Selim Fırat: Leyla için…

Bu tabloyu görmemi engelleyen Gerilla kıyafetiyle, muhtemelen bir öğle molasında dinlenen, Leyla var.

Sol elinde bir çay bardağı tutuyor.

Yüzündeki hatlara derin huzur yüklü.

Çehresi gökyüzüne dönük.

Gülüyor.

Bu gülüşün derinliklerinde, o uyduda yaşamayanların hiç zaman çözemeyecekleri bir gelecek gizi saklı.

Tonu, izleyenleri sarsan bu sevinç, bize çok yabancı.

Milyonlarca kilometre uzaktaki bir gezegende, yaşayanlara uzanan bu gülümsemenin kodunu çözmeye çalışıyorum.

Nafile bir çaba.

Gizi kendisine münhasır, onun yaşadığıyla bizim ayakta durmaya çalıştığımız dünya arasında o kadar derin bir uçurum var ki!

Aslında benim bu derin mutluluğu çözme gücümün olmadığını söyleme cesaretim yoktu; sanki Leyla bana, cesur ol, en azından aramızdaki uçurumun adını koyacak kadar yürekli olmalısın dedi ve böylece bu yazıyı kaleme almak gibi tarihi bir borcum olduğunu kavradım.

O’nun, bu fotoğrafı çekeni, etraftakileri hiçe sayarak, yaşam felsefesine ev sahipliği yapan başka bir dünyayla iletişimde olduğu, gülümsemesinin sırını çözmeye çalışsam, ben de geri dönülmesi mümkün olmayan bir yola gireceğim…

Leyla’yı görmedim, sevgili Günay Aslan‘ın anlatımlarından, acısından, Leyla’dan sonrası değişen çehresinden, beklenmedik o haberden sonra, birlikte andığımız, o ölümsüz insana ait hatıraları tazelemesinden tanıyorum. Tanıyorum, bizi geride bıraktığı için.

Tanıyorum, 30 yıla yakın yaşamını, hayalini kurduğu geleceğe ve bilincine adadığı için!

Bana/bize umut verdiği için, tanıyorum.

Günay’ın Nûpel’de yayınlanan “Kara Bayram…“ yazısında: “Adına hayat dediğimiz camdan köprünün ortasından kırıldığı“ dediği anda, yazmaya çalışmıştım.

Yazamadım.

Destûrum yoktu.

Önce Leyla’nın mücadelesinin yüklü olduğu adres yazmalıydı.

Sonra Günay’ı bekledim.

En zor yazılardan birini yazmak için, elimde bulunan büyüttüğüm fotoğraf karesine ve Leyla’nın hayatından dünyamıza düşen izlerden cümleler üretmeye çalıştım.

“Eğer biri, O‘nu yaşatanlar varsa, ölümsüzdür“ betimlemesine sığınıyorum.

Leyla’nın o umut, hümanizma yüklü gülüşünü yaşam boyu saklayacak, diri tutacağız.

Günay’ın “Leyla… en iyimiz, en güzelimiz, en yüreklimiz idi“ tanımlamasını ortak hafızaya not düşüyorum.

Leyla ortak hafızamıza yüklü idol bir mücadele insanı olarak kalacak.

Öncesi var:

Sakine, Fidan ve Leyla ile başlayan katlin son hedeflerinden biri Leyla oldu.

Biliniyor: direniş var ve devam edecek…

Türk devletinin halkları hapsetmek istediği o karanlık tüneli sona erdireceklerin direnenler olduğunu biliyorlar.

Leyla’nın yürüyüne tanık olan kadınlar;

Leyla’nın kurduğu kreşlerinde yetişecek çocuklar;

Leyla’nın öncülüğünde öğrenen binlerce mücadele insanı;

Leyla’yı ölümsüz kılacaklar…

Saygıyla hatırlıyorum; anısı, milyonlarca prizmaya yansıyacak bir mum ışığı gibi, ebedi kalacak…

/Yeni Özgür Politika/