Sipan’dan esen rüzgarların Xece’si Nuda…

            Şimdi senle anıların diyarındayım. Vurmuş bir akşamüstü Van kalesine kesilen soluklarımızla varmışız zirvesine. Tatlı yorgunluğumuza aldırmadan seyre durmuşuz memleketimizin güzelliklerini. Senin Sipan’a odaklanır gözlerin benim Ararat’a… Sipan sevdayı resmediyor bir de ayrılığı, Ararat da direnişi. 

Biz Xece deriz Sipan  Xece der,  Van Gölü üzerinde uçan tüm martılar Xece  diye öter. Rüzgar Xece der, dağ, taş Xece der. Sen sorarsın neden hep yarım kalır ülkemin sevdaları ve hep yaralı gömülür sevdalıları? Hep bildiğin cevapların sorularını sorardın. Bildiklerini söylememeyi çok isterdim, ama bilirsin yoldaş biz deki cevapların değişmesi de zor. Sorularımızın çetinliği kadar cevaplarımız da çetin gelişiyor. Bu ülkenin yasalarındandır belki. Ama bil ki cevaplanmamış sorularımız daha da çoğalıyor! Sana bakıyorum ve sen her zaman ki hayat dolu gülüşlerinle cevap vermemi engelliyorsun. Xece’nin acısını hissediyoruz yüreklerimizde ve ona türkülere koyuluyoruz. Sen Xece olup gezerken Besta’da yine yarım ve yaralı bırakıyorsun sevdayı ve sevdalıyı…

Van Gölü’ne uzanıyoruz. Yeşil ile boyamaya çalışıyoruz hayallerimizi ve mavimsi yanını akıtıyoruz bakışlarımıza. Sen hayatı hep yeşil ve mavi tonlarda tanıdın, öyle yaklaştın. Hayatın siyah ya da gri renklerin tonları yok denecek kadar azdı. Ne de çok benziyordun önümüzde akıp giden bu güzel göle. Onun gibi akışkan ve hayat verendir. Senle olmak, senle yaşamak hep hayatı tadında yaşamak ve solumak demekti. Seninle tüm ağırlarım hafiflerdi, yüreğime hoş bir huzur dolardı. Seninle dostluğun gerçekliğini ve güzelliğini derinden yaşadım. Seninle gerçekten hayata yol aldım. Bu hayat yolculuğunda çok insanla tanışır, onlarla yaşarız. Dost denen postlukları da gördük ancak dost olan dostları da gördük, onlarla yaşadık. Sen de dost olan dostlardandın. Kimileri yürek fukaralıklarıyla seni anlamaz, kendi cücelikleriyle basitleştirirlerdi. Ancak sen her zaman ki büyüklüğünle insanların bu cücelikleri karşısında öfkelenmez sadece Nuda olduğun için büyük onur duyardın. Kim anlayabilir ki seni. Seni anlamak yürek çıplaklığını gerektirir. Yüreği çıplak olmayanlar anlayamazlar, duyamazlar ve hissedemezler seni.

Van Gölü tüm çıplaklığıyla sarmış seni. Öyle sıkı sıkı ki kopmak istemez, bırakmak istemez. Bu güzel insan ,bu güzel kadın var olsun diye öfkelenir birden bire. Zamana meydan okur. Taşıp ulaşmak ister Hezil’e. Tekrardan sarıp, sarmalamak ister ama nafile Hezil koruyamaz, kollayamaz ve zamana meydana okuyamaz, okunamaz.  Öfkeleri  daha çılgınlaşıyor Van Gölü sensizliğe meydan okuyor. Tamara‘dan bu yana bu kadar  öfkeli olmamıştı dalgaları. Şimdi yüreğimin kıyılarını döver durur dalgalarıyla. Yüreğimin onunla taşar. Ve acılar sel olup akar.

Sen anlatmaya başlıyorsun ve ben arkadan koştura koştura geliyorum. Ne de çok şey varmış yüreğinde, ne kadar çok şey biriktirmişsin. Yüreğini dilsiz yanı dillenir bu gün. Yüreğimizde o kadar çok şey birikti ki beden kaldırmakta zorlanıyor. Söylemediklerimiz sırlarımız oluyor ve biz sırlarla göçüyoruz. Ve sen de sırlarınla göçtün. Benim ya da Van Gölü’nün bilmesi sırlarını çözmüyor, çözülmüyor. Senin sırlarına kendiminkini de ekleyerek göçeceğim.  Şunu biliyoruz yoldaşım yaşadığımız zaman da dilsiz…

Sen çocukluk hayallerini peşinde koşturdukça beni de sürüklüyorsun. Şimdi vurmuşuz seninle engin yaylalara. Yeşilin kollarına bırakıyoruz kendimizi.  Sen çiçekleri izliyorsun ben akan dereyi izliyorum. Sen güzelliklerle boyuyorsun ruhunu ve ben su gibi akışkan olmak isteğiyle uzanıyorum an’a.  Sen hayatı yeşil ile ördüm diyorsun. Yeşil örgülerinle damlatıyorsun sevgiyi ve umudu.  Bundandır ki herkes sana akar. Ve sen de büyük sevgin ile binlerce yüreğe aktın, akıyorsun. Sana kimler niçin mezar kazsınlar, gerek yok, çünkü binlerce yürekte zaten yaşam buluyorsun. Öyleyse ölümün adı ne gülüm? Ölen kim ya da kalan kim acaba belli mi yoldaş? Kim kimin gerçekten öldüğün ya da yaşadığı belirleyebilir ki. Bedenin toprak altına yerleşmesi ölümün gerçek adı olabilir mi?  Hayır gülüm, binlerce kez hayır.

Birçok güzel yoldaşla sohbetlerimizin süreklileşen konuğusun, sana şiirler  diziliyor, yazılar yazılıyor ve senli zamanlar akıyor yürekler.  Resmin her yerde, hep o güzel gülümseyen yüzünle ölümle alay edercesine, hayatı resmediyorsun. Yine güç aşılıyorsun. Bir gece yarısı ansızın giriyorsun rüyama ve güzel sözlerinle ruhumu okşuyorsun, yüreğime su serpiyorsun. En zorlu anımda rüyalarımda hemen bitiyorsun. Kimse değil sen varsın ve ben seni hissediyorum. Her gelişin hayatımda yeni bir başlangıca vesile oluyor. Bunu yaşayanlar olarak tanımladığımız yoldaşlarımla yeterince yaratamıyorum. Kimse senin gibi inemiyorum yüreğimin derinliklerine, ruhumu okşamıyor. Bana bunları yaşatan sen nasıl yok olursun. Sen de varlık bulan ben nasıl ölüm denen bu yalana inanayım. Biliyorum ki sana bir daha sarılamayacağım, kokunu içime çekmeyeceğim. Bu da zor hem de çok zor gülüm ama ruhum hep seninle yol alıyor. Canıma can katıyorsun.
 Birazdan açılacak gün. Gece devrediyor nöbeti. Ne de çabuk geçti zaman. Oysa sen bu zamana neleri sığdırmadın ki? Hezil vadisine güneş doğar, keşke bu seferlik gün doğmasaydı, keşke açmasaydı Güneş. İmkânı yok vurulacaklar ve yine kan damlayacak an’a.  Hangi yürek anlatabilir bu kısa zaman dilimine sığdırdıklarınızı… Hangi kalem dillendire bilir ki son sözleri. Hangi ressam çizebilir ki son bakışları, yüzdeki son çizgileri… Anlatmakta, yazmakta ve çizmekte yürek ister. Ateş de bin kez yanmak ister. Ateşi bilmeyen, hissetmeyen ateşini oyununu nasıl anlatır. Vampirler üzerinde uçuşur. Ölüm saçan makinelerle tek suçları sevda olan insanlar vurulur dağlarda.  Sen ölüme de gülerek gidiyorsun.  Son kez yeşile tutunuyorsun. Sonra karalar çöküyor gözlerine. Durun, dokunmayın yeşil bakmalarına bu güzel kadının. Bu gözler karanlıkları tanımadı, kara bakmadı hayata. O maviliklere vurgun. Karartırlar gözleri karartmaya çalıştıkları yaşamlarımız gibi.

Bir roketle parçalanan bedeninle ilkin gözlerin maviyi terk eder ama ruhun hep onunla yol alır.Ve biz biliriz ki sen hep yeşilin diyarındasın. Bize oralardan yine sevda ve umut aşılıyorsun. Ayrılığımın üçüncü yılında seni bitimsiz özlemimle öpüyorum, sarıyorum.

Leyla…
                                                                                1Nisan 2010