Acılarını sığınak yapan insanlara kızıyorum

Her zamanı yeni değerlerle ama hep eski tadını da koruyarak gelişen en derin yoldaşlık duygularımla seni sarıyorum. Demek ki yılların eskitemediği değerler de vardır. İnsana ait yani özümüze ait en güzel değerlerdir bunlar. Her çağda kendi anlamını korur ve hayatımıza her zaman renk ve güç katar. İnsan bu değerler olmadan kanatsız kuşlar gibidir ya da rotasını kaybetmiş gemi… 

Bir yanımız bunun yokluğu ile taşarken diğer yanımızı da varlığı ile dolmaktadır. Hayatın terazisi hep varlıkla dolmuyor biliyorsun. Varlığın ve yokluğun en ince ve en derin terazisinin orta yerinde gelip oturmuşuz. Bir yanımız bizi yokluğa diğer yanımız varlığa savurur. Bazen yoklukta daha çok yok olduğumuzu düşünürüz ancak bir bakarız ki varlığa daha güçlü yol alırız. Bazen varlıkla dolu dolu olduğumuzu sanırız ancak bir yokluk sarar derinden bizi ve o zaman başlar büyümeye içimizdeki boşluk…

 Ne garip bir bilmeceye sahiptir hayatlarımız… Varlıkta yokluğu yaşamak, yoklukta varlığa yol almak. Hayatın bilmecelerini çözdükçe yeni bilmecelerle karşılaşıyoruz. Bu nedenle artık eskisi gibi çözmede aceleci değilim. Zaten onlar gelip beni buluyorlar. Ve onlar nerden ne zaman gelirlerse gelsin artık onları karşılamaya hazır olduğumu düşünüyorum. 

Tabi hayat çoğu kez yanıltabiliyor insanı ya da kendimizi de yanıltabiliyoruz. Bazen donanımsız, kalkansız da yakalanabiliyoruz. Açığını gördü mü, yani sen ne kadar çıplak oluyorsan o daha fazla vuruyor, kanatıyor. Güçsüz isen daha fazla eziliyorsun. Tabi gücün ne olduğu günümüz dünyasında da en çok tartışılan bir konudur. Tüm hakikatler gibi ona kıymışlar efendiler.

O tantanalı, görkemli güç gösterileri ile habire kendini aldatıp durur insan kılıflık tanrılar. Kendi güçsüzlüklerini en büyük güç sanırlar. İşte o andan itibaren başlar maskeli balo. Hangi renkten hangi cinsten istersen maskeler vardır. Bir maskeli balodur başlar ve gider. Bu baloya her giren maskelerin çeşitliğini değerlendirir. Bu niye sarı, bu niye beyaz, bu niye korkunç bu niye gülünç… 

Ama kimse niye maske takıldığı ile ilgilenmez. Çünkü insan Sümer tapınaklarından içtiği zehirden bu güne kadar maskesiz yaşamayı bilmemektedir. Her çağın kendine uygun maskeleri vardır. Eskiler düşer yeniler takılır ama gerçek olan bir şey var ki o da; maskelerin hep var olduğudur. Oysa Havva anamız ilkin çırılçıplak sarmıştı hayatı. 

Biliyorsun o ‘ŞEYTAN KADIN’  bir elmanın yarısın kendisi diğer yarısını Âdem’e yedirmesiyle başladı Tanrıların çıldırması. Tanrı neden korkmuştu? Bilen insan, bilen kadından. Bundandır tüm bilgi ağaçları eril tarlalarda ekildiği içindir ürün vermez oldu. Lilit kadar cesaretli olanların hikâyelerini biliyoruz. Ama ne olursa olsun bilgi ağacını yeniden kendi kökleri üzerinde yeşertmeye kararlıyız. 

İşte GÜÇ budur. Yani kendini bilmek, kendini idrak etme ve asıl olana yönelmek. Kendini bilmek, kendin olmak gittikçe zorlaşsa da ancak en anlamlısının ve olması gerekenin bu  olduğunu biliyoruz. Ve beynimizi ve yüreğimiz güç adına sunulan sahteliklerden arındırmaya başlattıkça, kendimize daha güçlü seferlere koyuluyoruz. Bir bataklığın altında serpilen altın kırıntılarını daha iyi görebiliyoruz. Sularımız durulmaya başlıyor ve bir martı kanadı kadar hafifliyor yüreğimiz.

Fakat güçlü olmamız gerektiğini biliyoruz. Güç olmanın yolu da sınırsız arayışlar sonucu geliştirip, derinleştirdiğimiz sorgulamalarımızla hep yeni değerler üretmekle olur. Hayatımıza, ilişkilerimiz, mücadelemize ne kadar değer katabiliyoruz? İşte yoldaşım temel sıkıntımız budur. Çünkü eski değerler üzerinde yol almak, bir yerden sonra bunu aşamamanın gerekçelerini, kılıflarını sürekli geliştirerek bunu birbirimize bir biçimde onaylatmak bizi daha fazla yozlaştırıyor. 

Herkes kendine dönüp, içine bakmasını bilirse varlığına daha fazla değer katacağı kesindir. Asıl güç de budur. Diğer ise güçsüzlüktür. Ve bu güçsüzlük bugün en fazla şikâyet, memnuniyetsizlik, bencillik, kibir, kompleks ve değersizlik üretiyor. Habire güçsüzlüklerimize kılıflar uydurmaya çalışıyoruz. Ne de güzel yargılıyoruz çevremizi. 

Bazen yargılayan ve yargılanan da karışıyor. Bir bakıyorsun avukat bir bakıyorsun ki hâkim olmuşsun. İnsanın kendi avukatı ya da hâkim olmasını bilmesi de önemli. Ama nedense hep başkaları üzerinde sonuçlar elde etmeye çalışırız. Oysa bende başlamadıkça tüm senlerin, sizlerin güçlü bir değeri açığa çıkaramayacağı kesindir. Tamam, bireyi de çevreleyen koşullar var. İnsanın en büyük gücü ve güçsüzlüğü topluluk olmasındadır. Toplum ilerlettiği kadar geriletebiliyor. Bunu bilerek yol almak yani gerektiğinde yalnızlıktan korkmadan ilerlemek. Çünkü tarihten ve kendimizden biliyoruz güç olma da verilmesi gereken bedellerden biridir. Hep bu noktaya takılmak, geriye çekilmek ya da teslim olmak insanı var olma mücadelesinde de alıkoyar. 

Biz yeterince cesaretli ve iradeli olmadığımız için bu alana da güçlü bir giriş yapamıyoruz. Dilimizde o hep eski nakarat OLMUYOR!  Hemen kolaya kaçıp pes ediyoruz. Oldukça ustalaştık bu konuda. Çünkü bunun edebiyatını ve felsefesini de iyi yapıyoruz. Oysa o olmuyor dediğimiz yerde nasıl olunur sorusunda yola çıkarak kendi dogmalarımıza, sığlıklarımıza daha güçlü yönelim içinde olsak tüm olmaz teorileri de şahsımızda boşa çıkmış olur. 

İşte farkı burada ortaya koymak gerekiyor. Yoksa farklı tonlarda aynı koroya katılmamak gerekir. O koro tüm sesleri, renkleri, ritimleri, noktaları da tüketiyor yani hayatlarımızı… İşte GÜÇ;  sese ses, renge renk katmaktadır. Doğanın müziğini dinlemek kadar hayatı da müziğin ahengi, görkemi ve renkliliği kadar her sesin kendi özgünlüğü ile sarabilmektir. 

İşte GÜÇ, doğanın bir parçası olmasını ve hep ona akışlarda olmaktır. Bir suyun akışını bırakmaktır kendini, nefes nefese bir dağın zirvesine çıktıktan sonra derinden alınıp verilen nefes sonrası İŞTE ÖZGÜRLÜK bu diyebilmektir. Bir çiçekte, su da, balık da, çocuk da hayatın yeniden oluşunu görebilmek, hissedebilmektedir. 

İŞTE GÜÇ, tüm bu varlıklar karşısında büyük bir heyecan, aşkla durabilmektir. Yıldızlara uzanabilmektir ve Güneş’le her zaman yaşabilmektir. Akşam çöktüğünde, karanlıklar belirlendiğinde Güneş’in ışık ve ısısını görebilmek, duyumsayabilmektir. İŞTE GÜÇ, Güneş’ten alıkoyan tüm yasalara, sınırlara takılmadan HAKİKATİN KLAVUZU ile yol alabilmektir. Her anı onun görkemli öğretici gerçekliği ile doldurmaktır. Denizde bir damla misali hep yol alabilmektedir.  

İşte yoldaşım GÜÇ, denizde bir damla olmasını bilmektir. 


Hayatını bu güç üzerinden inşa ettiğine inanıyorum. Ama bazen bundan alıkoyan yanlara daha güçlü yönelim içinde olman gerektiğin inanıyorum. Hep kendini kendi karşına alıp sorguladığını belirtiyorsun. Bu sorgulamalarının derinleşerek devam etmesi seni daha fazla güçlü kılacaktır ve sen bunu biliyorsun. Son yoğunlaşmalarını bilmek, paylaşmak isterim. Tabi bir cevap bile gelmedi. Olsun ben yine’ cevap yazma ihtimalini seviyorum’. Bu süreçte uzak ya da yakın birçok yoldaştan mektup aldım. Sevdiklerimle böylesi akışlarda olmak beni mutlu ediyor. Her zaman sevdiklerimin yüreklerindeki çağlayandan bir damla emmek, bir damla katmak isterim.

 Biz bir anlamda yoldaşlarımızın gözlerindeki umudu emen, yüreklerindeki sevgiyi bileyen ve kılıç kadar keskin iradeleri ile de tutunduk hayata. Hayatı bu gözlerde, yüreklerde ve iradelerde sevdik. İşte şimdi daha fazla bu gözlere, yüreklere ve iradeye ihtiyacımız vardı. Hep acılarımızın edebiyatını yaparak, bir anlamda ona teslim olarak yaşayamayız. Acılarımızın kaynağı bellidir. Ona yönelmek, tüm intikamımızı, gücümüzü ona yöneltmek gerektiğini biliyoruz. Bu konu da duygusallığı da meşru kılmamalıyız. 

Es geçerek, ya da hafifletmek değil amacım. Zaten istemesem de yapamam. Çünkü karşımızda acıdan yükselen dağlar oluşmuş. Ama o dağlara nasıl yolculuklara çıktığımız önemlidir. Bunu bizim açımızdan önemsiyorum. Bu nedenle acılarını sığınak yapan insanlara kızıyorum. Hep acılarını dillendiren ama onu aşma gücünü göstermeyen bir de onu nasıl aşmasını bilmeyen insanlar zayıf insanlardır.

 Bir yerden sonra acıyı hep aynı acıyı dillendirmek onu tazelemek olur yani aşmak olmuyor. Pollyannacılığa gerek yok. Bu da bir kandırmacadır. Ama bizim gibi insanlar acıları da güçlü karşılamasını bilmelidir. Yani yoldaşım şunu önemsiyorum, acılarımıza nasıl yaklaştığımızı? Çünkü bunun kendimize, hayatımıza ve mücadelemize de yaklaşımla aynı anlamı taşıyacağını inanıyorum. Bu konu da daha güçlü bir yaklaşım içinde olduğunu düşünüyorum.

Ş… yoldaş, aslında yoğunlaşmalarımla ulaştığım sonuçları seninle paylaşmak isterim. Şimdilik burada bitireyim . Orada bulunan tüm ekibe sevgilerimi gönderiyorum. Bize kitap gönderirsen sevinirim. Bazı kaynaklardan temin edeceğini söylemiştin, burada fazla kitabımız yok. Tüm yoldaşları özlem ile kucaklıyorum. Hayatı her zaman güçlü karşılama umudu ve mücadelesi ile…