz. Kendi orijinalliğimizle, akarken yaşama oldukça renkli durumlara da tanıklık ediyoruz. Varlık ve özgürlük sorunları üzerinden temel kaynağa dayalı yoğunlaşıyoruz. Büyük bir yoğunluk içinde özgürlüğün anlamını büyüterek, anlamın kaynağına yüzü dönük arayışlarla yaşamımız da yıllarla akıyor.

Bedeli ne olursa olsun özgürlük anını şimdi kılmaya kararlıyız. Buradaki tüm arkadaşların ortak ifadesi budur. Bu temelde süreci algılama ve katılım esaslarımızı bunun üzerinden belirlemeye çalışıyoruz. Öz güven ve öz güç dışında ne bir beklenti, ne de bir istem taşıyoruz. Önderliğimizin, halkımızın ve yoldaşlarımızın direnişinden güç alarak özgürlük mücadelesini daha güçlü yürütmeye çalışıyoruz.

Ve büyük bir umutla görüyoruz ki; bir özgürlük anı içerisindeyiz, mücadelesini güçlü yürüten sonucu belirler. Bu anı başaranın biz olacağı inancıyla yüreklerimiz sıcak. Ağır bedeller veriyoruz, nedenlerini de sorguluyoruz ama gereklilikleri karşılayacağımız kesin. Çünkü bizlerden başarı bekleyen umutlu yürekler var ve bunlara cevap vermek yaşamımızın anlamıdır.


 Hakikat arayış ve çabası temelin de gösterdiğimiz bu çabalar bizi kendimize daha çok eriştiriyor. İnsanın sahip olmadığı sürekli arayıp durduğu kendisine kavuşturuyor. Ve anlıyoruz ki hakikat arayışında olan kişi aynı zaman da kendisini arayan kişi imiş. Bu nedenle kendini idrak olmadıkça hiçbir erdem hakiki değildir.

İnsan kendini bilip, tanıdıkça tüm bağımlılıklarından, dogmalarından ve tabularından nasıl kurtulacağını da öğreniyor. Dünya ve içerdiği her şey düşüncenin ürünüdür. Bu anlam da dünyayı insanın eseri olarak görmek önemlidir. Bu eser iyi ya da kötü olabilir ancak sonuçta ne olursa olsun insan yaratımıdır. Bu dünyayı yaşanılır kılan da, kılmayan insandır.

Bu nedenle, İNSANA SIĞABİLENE ÂLEM, ÂLEME SIĞAMAYANA İNSAN denir. Bu sözün derin yakıcılığı temelinde insanı çözmenin hayatın tüm sırlarını çözmek olduğunu daha iyi anlıyoruz. İnsanı anlayabilmek için öncelikle insani olan her şeyi açık tutmak gerekir. Ancak insan doğduğu andan itibaren bombardımanına tutulduğu önyargıların eğitimi içindi bunu sağlaması ve gerçekleştirmesi gerçekten çok zordur.

Hakikate insanın gözlerini kapatması varlığından belki bir şey eksiltmiyor ancak eksilen tek şey gözlerini kapayan insanın düşünsel ve reel bilinci oluyor.
 

İnsan kendi içine bakabildiği, gözlemleyebildiği oranda öze ulaşabilir. İnsan etrafında canlı-cansız her şey onunla dolu yeter ki görmesini bilsin. Mademki evreni oluşturan her şey Tanrının yansımasıdır, bunları bir arada tutan da sevgidir. Demek ki hakikate ulaşmak için sevmeyi bilmeyi, sevgiyle dolu olmayı yaratmak gerekir.

Hakikati bilme ve onunla bütünleşme için sevgiye de ihtiyaç vardır. Sevda kadınların olarak anlam arayışına sezgi yoluyla katkıda bulunan ve sezgicilerin varlığından dem vurabilmek için arınmış bir iç dünyaya sahip olmak gerektiğini de biliyoruz. Bu nedenle hayatın bir anlamda da bakmak değil görebilmek olduğunu anlıyoruz. Asıl olanı görebilmek ve hissedebilmektir.

Ne demiş bilge bir insan,” Hiçbir şey gerçek kadar saydam ve görünür olamaz insanoğlu için, yeter ki bakacak gözü ve hissedecek yüreği olsun.”