Sarya Aslan: Kiraz çiçekleri ve 8 Mart

Bahar geldi kiraz çiçekleri açtı. İnsan dilinin imkân verdiği kadarıyla yine kelimelere tutunarak geçiriyoruz zamanı. Cümleleri yerini bulsun beklentisiyle kuruyoruz lakin kanadında hüsran olarak dönüyorlar bize. Bu 8 Mart’ta da yine cümleler kuracağız kadına dair, sana dair…

Bu cümleleri biraz da sana ulaşsın diye kuracağız.

İnsanın trajedisi yola çıkarken Ütopyası bambaşka bir dünya iken bambaşka bir kendine ulaşmak oluyor. Trajedi mi çok da emin değilim. Her yola çıktığında yuvaya ulaşacağını düşünüp o yuvanın kendin olduğunu görmek. Keskin olan kendine ulaşmak. Kendi sesinden yolunu döşemek içindeki ışıkla yolunu aydınlatmak karanlığa karşı cesarettir şüphesiz. Zaten daha iyi görmek daha iyi anlamak derdinde olanlar öylesine yürüyüp geçemiyorlar bu hayattan…

Murathan Mungan’ın dediği gibi onların hikayesidir anlatılan diğerleri dinleyip geçip gidiyor.

Senin yolculuğun kendini var ederek özgür kadına ulaşma serüvenidir. Simone de Beauvoir ne demişti; “Kadın doğulmaz kadın olunur…” İçine doğduğumuz coğrafyanın belirlediği hiçbir kimliği kabul etmemiş kaderciliğin dimdik karşısında durmuştun. Yolculuğun bu karşı duruşlarla geçti. Hiçbir kalıba sığmadın sana konulan sınırları ellerinle iterek yıktın. Arayışın çocukken başlamıştı genel geçer hiçbir şey ilgini çekmiyordu. Bu arayışta izini sürdüğün özgür ve mücadeleci kadınlar oldu. Eskiyi yıkıp yeni kadını inşa ederken çok ağır bedel ödeyen kadınların mücadelesi senin ışığın olmuştu. Bu ışıkla kadının varoluş mücadelesini yükseltmiş, onların bilge kadını olmuştun.

Mücadeleci bilge kadınlığın için çok şey söylenebilir yazılabilir ki yazılıyor yazılacakta ama ben en çok senin kendin olma ve doğayla ilişkilenme ve dolayısıyla hayata yoğun bir sevgiyle bağlı olmanın gözlemcisi, hayranıydım. Yola bu amaçla çıkmamıştın elbet ama ruh kavruldukça yolun sonundaki çıkış kendine dönmek olmuştu. Duruşun ve gözlerinde kendini var etmenin özgüveni, bedenin doğanın ritmiyle uyumu insan ne için yaşar sorusuna cevaptı benim için. Narin bir dokunuşla sakin bir bakışla ve ağız dolusu gülüşlerinle karşılıyordun doğan her günü. Geçip gittiğin her yer senin asla kaybolmayacak izlerinle yeniden var oluyordu. Kuşlar saçlarında şakıyor adımlarında çiçekler açıyordu. Kadınlar yüreklerini açıyorlardı sana, sen kendi yüreğinin güzelliğiyle sarıp sarmalıyordun hepsini. Kadınlar senin hayatında olmayan annen, yârin, çocuğundu…

 

Önümden bütün zaman geçiyor, çok büyük acılar yaşandı ve çok ağır bedeller ödendi. Kadın olmak kendin olmak özgür olmak için hala bedeller ödeniyor. Güç alacağımız yolumuzu bulacağımız bir mücadele miras bırakıldı bize. Özgür kadınların ışığı umudumuzu koruyan ve bu hayatı yaşanabilir kılan tek şey.

8 Mart aynı zamanda kendi kederimizle de baş başa kalma zamanı. Sensizliğin kederi. Bıraktığın bu güçlü mirası sahiplenmek kadar acıyı da sahiplenmeyi bırakmamalıyız. Hafızamızda acımız tüm canlılığıyla duruyor. Bu 8 Mart’ta sevdiğini uğurlayamayanlar arasındayız…

Sana veda edeceğim günü bekliyorum. İlkbahar rüzgarının önüne kattığı meşe yaprakları takılıyor peşime kulağımda “Sereban” çalıyor “Leyla’mı nereye götürüyorsunuz” diyor…

 

08.03.2024