Hêvîdar Xalıd: Soykırım ve erkek egemen sistemin pençeleri arasında kadınlar

İnsan uygarlığının beşiği, bilimin, düşüncenin ve felsefenin kaynağı olan Ortadoğu bölgesi, dünyanın bütün sorun ve çatışmalarının merkezi haline gelmiştir. Ancak bölgede yerleşik hale gelen ulus-devlet kültürü bu sorunda büyük rol oynamış ve bu bölgenin bir çatışma alanı haline gelmesine olanak sağlamıştır.

Bu topraklarda yaşayan tüm insanlar sıkıntılı ve çatışmalardan etkileniyor. Özellikle çocuklar, yetişkinler, gençler ve kadınlar her türlü baskı, taciz, şiddet ve zulme maruz kalmaktadır. Bu coğrafyada sürekli mezhepsel, kabilesel ve ulusal çatışmalar ve çekişmeler yaşanıyor.

Ortadoğu’nun kırmızı çizgide olan bölgesinde savaşlar, katliamlar, ekonomik, güvenlik, siyasi, sosyal ve insani sorunlar nedeniyle halk acı çekmektedir. Özellikle Kürdistan bu savaşların ve çatışmaların ana merkezi haline geldi. Kürt halkı egemen devletlerin politikalarının kurbanı olmuş, özellikle Kürt kadınları ulus-devlet ideolojik sistemlerinin beş politikasının ortasında yer almaktadır.

Küresel kapitalizmin modern güçleri tarafından, Bakurê Kurdistan’da Türk rejimi, Başûrê Kurdistan’da yetkililer, Rojhilatê Kurdistan’da İran devleti, Suriye’nin işgal altındaki bölgelerinde Türk devleti ve çeteleri tarafından katlediliyor. Bu güçler, hayatın her alanında kadın savaşçılara karşı mücadele etmekte ve onların iradesini kırmaya çalışmaktadır.

Kadınlar, babaları, erkek kardeşleri ve eşleri tarafından “namus” adına öldürülüyor ve bedenleri çöllere atılıyor. Her gün kadın cinayetleri ve onlara yönelik cinsel saldırılarla ilgili trajik haberler duyuyoruz. Bazı kadınların başı kesiliyor, bazılarının başı kesilip meçhul mezarlara gömülüyor. Üstelik ataerkilliğin şiddetine de maruz kalıyorlar. Bütün bunlar, tüm anlamlarıyla kadınlara yönelik toplu soykırımdır.

Türkiye ve Bakurê Kurdistan’daki duruma odaklanırsak, kadınların acımasızca öldürüldüğünü göreceğiz çünkü Türkiye’deki mevcut sistem kadınları öldürmek, yok etmek, inkar etmek ve onurlarını yok etmek üzerine kurulu. Yetkililer kadınlara ve mücadelelerine karşı çıkıyor ve onları soğukkanlılıkla öldürüyor. Katiller cezasız bırakılıyor. Bu ülkede kadınları cinayetten koruyan ve suçluları cezalandıran yasalar yok. Yüzlerce kadın halen faşizm cezaevlerinde ve sağlık durumları giderek kötüleşiyor.

Devlet kurumlarında egemen olan ataerkil zihniyet, kadınları köle gibi görmekte ve her şekilde kullanmaya çalışmaktadır. Tabii bu durum sadece Türkiye’de değil, kendini demokrat sayan Avrupa ülkeleri de dahil olmak üzere birçok ülkede var.

Suriye’de Türk devletinin işgal ettiği bölgelerde kadınların durumu Türkiye’deki kadınların durumundan çok da uzak değil. Türk devletinin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik işgal saldırıları sırasında önde gelen kadınlar Türk devleti tarafından katledildi. Bu bölgelerde her gün kadınlar katlediliyor, kaçırılıyor, tecavüze uğruyor ve zorla evlendiriliyor. Bu bölge terörün merkezi haline geldi. Bu suçların yanı sıra kadınların evden yalnız çıkmaları da yasaklandı. DAİŞ çetelerinin Şengalli kadınlara yönelik işlediği suçların aynısı, işgal altındaki topraklarda da Türk devleti ve çeteleri tarafından işlenmektedir. Kadınlar eziliyor, susturuluyor ve varlıkları yok ediliyor.

Başûrê Kurdistan’da kadınlar yasa dışı yöntemlerle hedef alınıyor, evlerinde katlediliyor. Sokaklarda tehdit ediliyor. Kadınların hayatını ve iradesini tamamen kontrol etmek istiyorlar. Birçok kadın, iktidardaki erkeğin şiddeti nedeniyle yaşamına son verdi. İktidarın kadına verdiği bu imaj, kadının kendi otoritesi altında kalmasını ve onu istediği gibi kullanmasını istemektedir.

İran’da kadına yönelik büyük bir şiddet ve ihlal dalgası var. Tahran’da “Ahlak Polisi”nin 3 ay önce genç Kürt kadın Jina Emini’yi saçını düzgün örtmediği için nasıl katlettiğini gördük. İran’da başta kadın insan hakları aktivistleri ve kadınlar olmak üzere kadınlara yönelik suç ve ihlaller işleniyor, onlarca kadın devlet cezaevlerinde ve her türlü işkenceye maruz kalıyor. Çoğu durumda, kadın mahkûmlar ölüm cezasına çarptırılır ve katledilir.

Günümüzde toplum tarihte görülmemiş bir bölünmeyle karşı karşıyadır. Ahlaki ve politik toplumun dokusu yırtıldı. Toplum yetkililer tarafından yok ediliyor ve kadınlar bu politikaların ilk kurbanları oluyor. Dahası, toplum kutsal değerlerini de kaybetmiştir. Bazıları zengin ve mutluyken, diğerleri açlıktan, yoksulluktan ve çaresizlikten ölüyor. Durum bu şekilde devam ediyor. Bütün bunlar, ulus-devletin kadınlar üzerindeki gücünü kötüye kullanmanın ve oyunların sonuçlarıdır.

Özellikle “Cehalet, zulüm, soykırım kadının alınlarına yazılmış bir kader değil, bilgi, örgütlenme, iradenin birleştirilmesi ve ortak mücadele kaderdir” sloganından sonra her türlü şiddete rağmen kadınlar her zamankinden daha fazla ayağa kalkabilmekte, örgütlenebilmekte, soykırım politikalarına karşı durabilmektedir.

Kadınlar soykırım politikalarına karşı ortak mücadele etmelidir. Kadın, kendisine yönelik uygulanan baskıcı politikalara rağmen soykırım politikalarına son verecek güçlü bir iradeye ve güçlü bir örgütlenmeye sahiptir. Dört parça Kürdistan ve Ortadoğu’daki kadınlar, kendilerine yönelik politikalara karşı dayanışmalarını güçlendirmeli ve tüm kadınlar için kazanımlar elde etmeleri, kendi renklerinde ve doğalarında yaşamaları için bir program belirlemelidir.