Yüksekdağ:  2023 seçimleri halkın haysiyet, adalet ve özgürlük seçimidir

14 Mayıs seçimleriyle Türkiye halklarının kendi kaderini tayin edeceğini belirten Figen Yüksekdağ, “Her yerde Yeşil Sol Parti amblemi etrafında birleşerek belirsizliklere, endişelere son verilebilir” çağrısında bulundu.

Cumhuriyetin yüzüncü yılına denk gelen 14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı ve Genel Seçimlere sayılı günler kaldı. Tarihi önem atfedilen seçimlerle “tek adam rejimi” olarak nitelendirilen Cumhur İttifakı’nın “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”, Millet İttifakı’nın parlamenter sisteme geri dönüşü, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın Demokratik Cumhuriyet hedefi oylanacak.

İktidarın hedefleri için “tehlike” olarak gördüğü, nitekim 7 Haziran 2015 zaferiyle AKP’nin tek başına iktidar olma vasfını ortadan kaldıran Halkların Demokratik Partisi (HDP), 30 Ekim 2014 tarihli Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısıyla karar altında alınan ‘Çöktürme Planı’nın Temmuz 2015’te devreye konulmasıyla siyaset sahnesinden tasfiye edilmek istendi. Bu konsept ile demokratik siyasete yönelik darbenin adımlarından biri, 4 Kasım 2016’da HDP Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş ile milletvekillerinin tutuklanması oldu. 

2016 yılından bu yana Kandıra F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutulan Figen Yüksekdağ, 14 Mayıs seçimleriyle Türkiye halklarının kendi kaderini tayin edeceğini belirterek, “2023, halkın haysiyet, adalet ve özgürlük seçimidir. İnsanca yaşama koşullarını ortadan kaldıran iktidar karşısında onurlu ve hakça yaşam seçimidir. Yurttaşlar en temel olarak, yaşamı ve insanı seçecek” dedi. 

 AKP’nin politikalarına karşı yeni bir sayfa açmanın halkların elinde olduğunu vurgulayan Yüksekdağ, özellikle Cumhuriyetin ikinci yüzyılında Demokratik Cumhuriyetin temellerinin atılmasının kritik önemde olduğunun altını çizdi. 

Figen Yüksekdağ’ın ülkede derinleşen sorunların çözümü noktasında tarihi önem atfedilen seçimleri ve beraberinde yaşanan gelişmelere dair avukatları aracılığıyla Mezopotamya Ajansı‘nın sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

 

14 Mayıs’ta Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilli oylaması için seçmen sandığa gidecek. Tarihi önem atfedilen ve “Varlık yokluk seçimi” olarak değerlendiren seçimleri sizler cezaevinden nasıl değerlendiriyorsunuz? 

 

2023 seçimleri, Türkiye halklarının kaderini tayin etme seçimidir. Çok ağır bir yıkım sürecinin sonuçlarını seçim arifesinde herkes, çok keskin bir biçimde yaşıyor. Hem siyasal olarak hem de ekonomik düzlemde bütün insan yaşam olanaklarını dinamitledi bu iktidar. Halklarımız her yönüyle büyük bir enkazın altında bırakıldı. 2023 seçimleri bu nedenle enkazdan çıkış ve kurtuluş seçimidir. Enkazın altında soluksuz bırakılan hakların, kadınların, emekçilerin, gençlerin, özgürlük ve adalet isteyenlerin kendisine soluk borusu açmasıdır. Elbette tüm bu koşullar nedeniyle oldukça hayatidir. 

  Seçmenin karşısında hangi seçenekler var? 

 Mevcut durumda AKP-MHP iktidarı ve onların karanlık, kanlı ittifakının gönderilmesinden başka bir seçenek yok. İktidar dışındaki bütün kesimler açısından geçerli olan hakikat bu. İktidarın özellikle de son 6-7 yıllında kendinden başka kimseye hayat hakkı tanımadığı ve tanımayacağı deneyimi ortada. Ellerine bir 5 yıl daha geçtiğinde neler yapacakları ortada değil mi? Türkiye zaten uzun zamandır faşizmin en katı ve felaket biçimlerinden biri ile yönetiliyor. HÜDA PAR, Yeniden Refah Partisi gibi oluşumların da iktidarın merkezine yerleştirerek, faşizmin karanlığının koyulaştırılması yönündeki kararlılıklarını teyit ettiler. Kadın düşmanlığı, gerici, yobaz, tarikatçılık ve kontrgerilla ile suç makineleri koalisyonunu genişlettiler. Bu, aynı zamanda tarihin en kanlı, kirli ve tehlikeli savaş koalisyonudur. İç savaştan bölgesel savaşa kadar açık ya da kozmik planlara sahip bir şer organizasyonudur. Halkı ekmeğe, kuru soğana muhtaç ederken kendisi savaştan, azgın sömürüden, hırsızlıktan beslenmektedir. 

 14 Mayıs’ta ne oylanacak? 

  

Bu gidişata dur denmediğinde, Türkiye’yi çok daha büyük bir felaket bekliyor. Zira son dönemde kaybetme paniğiyle kontrolü de kaybettiler. Anlık popülist taktiklerle, seçimden sonra acısını çok büyük çıkarmak üzere zararına seçim yatırımları yaptılar. Hak ve özgürlükler alanında ise hiçbir şey vaat etmedikleri gibi kalanları da çökerteceklerini ilan ettiler. Politik özgürlükler bakımından zaten geriye sadece halkın haysiyet hakkı kaldı; onu da yok etmeye yeminliler. Bu nedenle 2023 halkın haysiyet seçimidir; adalet ve özgürlük seçimidir. Hepsinden önemlisi de insanca yaşama koşullarını ortadan kaldıran iktidar karşısında onurlu ve hakça yaşam seçimidir. Yani yurttaşlar en temel olarak, yaşamı ve insanı seçecek. 

 

* Emek ve Özgürlük İttifakı’nda yaşanan tartışmaları takip ediyor musunuz? Neler söylersiniz? 

 

Şu an önceliğimiz Yeşil Sol Parti ile Emek ve Özgürlük İttifakı’nın yüksek başarısını sağlamak olmalı. Hem ittifak ruhu hem de daha fazla vekil çıkarmak, iktidarın el koyacağı oy bırakmamak bakımından önemlidir. Muhalefet olduğumuz ve en küçük ayrıntıyı hesaba katmamız gerektiğini unutmamalıyız. Bugün tabii bazı yerlerde Emek ve Özgürlük İttifakı’nın ortak listelerini içeren Yeşil Sol Parti ile TİP yarışacak. Sonucu bizler de sizinle birlikte göreceğiz. Kararlaşma süreçleri tamamlandığı için en doğru tutum önümüze bakmaktır. Ama asıl ve nihai kararı halklarımız, kadınlar, gençler, emekçiler verecek. İçine doğduğumuz halkın ferasetine güveniyoruz. Her yerde Yeşil Sol Parti amblemi etrafında birleşerek belirsizliklere, endişelere son verilebilir. Bu süreç bizler ve demokratik siyasete ruhunu verenler açısından ikinci baraj mücadelesi. Karşımıza çıkarılan barajları, blokajları aşma ve siyasete yeni bir sayfa açma görevi yine bizlerin omuzlarındadır. 

 

 Cumhurbaşkanı adayı çıkarmama kararı aldı, bu stratejiyi nasıl değerlendiriyorsunuz? 

 

Aday çıkarmama kararı toplumun çoğunluğunda baskın gelen, birinci turda Cumhurbaşkanlığı seçimini sonuçlandırma eğilimin bir ifadesidir. Bunun dışında büyük beklenti ve anlamlar çıkarmak isabetli olmaz. Emek ve Özgürlük İttifakı, aday çıkarmayarak tabanda ortaklaşmanın önünü açtı. Bu tutum oy desteği çağrısıyla tamamlanınca Millet İttifakı’nın adayı sandıkta desteklenmiş olacak. Daha çok bir olağanüstü hal taktiği olarak görmek gerekir. Zira AKP-MHP faşizminin ilerleyişine set çekme taktiği ötesinde bir anlam vaat etmiyor. Herkese söz veren bir muhalefet adayı var ama yine Kürtlere, ezilen halklara hiçbir konuda söz verilmiyor.  Yani yine seçim sonuçlarını da seçim sonrasını da tayin edecek irade üçüncü cephedir. Egemen siyaset merkezlerince iradesi saldırıya uğrayan ya da araçsallaştırılan demokratik siyaset güçleri kendi önünü açacaktır. Emek ve Özgürlük İttifakı, bilhassa da Yeşil Sol Parti Meclis temsiliyetinde atılım yapacak ve güçlü bir politik mücadeleye öncülük ederek, düzenden bağımsız alternatifi güçlendirecektir. Bizler için asli mesele ve görev budur. Cumhurbaşkanı gibi tali taktikler bugün de yarın da esassın önüne geçemez, geçmemeli. 

 

Partini HDP ile birlikte ittifak çatısı altında olan partiler Yeşil Sol Parti ile seçimlere giriyor. AKP’ye tek başına iktidar olma vasfını kaybettiren 7 Haziran 2015 seçimlerinde beyannamenin altında imzası olan biri olarak, Yeşil Sol Parti’nin Seçim Beyannamesi’ni nasıl buldunuz? 

 

Demokratik siyasetin ve HDP’nin birikimini, niteliğini yansıtan bir beyanname olduğunu söyleyebilirim. Ufku sadece Türkiye, Kurdistan ve Ortadoğu ile sınırlı değil. Tarif ettiği ilkeler itibariyle evrensel boyut taşıyor. Bütün muhalefettin bir şekilde kullandığı değişim söyleminin içeriğini en doğru ve sahici anlamda dolduruyor. Ne ve nasıl sorularına somut yanıtlar üretiyor. Demokrasi ve demokratikleşme iddiasının açık bir doğrudan bir program meselesi olduğunu defalarca dile getirdik. Yeşil Sol Parti’nin Seçim Beyannamesi, mevcut şartlardaki en ileri siyasi programdır. Özellikle de Cumhuriyetin ikinci yüzyılında Demokratik Cumhuriyetin temellerini atma iddiası kritik önem taşıyor. Türkiye halklarının ‘statüko ile restorasyon arasındaki sıkışmışlığına’ karşı ‘yeni ve başka bir yol açma’ ifadesi, beyannamenin en güçlü yanıdır. Ayrıca kapsamlı bir yol temizliği ve demokratik inşa önermektedir. Toplumun bütün kesimlerini kapsama genişliğine sahip olduğu kadar, kadınları ve temel politik haklar sorununu ağırlık edildiğini görüyoruz. Tabii asıl iş ve başarı, bu programı toplumun en geniş bölüklerine en iyi ve dinamik şekilde taşımaktadır. Beyanname milyonların sözü ve gücü olduğunda, en somut ve değiştirici anlamına kavuşacaktır. 

 

Cumhuriyetin ikinci yüzyılına denk gelmesi nedeniyle seçimlere ayrı bir önem atfediliyor. Geçen yüzyılda imha ve inkara tabi tutulan Kürtler, seçimlerle çözümün kapısını aralamaya çalışıyor. AKP inkarı sürdürüyor, Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, HDP ile görüşmesinde Meclis’e işaret etti. Sorunun çözümü nereden başlamalı, muhatap kimdir? 

 

Kürt sorununun Meclis çatısı altında çözülmesi söylemi şüphesiz önemli. Bizler uzun yıllar boyunca Kürt meselesinde çözümün adresinin Meclis olduğunu, toplumunun bütününün sürece katılımı ve güvencesi bakımından önemsedik. Sürekli bu yönde çağrılar yaptık. Bugün iktidara aday olanların ifade etmesini desteklememek gibi bir pozisyon olmaz elbette. Genel ortaklaşmanın ‘Yol Haritası’na dönüştürülmesine ihtiyaç var. Bu ‘Yol Haritası’nın niyet beyanın ötesinde politik adımlara evirilmesi, kapsam kazanması gerekiyor. Kürt sorununun çözümü ve silahların susturulması, her şeyden önce demokratik siyasete alan açılması, hak ve hukuk, özgürlüklerin güvenceye alınmasından geçer. Aynı zamanda toplumsal katılıma açık, müzakereci bir zemin oluşturulmalıdır. Çözümün ana tarafları dışta tutularak ya da yok sayılarak yol alınamayacağı da bilinmeli. İmralı’daki tecridin kaldırılması ve PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın sürece katılımı çözümün doğasında vardır. Dünyada hiçbir örnek yoktur ki asıl tarafların dahil olmadığı bir barış ve çözüm sağlansın. Bu nedenle hakim statükonun aşılması ve gereceğe uygun bir çözümün, görüş açısının geliştirilmesi kaçınılmazdır. Niyet, samimiyet ve çözüm iradesi varsa, karmaşık ve zorlu durumları aşma basireti de ortaya çıkar. Elbette HDP ve demokratik siyaset gücümüzle böylesi bir süreci kolaylaştıran, tıkanıkları açan bir rol oynarız. 

 

 Cumhur İttifakı’na gelecek olursak. 4 Kasım darbesiyle tutuklandınız, bugün Kobanê Davası kapsamında tutuk hali devam ediyor. Nitekim Kobanê Davası’nda “mağdur” sıfatıyla yer alan HÜDA PAR’ın AKP ile ittifakını nasıl değerlendiriyorsunuz? 

 

Önceden de AKP-MHP iktidarından uzak bir noktada durdukları söylenemez. Ama ittifaka katılmalarıyla birlikte ortaklıkları daha aleni, doğrudan boyut kazandı. Son yıllarda zaten HÜDA PAR ile işbirliği, suç birliği ilişkileri daha görünür hale gelmişti. İktidarın Kürt düşmanı politikalarında ve saldırılarında HÜDA PAR defalarca kullanıldı. Onlarca HDP’linin ve Kürt siyasetçinin tutsak edildiği, aynı zamanda siyasi linç ve tasfiye amacıyla kullanılan Kobanê Davası AKP-MHP’nin yanı sıra HÜDA PAR’ın dahil olduğu kirli bir organizasyondur. Bizleri suçlu çıkarmaya çalıştıkları 7-8 Ekim saldırılarında da iktidarın provokasyon timleri olarak devredelerdi. Ne AKP ne de açıktan milletvekillerimizi kurşunlatacak kadar gözünü karartan HÜDA PAR, o saldırıların ve ölümlerin hesabını verdi. Halen hesap vermemek için Kürtlere karşı müşterek operasyon düzenliyorlar. 

 

Tabi HÜDA PAR verdiği bu kanlı ve kirli desteğin karşılığını aldı, alıyor. 2014-2015 sürecinden beri yaklaşık 150 Hizbullah hükümlüsü, cinayet ve işkence suçu sabit örgüt militanı özel af yasalarıyla tahliye edildi. İktidar kurum ve olanaklarından hatırı sayılır parsa topladılar. Şimdi de bu süreci açık ittifakla taçlandırıyorlar. Bu aynı zamanda Hizbullah’ın siyasi iktidar tarafından aklanması ve içerilmesi anlamına geliyor. Yani hala devletin terör listesinde yer alan Hizbullah’ın uzantısı filan değil, düpedüz legal alanda temsilcisi, devamı olan bir siyasi organizasyon artık resmen hükümet ortağı haline getirildi. Birlikte işledikleri suçları saklamak ve yeni suçları işlemek için kurulmuş ortaklıktır bu. 

 

 Bir seçim ittifakı ile sınırlı değil mi? 

 

Kürt halkının 90’larda uğradığı kanlı ve kalleş saldırılar hafızasını kurcalamak, tehdit ve kaygı atmosferi oluşturmak içinde kullanıyorlar bu ortaklığı. Geçmişte Hizbullah’ı infaz mangası olarak kullanan hükümetler geri dönmemek üzere gittiler oysaki. Ama AKP-MHP iktidarı bunun hatırlamayacak kadar çıkışsız kalmıştır. HÜDA PAR ve Yeniden Refah Partisi saray iktidarının son çare diye sarıldığı siyasi öbeklerdir. Ama çareden çok bitişin resmidir. Tükendikçe daha fazla asıllarına dönüyorlar. Onların asıl kimliği HÜDA PAR ve Yeniden Refah Partisi çizgisinde somutlaşıyor. Kadın düşmanlığı, demokrasi ve özgürlüklere tahammülsüzlük, Kürt halkının kazanımlarının tasfiyesi, bütün yaşam alanlarının bağnaz, dinci, faşizmle yok edilmesi bu ittifakın ana karakteristiğidir. Bu çizgi, son katılımlarla birlikte daha da derinleştiği için artık birlikte yaşanamaz, kabul edilemez son noktaya geldi. Tam da bu nedenle AKP iktidarının gidişi hayati bir zorunluluktur. 

 

MA / Mehmet Aslan