Deprem/ Devlet Yaşatmasa da Dayanışma Yaşatır

Gülseren Onanç / Eşitlik-Adalet-Kadın

Yüzyılın en büyük deprem felaketi ile memleket yıkıldı.

Yıkımdan Türkiye nüfusunun yüzde yirmisi, yani her beş kişiden biri direk etkilendi. Maraş, Hatay, Adıyaman, Malatya, Adana, Osmaniye, Kilis, Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır toplam on şehir direk etkilendi bu büyük afetten.

Şehirler yıkıldı.

Bu bölgede yakınları, akrabaları, sevdikleri, sevdiklerinin tanıdıkları olmayanımız yok. Büyük bir can kaybımız var. Enkaz altında henüz cesedi bile çıkarılmayan on binler var.  Hayatların bir sayıya indirgenmesine isyan ediyorum. Orada yaşamını kaybedenlerin her biri çok değerliydi her biri bir umuttu. Onlar sadece sevdikleri için değerli değildi, memleket için değerliydi, dünya için değerliydi. Kim bilir yaşamlarını kaybedenlerin bu dünyaya ilişkin ne hayalleri vardı, onlardan ne şairler, mühendisler, aşıklar, doktorlar, bilim insanları çıkacaktı.

Umutlar yıkıldı.

Bu topraklarda yaşayıp kalbinde birazcık insan sevgili olan herkes dayanılmaz acı karşısında yıkıldı. Deprem bölgesinde herkes büyük acı içinde. Yakınlarını defnedenler bile kendini şanslı hissediyor. Enkaz altından yakınlarını bir şekilde çıkarmak isteyenler bir mezarı olsun diye çaba gösteriyor. On binlerce yaralı var, hastanelerin çöktüğü coğrafyada doktor bulanlar, ilaç bulanlar kendini şanslı hissediyor. Bölgedeki yüzbinler soğuk hava koşullarında barınma, açlık, susuzluk ile karşı karşıya, yaşam mücadelesi veriyor.

Depreşen deprem travması “Keşke depremi görmeden ölsem”

Üstelik bu depremin tetiklediği deprem travması toplumda geniş bir kitleyi sardı. Yarın deprem olsa ne yaparız, nereye gideriz endişesi kapladı büyük bir çoğunluğu. Fox TV sabah programına katılan bir deprem bilimci bölgedeki enkazı konuştuktan sonra kendisine sorulan “Büyük Marmara depremi olacak mı hocam?” sorusuna uzunca bir süre cevap veremedi. Daha önce Gölcük, Yalova, Düzce depremlerine şahit olmuş bu İTÜ’lü deprem bilim profesörü “Ben İstanbulluyum, deprem olursa ne olacak, nereye gideceğim? Benim köyüm yok, param yok, evim yok. Atmış yaşına geldim sığıntı gibi mi yaşayacağım. Güvencem yok” derken birdenbire ağlamaya başladı. Son cümlesi daha da yaralayıcıydı. “Etrafıma söylüyorum keşke depremi görmeden ölsem.”

Bir kara çarşaf gibi kapladı üstümüzü yas. Yastayız.

Devlet nerede? 

Yüzyılın en büyük felaketi ile karşı karşıya olan yüzbinler çaresizce yaşadığı acılara derman olacak bir el bekliyor. “Devlet nerde?” diye soruyor. “Ben yaşantımı bu ülke için çalışarak geçiren bir öğretmenim, benim devlete bir kez ihtiyacım oldu ama o yanımda yok” diye ağlayarak yakınıyor bir öğretmen. “Bari ölümü gömecek bir karış toprağım olsun” diyor bir yaşlı adam.

Bölgedeki hastane, havaalanı, belediye binası gibi birçoğu yeni yapılan kamu binalarının bile çöktüğü bir tablo ile karşı karşıyayız.

TTB başkanı Şebnem Korur Fincancı kamunun görevini yerine getirmediğini söylüyor.

Kamu kuruluşları sadece depremde değil yıllardır görevini yerine getirmiyor. Son on yıldır bildiğimiz anlamda devlet kurumları yok. Bir partinin liyakatsiz yandaşlarının kamu kurumlarına doldurulduğu, kurumların çöktüğü bu devlet zaten uzun zamandır görevini yerine getirmiyor. Deprem fay hattını yapılaşmaya açan, şehirlerde bütün yeşil alanları inşaat rantına açan bakanlıklar, deprem yönetmeliğine uymayan müteahhitleri denetlemeden ruhsat veren belediyeler, insan yaşamını hiçe sayan kamu kuruluşları ve onların yöneticileri görevini kötüye kullanıyor.

Nitekim Türkiye Barolar Birliği (TBB), Maraş depremlerinde yıkılan binaların müteahhitleri ile projelerine onay veren, denetimleri gerçekleştirmeyen idari görevliler hakkında suç duyurusunda bulundu. Türkiye Barolar Birliği’nin dilekçesinde, tespit edilecek sorumluların Türk Ceza Kanunu’nun Kasten öldürme başlıklı 81. maddesi ve Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi başlıklı 83. maddesi uyarınca yargılanması istendi.

Yapılan eleştirilerin sesini kısan, sosyal medyaya en çok ihtiyaç duyulan zamanda Twitter’a erişimi kesen, gücü tek kişide toplayıp kurumları yok eden, muhalefet desteğini bile bu dar zamanda kabul etmeyen bu iktidarın devleti getirdiği yer anayasanın ikinci maddesinde yazan devletten çok uzak.

Halkın aradığı devlet artık yok 

Anayasanın ikinci maddesi şöyledir: “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.”

Bu maddede yer alan toplum huzuru, milli dayanışma, adalet, insan haklarına saygı, demokrasi, Atatürk milliyetçiliği, laiklik ve sosyal olma kavramlarının hiçbiri son on yılda Türkiye Cumhuriyeti devleti için kullanılamaz. Devlet nerede diyen halkın aradığı devlet uzunca bir süredir zaten yok.

Devletin olmadığı yerde dayanışma ruhu var 

Bir tarafımız yasta öteki tarafımız isyanda iken, aradığımız devlet; kucaklayan, kollayan, yetkin, adil demokratik bir devlet. Bu devleti en ihtiyaç duyduğumuz anda bulamadık. Çok şükür ki devletin olmadığı yerde insanımızın ne zaman ihtiyaç olsa ortaya çıkan dayanışma ruhu ortaya çıktı. Her gelir seviyesinden, her yaştan her bölgeden milyonlar yardım yapmak, yaraları sarmak, bir taşı bile olsa oradan kaldırmak için gece gündüz çaba gösteriyor. Bu topraklardaki kadim uygarlık son yirmi yılın vasatlığına galip geliyor. Yaralarımızı dayanışma ile sarmaya çalışıyoruz.

Kadın kuruluşları da depremzedeleri yardım için çabalıyor. 

Ekmek ve Gül, ayrımcılık, eşitsizlik ve erkek egemen politikaların deprem bölgesindeki kadınların hayatını daha da zorlaştırdığını ifade ederek bir kampanya başlattı. 

Biz de SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği olarak üzerimize düşen kadın kuruluşlarına destek görevini yerine getirmek üzere çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Biliyoruz ki devlet yaşatmasa da dayanışma yaşatır.