Sarya Aslan: Kar

Yılın sadece iki ayı yaz mevsimini yaşayan bir coğrafyada büyüdüyseniz kar sizin en çok çocukluğunuz oluyor. İstanbul’un bu karlı gününde seninle karlı sabahlara uyandığımız günler geliyor aklıma. En çok da çocukluğumuz…

 İstanbul’daki kar yağdı yağacak, tuttu tutacak türünden tereddütlü,  oysa bizim oralarda kar yağdı mı sağlam yağardı. Tüm ilçeyi bir örtü gibi kaplar, tüm hayata hükmederdi tereddütsüz.

Gözümüzü soğuk evimize açar açmaz tapanı elimize alır önce evin önünden başlardık temizlemeye, nefesimizle ellerimizi ısıta ısıta. Evinizde sadece bir odada soba yanıyorsa kar demek üşümek demekti çıkan iş yükü demekti. Sadece bu değil elbet kar demek akşamları naylon leğenleri alıp tepeden aşağıya gözlerimiz yaşarana kadar kaymaktı. 

Uzun kış geceleri babamın bizi ayak uçlarına toplayıp masal anlatmasıydı. Gündüz ekmek pişirilen tandırın akşam sönmeye yüz tutmuş ateşine ayaklarımızı salıp amca kızlarıyla sohbet etmekti. O sohbetlere katılmak biz çocuklar için gençliğe adım atma özelliği taşıdığından ayrıca çok havalıydı.

Ayaklarımız ısınırken otlu peynir taze pişmiş lavaş eşliğinde sevgililerden konuşulurdu. İlçeye yeni gelen banka müdürünün yakışıklı oğlundan, yeni başlayan pembe dizilerden, mahalledeki dedikodulardan kıkır kıkır gülerek bahsedilirdi. 

Seninle ortak yanlarımızdan biri de ev işlerini pek sevmezdik. Severek yaptığımız hiçbir ev işi yoktu. Ne yemek yapmak ne temizlik ne bulaşık ne çamaşır. Ben senden farklı olarak sevmesem de çok iş yüklenirdim sen kaçamak davranırdın genelde bu işlerde. Mutfağı, bulaşıkları hallet ben çamaşırları yıkarım derdin.

O çamaşırları toplama işini de bana yıkardın. Benim o kaskatı olmuş çamaşırları toplamak hoşuma giderdi kocaman buzdan elbiseler. Onları sobanın şişlerine astığımızda çözülen kıyafetlerin sobanın üzerinde çıss çıss diye ses çıkarmaları ninni gibi gelirdi bana.

Pencerenin önündeyim kar taneleri nazlı nazlı iniyor, kaldırıma değer değmez dağılıyorlar. Sonra seninle amcanın evine giderken yaşadığımız korku geliyor aklıma. Kış geceleri sanki daha ıssız daha korunaksız yapardı doğayı.

Bundan sebeptir daha tedirgin olurduk. O akşam da öyle tedirgin merdivenleri inerken bir kurtla karşılaşmış çığlık çığlığa emekleyerek merdivenleri gerisin geri tırmanmıştık. Herkes vaveylamıza dışarı çıkmıştı, kurt kaçmıştı. Sen eve girdiğimizde benim halime gülmüştün oysa çok belli etmesen de sen de korkmuştun. Ne kadar az şeyden korkuyorduk ve o korkular bizi esir almıyordu.

Büyüdükçe korkuları artıyormuş insanın. Büyüdükçe korkuların içeriye hapsettikleri oluyormuş…

Hikâyelerimizi yüklenmiş kar taneleri. Kimsenin görmediği, duymadığı, dokunamadığı hikâyelerimiz yağıyor şimdi gökyüzünden. Onlar düştükçe ben tüm hikâyemizi tek tek yakalamaya çalışıyorum bazılarına yetişiyor gözlerimin önünde akmasına izin veriyorum bazılarına yetişemiyorum daha hatırlayamadan dağılıyorlar.  

Birini daha yakaladım ölümün soğuk yüzünün değdiği bir hikâye. Arka odada uyurduk seninle. Geceleri çok soğuk olurdu yatağımız biz gitmeden ısınsın diye sobanın fırınında tuğla ısıtır koyardık. Buz gibi odada sıcak yatağa girmek gibisi yoktu. Yün yorganı burnumuza kadar çekerdik. Baba çok erken kalkardı. Soba yakılmış olur sıcak ekmek ya da soba fırınında pişen kekin kokusu evi kaplardı.

Yine kalkar kalkmaz bize sesleniyordu. Hadi kalkın kahvaltı yapalım öğlen oldu. İkimiz de kafamızı yorgandan çıkarıp keskin soğuğu alır almaz tekrar kafamızı yorganın dibine sokmuştuk. Biraz daha diyerek uykuya dalmıştık. Uyanıp bir koşu odaya gittiğimizde baba çoktan çıkmıştı. Yaklaşık İki üç saat sonra da ambulans cenazeyi getirmişti kapıya. Çarşıda kalp krizi geçirmişti. Babamızı kaybetmiştik. O anda seninle göz göze gelmiştik neden kahvaltıya kalkmadık neden ve kocaman keşke demiştik içimizden birbirimize. 

Mezar taşlarını öperek büyüyen çocuklardık keşke’leri içinde biriktiren. 

Ölüm hep keşke’ler mi yerleştirir yüreğe bu hiç değişmez mi Leyla?

Kar taneleri düşmeye devam ediyor ve bu şehirde kar birikmiyor. Senden sonra hiçbir şey birikmiyor Leyla. Söze dokunuyor dağılıyor, yüze dokunuyor yanıyor, her şey bir kar tanesi gibi boşlukta salınıyor ve değdikçe eriyip gidiyor bizde bir şey birikmiyor artık Leyla…