Bircan Değirmenci: Eren’in hikayesi hepimizin

 İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin’in yaşamını kaleme alan gazeteci ve yazar Bircan Değirmenci, yazdığı kitaba “Hepimizin hikâyesi” dedi ve bunca yaşananların gelecek kuşaklara aktarılmasının önemini vurguladı. 

Henüz çocuk yaşta iken avukat olmaya karar veren İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı avukat Eren Keskin, yaşamının her alanına mücadeleyi sığdırdı. Deniz Gezmiş’in idam ettirilmesinden sonra avukat olan Eren, başta PKK Lideri Öcalan olmak üzere kimsenin cesaret edemediği sayısız davanın avukatlığını yaparak adından “cesaretle” bahsettirdi ve bahsettirmeye de devam ediyor. Ayrıca Özgür Gündem Genel Yayın Yönetmenliği’ni de yapan Eren hakkında bugüne kadar yüzlerce dava açıldı.  

Eren’in yaşamına yakından tanıklık eden gazeteci ve yazar Bircan Değirmenci, Eren’in mücadeleyle dolu yaşamını konu alan, “Eren Keskin, Keskin Bir Hayat” adlı bir kitap yazdı.

Bircan, kitabı yazdığı süreçte neler yaşadığını ve nasıl etkilendiğini Jinnews’ten Şehriban Aslan’a anlattı.

 ‘Eren Keskin’le uzun yıllardır tanışıyoruz’

 1996 yılından bu yana gazetecilik yaptığını söyleyen Bircan, ilk olarak Özgür Gündem’de çalıştığını belirtti. Bircan, “İstanbul’da Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde (DGM) yargı muhabirliği yapıyordum. O sırada Eren Keskin’le tanıştık. Girdiği çok önemli davalar vardı. Ardından kayıp yakınları, Cumartesi İnsanları, Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesi sırasındaki eylemler, kadına şiddete yönelik basın açıklamaları gibi pek çok yerde ortak tanıklık ettiğimiz olay vardı. Ben 2005 yılında Diyarbakır’a gelerek Büyükşehir Belediyesi’nde çalışmaya başladım ama yine İstanbul’a gidiş gelişlerde Eren Keskin’le sürekli bir bağımız oldu” dedi.

 ‘Çok büyük kaygılar taşıyarak başladım’

 Bircan, 2018 yılında Eren Keskin’in, Özgür Gündem Genel Yayın Yönetmenliği yaptığı sırada hakkında açılan davalara ilişkin Gazete Duvar için röportaj yaptığını söyledi. Genelde röportajlarını portre şeklinde yapan Bircan, keyifli bir sohbetin ardından kitap fikrinin ortaya nasıl çıktığını şu şekilde özetledi: “Eren hanıma çevresindekiler sürekli olarak anılarını yazmasını öneriyormuş. O da bunu duygu birliği olan biriyle yapmak istediğini söyledi ve birlikte yapmamızı teklif edince inanılmaz biçimde heyecanlandım. Bu benim için de bir onurdu. Büyük kaygılar taşıyarak başladım. Çünkü benim de anlatmak istediğim şeyler vardı. Fakat bunu nasıl yapacağım, formülü, yöntemi nasıl olacak diye üzerinde epey düşündükten sonra olabildiğince sade, bilgiye, belgeye çok boğmadan, Eren’in tatlı tatlı anlatımıyla olayları birleştirerek, hikâyeden kopmadan bir yol izlemeye karar verdim.”

 

 

‘Bu hepimizin hikâyesiydi’

Kitabı yazma sürecini anlatmaya devam eden Bircan şunları dile getirdi: “Sürekli görüşmeler ve söyleşi yaptık. Kendisi hala İHD’nin Eş Genel Başkanı olması ve girdiği davalarının devam etmesinden kaynaklı çok yoğundu. Dolayısıyla zaman yaratmada zorlanıyorduk. Ayrı şehirlerde yaşamamız dezavantajdı. Bir de araya pandemi girdi ve hayat durma noktasına geldi. Seyahat yasakları vardı, gidiş gelişler de olmuyordu. Ardından biraz daha normale döndüğümüzde duruşmalara ya da toplantılara katılmak için gittiği Diyarbakır’da, İstanbul, Ankara ve Bodrum’da buluşup görüşmelere devam ettik. Elbette sadece onun anlattıklarıyla sınırlı kalamadım. Evet, kendisi anlatıyor ama bir şekilde de geride bir hayat akıyor. Türkiye siyaseti hangi durumdaydı, o dönem neler yaşandı? Sadece onun hikâyesi değil hepimizin hikâyesiydi. Bir nevi Türkiye’deki son 30 yılın siyasetinin, uygulanan politikaların özeti ve muhasebesi gibi bir şey oldu.”

 ‘Umarım meramımızı anlatabilmişizdir’

 “Yaptığım arşiv çalışmasıyla olayları oturup yeniden deştiğimizde, tekrar o günlere dönmek, o anları yaşamak ikimiz için de zordu. Sonrasında dönüp baktığınızda, ‘Bu ülkede gerçekten bunlar yaşandı mı diyorsunuz” diyen Bircan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kitabın daha çok genç kuşak için yani bilmeyenler için bir kaynak teşkil etmesini, tanık olanlar için de bir hafıza tazeleme olmasını istedim. Böyle bir şeye ihtiyaç var çünkü her şey o kadar çabuk unutuluyor ki… Mesela şu an sosyal medya hepimizin hayatında ama iki gün çok fazla yoğun bir şekilde yaşanırken üçüncü gün bir bakıyorsunuz unutuldu gitti. Yazdıklarımız daha önce çok araştırılmış yazılmış ama Eren hanımın hayat hikâyesinin etrafında örülerek anlatılıp kalıcı bir şey olması için bu kitabı yazdık.  Kitap 25 gün önce çıktı. Okuyanlar tarafından şimdilik olumlu geri dönüşler var. Meramımızı anlatabilmişsek ne mutlu.”

 ‘Gelecek kuşağa aktarılmalıydı’

 Bircan, kitapta yer alan olayların birçoğunu bildiği halde özellikle gözaltında cinsel taciz ve tecavüze uğrayan kadınların hikâyelerinin kan dondurucu olduğunu dile getirdi. Bircan, kitabı yazarken çok etkilendiğini, bir yandan da ruh halini sağlam tutmaya çalıştığını kaydetti. Bircan, “Her ne kadar etkilese de ‘hayır ya bunlar unutulmamalı’ diyorsun” diyerek, 90’larda pilot il olarak seçilen Şırnak, Cizre, Lice’de yaşanan faili meçhul cinayetleri hatırlattı. Bircan, “Eren hanımın çok yakınında olan insanların; Musa Anter, Medet Serhat, Vedat Aydın’ın ölümüyle karşılaşması ve üstüne tehdit alması buna rağmen sağlam ve dik durmaya çalışması kolay şeyler değildi. Yani bunca yaşananların gelecek kuşaklara aktarılması gerekiyordu. Bu da biraz benim boynumun borcuydu” dedi.

 ‘Eren hanımın kararlılığı ve dik duruşu cesaret veriyor’

 Konuşmasının devamında Eren Keskin’in tüm yaşadıklarına rağmen hak arama mücadelesinden vazgeçmediğine değinen Bircan, onun bu cesaretinin insanlara güven verdiğini söyledi. Bircan, ”İnsanlar başlarına bir şey geldiğinde sessiz kalmak yerine mücadele etmeyi Eren hanımdan öğrendi” şeklinde konuştu. Bircan, “Onun tavır ve davranışları insanlar üzerinde hayranlık ve saygınlığı da arttırıyor. Bu saygınlığı girdiği duruşmalardaki hakimlerde bile görmek mümkündü. Kadınlar, LGBTİ+ bireyler Eren Keskin’den güç almaya başlayarak hakları için seslerini yükselttiler” diyerek, tüm bunların altında yatan nedenin ise “Eren’in kararlılığı” olduğuna dikkat çekti.

 ‘İyi ki yazdık’

 

Bircan, kitaba dair son olarak şu ifadelere yer verdi: “Dilin sade olması, anlatımın akıcı ve güçlü olması benim için önemliydi. Birkaç sayfa okuyup bir kenara bırakılmasını istemiyordum. Belki 374 sayfa olması insanların gözünü korkutabilir, çünkü okumaktan o kadar çok uzaklaştık ki. Fakat aldığım geri bildirimlerde başladıktan itibaren elinden bırakmak istemediğini söyleyenler oluyor. Ağır vakaların olduğu bölümleri okuduktan sonra biraz bırakıp, bir süre nefes alıp sindirdikten sonra okuduğunu söyleyenler de var.  Evet, kitabın rahatsız edici tarafları var ama zaten olayların kendisi rahatsız edici ve rahatsız olalım da. Bir taraftan baktığımızda da ‘iyi ki yazdık’ diye düşünüyorum.”