STK’lara kayyum yasası en çok kadınları etkileyecek

AKP’nin Meclis’ten geçirdiği sivil toplum örgütlerine yönelik kayyım atanmasını öngören yasanın Türkiye’de kadın mücadelesi yürüten kadın dernekleri ve örgütlerini hedef aldığını söyleyen KİH- YÇ’den Berfu Şeker,  “Yasayla birlikte haklarımıza yönelik saldırılara karşı verdiğimiz mücadelenin daha da zorlaştığı, demokrasinin temeli olan sivil toplum alanının iyice daraltıldığı bir durumla karşı karşıyayız”  dedi.

 

Türk meclisinden geçen “Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanın Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi”  derneklere kayyım atamasının yanı sıra,  içerdiği maddeler nedeniyle “sivil toplumu susturma amacı” taşıyor.

 Söz konusu yasa Türkiye’de kadın mücadelesi yürüten ve kadınların şiddet karşısında ulaşabileceği ve bu alanda örgütleneceği mekanizmalarının da bertaraf edilmesi hedefini taşıyor.

Kadın örgütleri ve bu alanda çalışan STK’ların son süreçte aktif mücadele yürütmesi ve sık sık devlet tarafından hedef alınmasını yasanın neden genişletildiğine dair ipuçları veriyor.

 Türkiye’de pandemi sürecinde her yönüyle daha da şiddete maruz kalan kadınlar, devlete değil de sivil toplum örgütlerine sığınıyorlardı. Şimdi sivil topluma yönelik bu müdahaleyle kadınların yaşamını daha da etkileyecek.

 Kadının İnsan Hakları Yeni Çözümler Derneği’nde (KİH-YÇ) savunuculuk alanında çalışan, feminist ve LGBTİ+ aktivisti Berfu Şeker, Meclis’ten geçen sivil toplum örgütlerine yönelik kayyım atanmasını öngören yasanın kadın örgütlerini ve derneklerini nasıl etkileyeceğini Jin News‘e değerlendirdi.

 ‘OHAL döneminde insan hakları savunucuları yargılandı’

 Türkiye’de hak temelli çalışma yürüten sivil toplumun uzun zamandır baskı altında olduğunu ve örgütlenme alanının giderek kısıldığını belirten Berfu Şeke, 2015 itibariyle sivil alanın daraldığı, ifade ve toplanma özgürlüğünün giderek daha da kısıtlandığı bir döneme girildiğini kaydetti ve ardından şöyle devam etti:

 “2014’de yüzbinlerce insanın katılımıyla gerçekleşen onur yürüyüşleri 2015’ten itibaren yasaklanmaya başladı. 2016’da OHAL’in ilanıyla birlikte pek çok kadın örgütü hatta çocuk örgütü bile kapatıldı, yöneticileri hakkında soruşturma açıldı. Yereldeki kadın kazanımlarının kayyum atamalarıyla yok edildiğini gördük. Son birkaç yıldır ise 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete karşı Uluslararası Mücadele Günü sebebiyle Taksim’de düzenlenen yürüyüşün engellendiğini, yine Taksim’de gerçekleşen 8 Mart gece yürüyüşlerinin engellenmekte olduğunu görüyoruz. OHAL döneminde insan hakları savunucularının yargılandığını gördük. Tüm bu gelişmeler kadın ve LGBTİ+’lar için, eşitlik adalet ve özgürlük için hak arama alanlarının daralması, eşitlik mücadelesinin önüne geçilmesi anlamına geliyor.”

 ‘Ezilenlerin sesinin duyurulması zorlaşacak’

 Yasayla birlikte artık herhangi bir dernek çalışanı hakkında yapılacak bir kovuşturma  sonucunda dernek faaliyetlerini durdurma, kayyım atama ve mal varlıklarına el konulabileceğine dikkat çeken Berfu Şeker, “Mekanizmaların ve adaletin kadınları ve LGBTİ+’ları korumadığı, ayrımcılığın ve şiddetin bu kadar yakıcı olduğu bir ortamda sivil toplumun da önüne çekilen böyle bir engel tabii ki de en çok kadınları, çocukları, LGBTİ+’ları kısacası en çok ezilenlerin de sesinin duyulmasını zorlaştıracak” dedi.

 ‘Şiddet gören kadınların yalnızlığa itilmeye çalışıldığı bir noktadayız’  

 2016’dan beri demokrasi kurumlarının teker teker işlevsiz hale getirildiğini hatırlatan Berfu Şeker sözlerine şöyle devam etti:

“Yerel yönetimlerden tutun, üniversitelere kayyum atandı. Şimdi de sivil toplum kuruluşlarına yönelik, kayyum atama meselesi elbette ifade özgürlüğünün, adalet arayışının, eşitlik talebinin engellenmeye çalışılmasının bir parçası. Türkiye’de en örgütlü köklü ve güçlü hareket kadın ve LGBTİ+ hareketi. Geldiğimiz aşamada  zayıflatılmaya çalışıldığı, şiddet gören kadınların yalnızlığa itilmeye çalışıldığı bir noktadayız. Kadınların kazanımlarına saldırlar 2016’da Meclis’te kurulan Boşanma Komisyonu Raporu ile bambaşka bir boyut aldı ve bu rapordaki çocuklara yönelik cinsel istismarın evlilik yoluyla aklanmaya çalışılması, nafaka hakkının gasp edilmesi, 6284’ün zayıflatılması gibi maddeler teker teker hayata geçirilmeye çalışıldı. 2012’de kürtaj yasaklanmaya çalışıldı. Her gün en az 3 kadının erkekler tarafından hunharca katledildiği bu ülkede, daha geçtiğimiz temmuz ayında ‘İstanbul Sözleşmesi’nden çekilebiliriz’ açıklamaları yapıldı. Tüm bu girişimler örgütlü ve güçlü kadın hareketinin ve feministlerin çıkardığı ses sayesinde durduruldu. Bu yasayla birlikte zaten haklarımıza yönelik saldırılara karşı verdiğimiz mücadelenin daha da zorlaştığı, demokrasinin temeli olan sivil toplum alanının iyice daraltıldığı bir durumla karşı karşıyayız.”

 ‘Yasa özellikle yereldeki kadınları çok etkileyecek’

 Tüm saldırılara karşı kadın örgütlerinin kararlılıkla feminist dayanışmayı yaşatmaya devam edeceğinin altını çizen Berfu, ancak sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerinin kolay ve keyfi bir şekilde durdurabileceğini dile getirdi. Özellikle de küçük yerlerde kadınların hayatlarının daha da zorlaşacağını vurgulayan Berfu,  “Küçük yereldeki kadın örgütleri kadınlara şiddetten koruncakları mekanizmalar konusunda yol göstererek, duruşmalarda yanlarında olarak, barınma ihtiyaçlarının karşılanması için çalışarak, kadınların adalete erişimini kolaylaştırmaya çalışarak çok önemli bir destek sunuyor. Devletse, özellikle pandemi sürecinde görüldüğü üzere kadına yönelik şiddet konusunda herhangi bir gerçekçi adım atmaktan oldukça uzakta. Bu yasa özellikle yereldeki kadınları çok derinden etkileyecek maalesef” diye belirtti.

 ‘Devlet toplumsal cinsiyet eşitsizliğini pekiştiren bir yerde duruyor’

 Kadın örgütlerinin yaptığı politikanın, yürüttüğü mücadelenin tabanda da güçlü bir karşılığı olduğunu vurgulayan Berfu, genç kadınların bütün bu yaşananlara karşı isyan ettiklerini söyledi. Berfu, “Bir kadının kendi ayakları üzerinde durabilmesi için pek çok engelin bulunduğu Türkiye’de, kadınların özgürlük ve eşitlik taleplerinin erkeklerden gelen şiddetle bastırılmaya çalışılmasına karşı bir tepki bu. Ve devlet sahici önlemler almadığı gibi, tüm söylemleriyle ve eylemleriyle toplumsal cinsiyet eşitsizliğini pekiştiren bir yerde duruyor. Dolayısıyla kadın örgütlerinin eşitlik talebindeki bu güçlü ve kararlı duruşu rahatsızlık veriyordur diye düşünüyorum” dedi.

 Berfu son olarak, koşullar ne kadar zor olursa olsun Türkiye’nin daha demokratik, eşit ve çoğulcu olabilmesi; kadınların ve LGBTİ+’ların daha özgür olması  için mücadeleye devam edeceklerini kaydetti. Berfu, tüm bu kesimlerin en temel haklarından bile mahrum bırakılmadığı bir dünya için feminist dayanışmalarını büyütmeye devam edeceklerini vurguladı.

 KİH-YÇ kimdir?

 Kadının İnsan Hakları – Yeni Çözümler Derneği (KİH-YÇ), savunuculuk faaliyetleri ve eğitim programlarının yanı sıra, feminist bilginin üretilmesi ve paylaşılması stratejisine uygun olarak kadının insan haklarına ilişkin bilgileri her eğitim düzeyinden kadının anlayabileceği ve erişebileceği şekilde basılı ve dijital yayın ve materyaller aracılığıyla kullanıma sunup yaygınlaştırıyor. KİH-YÇ, kitaplar, kitapçıklar, raporlar, videolar ve bültenler gibi çeşitli yayınlarıyla toplumsal cinsiyet eşitsizliğine ve kadınların insan haklarının ihlal edilmesine karşı toplumsal bilincin yükseltilmesi için faaliyet gösteriyor.

 

/Jin News/