Sabahat Tuncel Yazdı: Dünyayı Kadınların Örgütlü Mücadelesi Değiştirecek

Sincan Cezaevinde tutuklu bulunan eski Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, kamuoyuna yazdığı açık mektupta, Afganistan’da yaşanan son gelişmeler üzerinden, radikal İslam’ın tüm kadınlar için tehdit oluşturduğunu, bu süreçte ortak mücadeleyi büyütmek gerektiğini ifade ediyor. “Bu mesele ise sadece Afganistanlı kadınların sorunu değil. Aslında hepimizi, tüm dünya kadınlarının geleceğini, bugününü ilgilendiriyor.”

Son dönem yaşanan siyasal ve toplumsal gelişmelere dair sizlerle düşüncelerimi paylaşmak için kamuoyuna açık bir mektup yazmanın iyi olacağını düşündüm. Takdir edersiniz ki bizim gibi cezaevinde olan insanların sesini duyurma olanakları çok fazla yok. Bir yanda hızla değişen gündemler, diğer yandan dışarı ile iletişim olanaklarının kısıtlılığı ister istemez anlık, günlük yaşanan gelişmelere dair söz söylememizi engelliyor. Siz bir konu üzerine söz kurarken, yazarken bir bakmışsınız gündem değişmiş. HDP İzmir İl binasında Deniz Poyraz’ın katledilmesi, orman yangınları, Konya/Meram’da bir Kürt ailenin katledilmesi, sel felaketleri, kadın cinayetleri, çocuklara yönelik istismar olayları, devlet-mafya-siyaset ilişkisi, Afganistan…

Bu mesele sadece Afganistanlı kadınların sorunu değil

Bu kadar çabuk değişen gündemlerin varlığı sorunların çözüldüğü veya gerçeklerin açığa çıkarıldığı anlamına gelmiyor tabi ki. Çoğu zaman gündemlerin bu kadar hızlı değişmesi iktidarın kendini sürdürmesi için bir fırsat oluyor. Ancak biz kadınlar açısından değişmeyen ve hep birincil olan sorun kadın özgürlük sorunudur. Kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz, kadınların yaşadığı yoksulluk, yoksunluk, göç, savaş, çatışma kadınların yaşamlarını daha da ağırlaştırmaktadır. En son Taliban’ın Afganistan’ı ele geçirmesi (daha doğrusu bir anlaşmayla yönetimin Taliban’a devredilmesi) ile birlikte Afganistanlı kadın ve çocukların durumunu ve geleceğini konuşur olduk. Radikal dinci grupların, El Kaide, IŞİD vb. örgütlerin ilk hedefinin kadınlar olduğu gerçeği ve bu cihadist grupların kadınlara yönelik şiddet, istismar, kölelik uygulamalarına yakın zamanda Ortadoğu’da da tanıklık ettik. Afganistanlı kadınlar 20 yıl önceki acı deneyimlerini hatırlayarak ve yakın zamanda Ortadoğu’da yaşanan gerçekliği görerek gelecekleri için kaygılanıyorlar. Bu mesele ise sadece Afganistanlı kadınların sorunu değil. Aslında hepimizi, tüm dünya kadınlarının geleceğini, bugününü ilgilendiriyor.

Savaş kapımızın önünde

Koğuş arkadaşım Sibel Akdeniz ile birlikte Afganistan’da yaşanan gelişmeler ve kadın özgürlük sorunu üzerine sohbet ederken 2016 yılında DBP Eş Genel Başkanı olduğum süreçte Van’da kayyımlara karşı yaptığımız bir toplantıda Vanlı bir kadın arkadaşın yaptığı değerlendirme aklıma geldi. Toplantı sırasında arkadaşımız “Eskiden savaş uzaklardaydı, biz izliyorduk ve kendimizi sorumlu hissetmiyor, yakıcılığını hissetmiyorduk ama şimdi savaş kapımızda bundan kaçabilir miyiz” demişti. Savaş uzakta yaşanıyor gibi görünse de aslında kadınlar açısından savaş kapımızın önünde. Kadınların karşılaştığı erkek egemen, dinci, cinsiyetçi, militarist tehdit uzakta değil, gerçekten de kapımızın önünde. Afganistanlı kadınların durumu, kadınların eşitlik, özgürlük, barış mücadelesinin temel gündemi olmak durumundadır. Kadınların ve çocukların özgürlüklerinin elinden alınması, evlere kapatılması, Şengal’de, Musul’da, Rakka’da olduğu gibi köleleştirilmesi, köle pazarlarında satılma riskleri karşısında mücadele eden, direnen, seslerini duyurmaya çalışan Afganistanlı kadınlarla dayanışmak, onların sesini, sözünü bulduğumuz her yerde dile getirmek sorumluluğu ile karşı karşıyayız.

Sadece ‘başkanlık sistemi’ demek eksikliktir

Recep Tayyip Erdoğan’ın Taliban ile kendi siyasetlerinin çok farklı olmadığını ve Taliban yetkilileri ile görüşme isteğini dile getirmesi, Taliban’a karşı herhangi bir eleştiri veya itiraz dahi getirmemesi, koşulsuz destek vereceklerini açıklaması AKP’nin ideolojik-politik çizgisini yansıtması açısından da okunmalı. Esasta AKP, Türkiye’de de şeriat hukukuna göre bir yönetim geliştirmek istiyor. İstanbul Sözleşmesi’nin feshi, temel hak ve özgürlüklerin askıya alınması, siyasal, toplumsal, akademik alanda ve hukuk alanında sık sık dini referansların yapılması, Erdoğan’ın “Biz iktidar olduk ama kültürel anlamda başarı elde edemedik” söylemi iktidarın uygulamaları ile kadınlar açısından önümüzdeki süreçte ciddi zorluklar yaşanacağının ipuçlarını vermektedir. Eminim dışarıda sizler bunu daha yoğun tartışıyorsunuzdur. Cumhur ittifakının rejim değişikliğini sadece “başkanlık sistemi” çerçevesinde ele almak eksikliktir. Bu rejim değişikliğinin esasta kadınlara, topluma vadettiği siyasi-toplumsal-ekonomik düzenin ne olacağı, bizlere neler getirip, bizlerden neler götüreceği tartışmalarını yürütmek çok önemli diye düşünüyorum.

İktidar yönetememe krizini yeni krizlerle gidermeye çalışıyor

Türkiye’de Kürt karşıtı, kadın karşıtı, doğa karşıtı, tekçi, militarist politikalar etrafında kurulan Cumhur İttifakı ve bileşenleri hem iç siyasette hem dış siyasette sorun ve kriz çözme yeteneğini kaybetmiş durumdadır. İktidar yönetememe krizini yeni krizlere kapı aralayarak gidermeye çalışıyor. Cumhur ittifakının Taliban’ın iktidarı ele geçirmesi karşısındaki tavrının, tutumunun ve Taliban ile ilişki geliştirmek, havaalanlarının güvenliğini almak için yürüttüğü diplomasisinin, çabasının sadece sınır güvenliği ve göçmen sorunu çerçevesinde ele alınamayacağı, Taliban ile veya diğer cihadist gruplarla kurulan ilişkinin siyasi sonuçlarının olacağı ve sadece Afganistan’daki kadınların, çocukların değil Türkiye’deki kadınların, çocukların geleceğini de ilgilendirdiği gerçeğini özellikle örgütlü kadın gücü, kadın hareketi bilince çıkarmış durumda diye düşünüyorum. Tabi belirttiğim gibi sizlerin tartışmalarını, eylem ve etkinliklerinizi ne yazık ki takip etme olanağımız yok; ama kadın hareketi içinden gelen birisi olarak kadınların bu konularda daha duyarlı ve ciddi tartışmalar yürüttüğünü biliyorum.

Rojavalı kadınlar başardı, Afganistanlı kadınlar neden başarmasın?

Cumhur İttifakı’nın kadın düşmanı politikaları, özellikle Kürt kadın hareketini hedef alması, eşbaşkanlık sistemine savaş açması, kayyım atanan yerlerde ilk olarak kadın kazanımlarının yok edilmesinin hedeflenmesinin, Kürt kadın kurumlarının kapatılarak Kürt kadın aktivist, siyasetçi, milletvekili ve belediye eşbaşkanlarının hapsedilmesinin, Deniz’in katledilmesinin vb. daha birçok saldırının temelinde “özgür kadın” çizgisi ve bu çizginin ortaya çıkardığı kazanımların olduğu gerçeği görülecektir. Kürt kadınların Kuzey Doğu Suriye’de, Rojava’da IŞİD çetelerine karşı direnişi ve IŞİD’i yenilgiye uğratması sadece Kürt kadınları için değil, Ortadoğu kadınları başta olmak üzere tüm dünya kadınlarının kazanımıdır. O nedenle bugün Afganistan’da Taliban rejimiyle karşı karşıya kalan kadınlarla dayanışmak, onların sesini her yerde duyurmak sadece Afgan kadınları için değil, kendi geleceğimizi güvenceye almak açısından da önemlidir. Tabi ki esasta radikal dinci kadın düşmanı Taliban’a karşı Afganistanlı kadınların, demokrasi, eşitlik, özgürlükten yana olan Afganistan halkının mücadele etmesi, direnmesi başarıyı getirecektir. Ancak dayanışma, Afganistanlı kadınların sesine ses olma Afganistan’daki özgürlük ve eşitlik mücadelesini, direnişi güçlendirecektir. Taliban’a geri adım attıracak olan emperyalist güçlerin müdahalesi değildir -ki 20 yıldır ABD Afganistan’daydı ve yönetimi kendi elleriyle Taliban’a teslim etti- Afganistan halkının, kadınlarının öz gücü ve halkların dayanışması ile olacaktır. Rojavalı kadınlar başardı, Afganistanlı kadınlar neden başarmasın?

Sevgili kadınlar; cihatçı, radikal İslam’ın, kadın düşmanı politikaları tüm kadınlar için tehdit oluşturuyor o nedenle kadınların bu süreçte dayanışmayı ve ortak mücadeleyi büyütecek araçları geliştirmesi gerekir. Yukarıda da ifade ettim. Türkiye’de gündemler çok hızlı değişiyor. Siyasal, ekonomik, kültürel, toplumsal sorunlar, ekolojik sorunların yoğun yaşandığı bu süreçte kadın hareketinin gündeminde ne var? Kendi gündemini oluşturup onun etrafında örgütlü bir mücadele yürütebiliyor mu?

Örgütlü mücadele kadın hareketinin önünde duran görevdir

Kadınlar için 8 Martlarda, 25 Kasımlarda sokağa çıkmak, mücadele etmek, İstanbul Sözleşmesi’ni savunmak, kadına karşı şiddete, katliamlara ses çıkarmak, ifşa hareketi tabi ki önemli ve anlamlı. Ancak bu mücadelenin süreklileşmesi ve birçok alanda eş zamanlı mücadelenin yürütülmesi, rutinin dışına çıkılması daha etkin ve aktif olunması gereken bir süreci yaşıyoruz. Erkek egemen kapitalist sisteme karşı daha örgütlü ve sistematik sürekli bir mücadele vererek kadınların nefes alacağı özgür alanlar yaratmak, kadın hareketinin önünde duran bir görevdir. Siyasal, toplumsal, ekonomik, ekolojik vb. birçok alanda yaşanan sorunlara dair çözümler geliştirmemizin gerektiği, topluma öncülük ederek hem kadınların hem de halkların eşitlik, özgürlük, barış adalet taleplerine cevap olma sorumluluğumuzun arttığı kritik bir süreci yaşıyoruz. Cinsiyetçiliğe, milliyetçiliğe, dinciliğe, ırkçılığa, kapitalizme karşı mücadeleyi bütünlüklü yürütmek, kendimizi tek bir alanla sınırlamadan toplumsal yaşamın her alanından örgütlenerek direnerek yeni bir yaşamı inşa edebileceğimiz bir süreç. Erkek şiddetine de karşı çıkacağız, erkek devlet eliyle işlenen politik cinayetlere de; kapitalist çarkın emeği sömürmesine, işçileri, emekçileri yoksullaştırmasına da, etnik dini farklılıkları nedeniyle insanların ayrımcılığa uğramasına, linç edilip katledilmesine, göçmenlere karşı geliştirilen ayrımcı, dışlayıcı, ırkçı yaklaşımlara karşı da ses yükselteceğiz. Birbirimizi ötekileştirmeden farklılıklarımızla bir arada olabilmeyi ve dayanışmayı hep birlikte güçlendireceğiz. Hem kendimiz hem de birlikte yaşadığımız toplumun özgürlüğü için.

Kadınların talepleri devrimsiz düşünülemez

Faşizme, zulme, işgale, tacize, tecavüze karşı çıkmak, zulme karşı çıkmak için illa politik bir hareket içinde olmamıza gerek yok. Kadınlar olarak kendi durduğumuz noktada itirazımızı yükseltebiliriz. Bu kadın hareketlerinin mücadelesine de güç katacaktır. “Kadın özgürlük hareketindeki kadınların birçoğu devrimci değildir. Oysa kendi durumlarını iyileştirme talepleri toplumda öylesine temel bir değişim gerektirir ki bu talepler hiçbir biçimde devrimsiz düşünülemez.” diyor Kadınlar, Direniş ve Devrim kitabında Sheila Rowbatham. Gerçekten de Ortadoğu başta olmak üzere dünya kadınlarının eşit, özgür, adil, demokratik, barış içinde bir yaşam talepleri ancak örgütlü bir kadın mücadelesi ile gerçekleşebilir. Bunun için uzağa gitmeye de gerek yok. Biz kendimizi örgütler ve tüm baskı rejimlerine hayır dersek özgür bir gelecek umudunu diri tutmuş oluruz.

Bu gidişata dur demek mümkün

Sevgili kadınlar yaşadığımız sürecin kolay olmadığının farkındayız. Bir yandan kapitalizmin yapısal krizi, ekolojik felaketler ve pandemi; diğer yandan ülkenin yönetilememe sorunu, kutuplaşma, halkların her geçen gün yoksullaşması, ekonomik siyasi krizin faturasının bizlere çıkartılma çabası, devlet yönetimi içindeki yozlaşma, devlet-mafya siyaset ilişkisi, muhalefetin bastırılması, sokakların kadınlara, halklara, muhaliflere kapatılması, medyanın hukukun ve daha birçok alanın özerkliğini yitirerek iktidarın hizmetine sunulması gerçeğini biliyoruz, yaşıyoruz, görüyoruz. Ama çaresiz değiliz, yalnız değiliz, örgütsüzüz. O zaman yapılması gereken örgütlenmek, dayanışmayı büyütmek ve bize dayatılan karanlığı yırtmaktır. Bu gidişata dur demek mümkün. Yeter ki kendi gücümüzün farkına varalım. Dünyayı biz kadınların örgütlü mücadelesi ve direnişi değiştirecek.

Herkese selam ve sevgiler.

/Jin News/