Yaralı ve yaslı yüreklere tutundum…

Birçok şeyi yeniden yeniden gözden geçiyorum ve kendimle çokça tartışıyorum. Şimdi Nietzsche ‘nin  ‘Tanrı öldü’ dediği an’ı derinden duyumsuyorum ve bu sözün yakıcı gerçekliğinde dirhem dirhem eriyorum. 

Yaşadığımız çağı en iyi bence bu söz özetliyor. Belki de yanlış bir çağın çocukları idik. Tüm çağları düşünüyorum da Babil’de, Asur’da ya da Roma’da var olmak daha mı iyiydi?..Sorguluyorum, kıyaslıyorum sonuçta şuna da ulaşıyorum ki, bu kadar kötü, barbar, vahşi olamazlardı. En vahşi denilen süreçlerin bile günümüzün vahşetinden daha hafif olduğuna inanıyorum.  

Tarihin bilinmezliklerine dalıyorum, kaybolan geçmişimi arıyorum. Hayal gücümü güçlendiriyorum. Kadınların Babil’de gizli bir okullarının olduklarını, buna benzer birçok oluşumu gerçekleştirdiklerini var sayıyorum.  Öğrenmeye âşık bilinçleri ve yürekleri ile her günü yeni keşif ile karşıladıklarını düşünüyorum. Nice buluşu gerçekleştirdiklerine, kendilerinden yola çıkarak evreni keşfettiklerine inanıyorum. Yalancı Tanrılar ve zalim erkekler çağında kadın buluşları ‘zalim ve yalancı erkek hanesine’ yazılsa da bizler aydınlandıkça tarihimizi de aydınlatıyoruz. 

Nedense son süreçlerde tarihe doğru daha fazla yolculuklara koyulmaya başladım. Müthiş hayal gücüm ve kurgularım ile neleri keşfettim bir bilseniz, bunlar sonra paylaşırım. Niye bunu belirtiyorum, bazı an’lara yüreğimi ve bilincimi kapatıyorum. Neyi, niçin yaşamam ve yol almam gerektiğine karar veren ben isem, ben de özgürlüğümü bir de bu yönlü kullanıyorum.  

Geneli kurtarmıyor biliyorum. Son yolculuk bir de bunun için iyi geldi. Pencewin tam bir gerilla ortamı. Bu ortam ruhuma çok iyi geldi. Bildik gündemler, sorunlar, görüntüler yoktu. Yeni yüzler, yeni paylaşımlarla her günüm yeni bir zenginlikle geçti. Ayrıca Rojhılat alanı kültür-sanat alanıdır. O kadar çok güzel, derin sesli insan tanıdım ki. Günlerce, saatlerce onları dinlesem bıkmam. 

Hele bir ses var ki yüreğimi, ruhumu yıkadım bu sesle. Bu sesle yitik kalan tüm aşkları, yitik özlemleri andım. Yaralı ve yaslı yüreklere tutundum, ön mevzilerde vuruşanların sıcak namlularındaydım, dağ patikalarında yolculuklardaydım. 

Bu dağların Leyla’sıydım.

Dağ patikalarında yolculuklara koyuldum, zozanların serinliğinde gerilla çayını yudumladım. En yüksek tepede güneşin batışını izledim. Gündüz geceye devrederken nöbeti hayatın diyalektiğini daha fazla idrak etmem gerektiğini anladım. Saryaları andım bu mekânda. Acı bir başka yaktı içimi. Hüzün ve özlem damlalarıyla uzandım geceye. İsyana durdu bedenim. Sessiz çığlığım geceye saplı kaldı. 

Neleri, daha neleri bu geceye sığdırmadım ki?